Bir bahar günü, Sorik Köyünde yaşayan Ahmet’in kapısında dizginleri sırma işlemeli, gümüş eyer ve üzengili, eyerin altındaki keçe belemenin üzerine güneş sureti ve hayat ağacı işlenmiş, uzun, iri bir at belirmişti. Atı gören Sofi ilk olarak Ahmet’e ünlü bir aşiret ya da oymaktan büyük bir misafir geldiğini düşündü. Oysa Ahmet hiçbir şeyden habersiz kaval çalıyordu. Kavalın sesi kesilince Sofi, Ahmet’in misafirinin olmadığını öğrendi. At bir başına kapısına gelmişti. O halde o Ahmet’in kısmeti, haktan gelen armağandı. Ama öncesinde atı aşağı yola bırakıp geri dönmeli, eğer at geri dönerse bunu üç kere daha tekrar etmeliydi. Ahmet’in her denemesinde at geri döndü. Gelenekler açıktı, artık at onundu, sahibi kim olursa olsun kellesini verir ama atını veremezdi. Altı ay boyunca atın eski sahibinden haber çıkmadı. Derken bir gün Beyazıt Paşası Mahmut Han’ın adamları Ali’den atı geri almaya geldiler. Ahmet, atın yadigâr olduğunu, hiçbir şekilde iade etmeyeceğini kesin bir dille belirtti. Cevabı duyan Paşa geleneği bilmesine rağmen dağlı parçası olarak gördüğü Ahmet’in tavrı karşısında öfkeden delirdi. İlk olarak dostu olan Kürt Beylerini saraya çağırdı. Kürt Beyleri Ahmet’in haklı olduğunu bilmelerine rağmen Paşanın karşısında suskun kaldılar ve Ahmet’e elçi gönderdiler. Ahmet bana mısın demedi. Kürt Beylerinden umduğunu bulamayan Paşa, askerlerini ve Kürt Beylerini yanına alarak Ahmet’in köyüne gitti. Köyde tek bir can yoktu. Ateşe verdirdiği evlerin birinden sadece Sofi çıktı. Sofi elleri bağlanıp, boynuna lale geçirilerek zindana gönderildi. Bu arada Paşa, askerler ve beyler Ağrıdağı eteklerindeki diğer köylere tek tek gidiyor, hepsini Sorik gibi bomboş buluyorlardı. Deliren, sararıp solan Paşa, kış gelmesine rağmen umutsuzca dağlıları arıyordu. Durumun vahametini anlayan beyler kendi aralarında anlaşarak Paşa’ya Beyazıt’a dönmesini, üç-dört aya varmadan atı, Ahmet’i ve köylüleri bulup kendisine teslim edeceklerin söylediler. Paşa’nın yapacak başka bir şeyi yoktu. Saraya geri döndü, beklemeye koyuldu. Bu arada zindanda yatan Sofi’ye, Paşa’nın kızlarından biri olan Gülbahar her gün gizlice kendi elleriyle yaptığı yemekleri götürüyor, Sofi de ona kavalıyla Ağrıdağı’nın öfkesini çalıyordu. Günlerden bir gün Ahmet’in, atın ve köylülerin Şemdinli’de olduğu haberi geldi. Milan Beyinin oğlu Musa Bey oraya giderek Paşa’nın kendisiyle sadece tanışmak istediğini, köylülerin de köylerine geri dönmesini istediğini anlattı. Sofi’nin durumunu öğrenen ve Musa Bey’in içtenliğine inanan Ahmet saraya gitti. Paşa hem Ahmet’i hem Musa Beyi kandırmış, ikisini de Sofi’nin yanına zindana attırmıştı. Kızı Gülbahar’a da Sofi’den uzak durmasını kesin bir dille emretmişti. Ancak Gülbahar, Ahmet’in çaldığı Ağrıdağı öfkesini duyduğunda onunla tanışmak için büyük bir arzu duydu. Kendisine sevdalı Zindancıbaşı Memo’ya tüm ziynet eşyalarının olduğu kese karşılığında onu Ahmet’le görüştürmesini teklif etti. Memo keseyi almadı, sadece anahtarları uzattı. Gülbahar’la Ahmet zindanın kulesinde el ele sabahın ilk ışıklarına kadar durdular. Bu buluşma birkaç gün sürdü. Paşa da onlara kırk gün mühlet vermiş, atı geri getirtmezse hepsinin başını vurduracağını söylemişti. Bir çıkmazın içindeki Gülbahar yardım için çok sevdiği kardeşi Yusuf’a gitti. Yusuf çok korkmuş, ondan vazgeçmesini istemişti. Gülbahar son çare olarak Demirci Hüso’ya başvurdu. Hüso onu Kervan Şeyhine gönderdi. Kervan Şeyhi, mührünü Hüso’ya atı getirmesi için verdi. Hüso da atı dağlardan geri getirdi. Bu mutlulukla Gülbahar ve Ahmet birlikte oldular. Fakat sevinçleri boşunaydı. Paşa, atın kendisinin olmadığını iddia ederek kararını uygulayacağını açıkladı. Gülbahar son çare Memo’ya giderek onları serbest bırakması karşılığında ne isterse yapacağını söyledi. Memo, Gülbahar’ın saçından birkaç tel karşılığında hepsini bıraktı. Sabah olup, cellatlar geldiğinde Memo tutsakları bıraktığını söyledi ve kendini kalenin burcundan aşağı attı. Bütün bu olaylar Yusuf’un korkularını daha da arttırdı. Babasına bildiği her şeyi anlattı. Paşa da kızını zindana attırdı. Bu haber tüm Ağrıdağı’na yayıldı. Ağrı, Erzurum, Van, Kars ve Erzincan’daki tüm halk sessizce saraya yürüyüp Gülbahar’ı zindandan çıkardılar. Gülbahar ile Ahmet’i Hoşap Kalesi Beyine götürdüler. Hoşap Beyi geleneklere uyacak, onları hiçbir şekilde Paşa’ya vermeyecekti. Akşam olduğunda Ahmet yatağa, ikisinin arasına kılıcını koydu. Bu durum günlerce sürdü. Ne yapacağını şaşıran Paşa da en sonunda durumdan kurtulmak için Ahmet’i hiçbir insanın çıkamadığı Ağrı’nın en tepesine çıkması ve orada ateş yakması karşılığında affetmeye razı geldi. Aynı kalabalık tüm bunları izlemek için sarayın etrafında toplandı. Dört gün sonra Ağrıdağının tepesinde ateş görüldü. Sabahleyin de Ahmet döndü. Gülbahar’la birlikte Küp Gölünün üzerindeki mağaraya kadar at sürdüler. Ne yolda, ne de mağaraya ulaştıklarında tek söz ettiler. Gülbahar artık daha fazla dayanamıyordu. Ne olduğunu öğrenmeliydi. Ahmet, Memo’nun onları neyin karşılığında serbest bıraktığını sordu. Gülbahar, ne isterse vereceğini söylediğini ama onun hiçbir şey istemediği karşılığını verdi. Gece olduğunda Ağrıdağı kendi depremini yarattı ve Ahmet Küp Gölü sularında yitip gitti.
Okurun karşısına ilk olarak 1970’te çıkan Ağrıdağı Efsanesi, mitolojik öğelerin halk edebiyatıyla birleştiği bir aşk destanıdır. Dönemin kültürü, gelenek ve görenekleri, siyasi yapısı, bölgenin coğrafi özellikleri, insan psikolojisi bu destanın satır aralarında yatan gizli bir hazine niteliği de taşımaktadır. Sade ve akıcı diliyle 1970’den bugüne Türkiye’de ve dünyada artan okur sayısıyla Ağrıdağı Efsanesi, 1975’te Memduh Ün’ün yönetmenliğinde beyazperdeye de aktarılmıştır.
Bir gün Ahmet, sabaha karşı dededen yadigâr olan kavalını çalmaktadır. Bu sıra kapısının önünden geçen Sofi, Ahmet'in kapısının önünde bulunan, bir beye, paşaya ait olduğunu belirten damgası bulunan bir at görür. Ahmet, kavalı çalmayı bitirdiğinde çağırarak soylu konuğunun kim olduğunu sorar. Ancak konuk yoktur. Dağlı geleneklerinde bir at kapına gelmişse 3 kere bir noktaya bırakılır. Eğer at geri dönerse canını verir ancak atı bir daha sahibine veremezsin. Ahmet 3 kere atı bıraksa da at geri gelir. Böylece atın yeni sahibi Ahmet olur. Zaman geçer Ağrı paşası Mahmut Han, atı istemek için Ahmet'in kapısını çalar. Ancak Ahmet atı vermez. Atı vermesine köy de razı olmaz. Bir dağlının kendisine kafa tuttuğunu gören Mahmut Han, çok sinirlenir ve köyü ateşe vermek için yola çıkar.
Köye geldiğinde köy alanında kimseyi bulamaz. Sadece Sofi'yi bulur. Onu da hemen zindana attırır. Mahmut Han'ın kızlarından olan Gülbahar, Sofi ile sohbete dalar. Bu sırada Mahmut Han da civar beylerden birinin oğlu olan Musa Bey'i Ahmet'i getirmesi için görevlendirir. Ancak ona Ahmet'e zarar vermeyeceğini söyleyerek kandırır. Musa Bey, Ahmet'i getirdiğinde Ahmet zindana atılır. Musa Bey buna karşı çıkınca o da zindanı boylar. Kırk gün sonraya kadar o at gelmezse Sofi, Ahmet ve Musa Bey idam edilecektir.
Bu sıralarda yine Sofi'ye bakmak için aşağıya inmesi yasaklanan Gülbahar, yasağı çiğneyerek aşağıya indiğinde Ahmet'i görür. Görüş o görüş ondan sonra bir daha kendine gelemez. Zindancıbaşı olan Memo da Gülbahar'a vurgundur bu sebepten Memo için çok zor da olsa Gülbahar'ın Ahmet'in yanına girmesine izin verir. Ancak idam günü yaklaştıkça Gülbahar çaresiz kalır. Kardeşi Yusuf'a yardım istemek için gider ancak o korkudan her şeyi babasına anlatacaktır. Son çare demirciye gider Gülbahar. Oradan da Şeyh’e uğrar. Demirci idama iki gün kala getirir atı ancak Mahmut Han'ın derdi at değil, Ahmet'in canıdır. İdam günü geldiğinde Memo'ya iki tel saçını veren Gülbahar, Ahmet'i kurtarır. Ancak Memo vefat eder.
Ahmet kaçtıktan sonra Yusuf her şeyi babası Mahmut Han'a anlatır. Gülbahar zindana atılır. Ahmet, tüm dağlı halkını toplayarak gelir ve Gülbahar'ı kaçırır. Şeyh onları bir beyin yanına gönderir. Mahmut Han onları almak için çare bulamaz. Sağ kolu olan İsmail Ağa, ağrı dağının tepesine çıkmasını ve orada ateş yakmasını şart koşmasını söyler paşaya. Ancak ağrı dağının tepesine çıkan hiç kimse sağ olarak dönemez oradan. Teklifi Ahmet kabul eder. Ve 3 gün süre ister. 3 gün boyunca sarayı yıkmak için tüm dağlı halkı sarayın önünde bekler. Korkan Mahmut Han, Ahmet'i affettiğini duyurur. Ancak o akşam Ahmet ateşi yakmayı başarır.
Ahmet dağdan indiğinde Gülbahar'ı alır ve gider. Kaçtıkları ilk günden beri Gülbahar'a karşı soğuk davranan Ahmet derenin başında Memo'nun ne karşılığında canını verdiğini sorar. Gülbahar hiçbir şey dese de ona inanmayarak uykuya dalar. Sabah Gülbahar uyandığında Ahmet yarı baygın dereye doğru atlamaktadır. Gülbahar durdurmaya çalışsa da Ahmet durmaz ve oracıkta vefat eder. Ağrı Dağı Ahmet'i de affetmemiştir. O gün bugündür o derenin yanından geçen Gülbahar'ı görür. Ağlayışını duyduğu söylenir.
Değerlendirme: Usta yazar Yaşar Kemal'in elinden olan Ağrı Dağı Efsanesi, Abidin Dino'nun çizimleri ile renk kazanmıştır. Ağrı Dağı hiçbir kötülüğü affetmez ve er ya da geç cezanı keser. Akıcı oluşuyla bir çırpıda okunabilecek harika bir eser.
Yazan: Senanur KARAKUZULU
Ağrıdağı Efsanesi Soruları ve Cevapları
Ağrıdağı Efsanesi kimin eseri?
Yaşar Kemal
Ağrıdağı Efsanesi türü nedir?
Yerli Romanlar
Ağrıdağı Efsanesi kaç sayfa?
120
Ağrıdağı Efsanesi Yorumları
çok güzel bir kitap bir kerede okuyup bitirdim
07-01-2018 11:54
bu topraklardan bir yaşar kemal geçti. okumayan ne çok şey kaybeder.
12-01-2018 02:05
incecik ama çok iyi kitaplardan yaşar kemalin diline diyecek bir şey yok öğrencilerime tavsiye ediyorum
21-01-2018 18:08
hocam okudum sağolun tavsiyeniz icin
04-04-2018 21:36
tek kelimeyle harika bir kitap.
16-04-2018 20:13
sonunu tam olarak anlayamadım. ama genel olarak güzeldi. puanım 8/10🌟size iyi okumalar.🌝
ağrı dağı efsanesi özeti için sağ olun ödevimde yardımcı oldu okumadım ama fırsat bulursam okumak istiyorum
26-02-2020 19:37
pdfini bulup okudum çok güzel bir aşk hikayesi var ahmet ile gülbahar karakterlerinin aşkına bayıldım özet çıkartacak arkadaşlar lütfen kopyalamasınlar okusunlar gerçekten çok güzel bir roman
25-03-2022 22:36
bana kişiler ve özellikleri lazım acil ekleseniz olur mu
23-06-2022 16:29
özet için sağ olun hem kısa hem uzun eklemişsiniz bunları kim yazıyorsa allah ondan razı olsun
29-10-2022 23:13
madem iki tane özet yazdınız birini kısa birini uzun yazsaydınız herkes ihtiyacı olanı kullansaydı
25-01-2023 22:27
yaşar kemal bu tarz efsaneleri çok güzel yazıyor akıcı bir dili ve merak uyandıran bir yönü var çok başarılı
16-04-2023 22:33
bu kitaptan sınav olan var mı soruları paylaşır mı
10-07-2023 19:58
adam iki tane ayrıntılı özet yazmış hala soru soruyorlar