Osman, küçücük bedeniyle annesine “Uyandır ana beni öldür yine uyandır.” dedi. Annesi Zeynep, kıyamadı el kadar bebesine de yine de uyandırdı Osman’ını. “Allah kimsenin yavrusunu kimsenin eline düşürmesin” dedi, içinden. Osman koyuldu yola, başladı atı çekmeye. Sıcakta ne sıcak…
Dayandı Osman içinden geliyordu çalışmak ama bedeni taşımıyordu onu. Oturttular Osman’ı köşeye, başına da bir kova su döktüler. Osman bakamıyordu kimsenin yüzüne. Korktu paramı vermezlerse diye de Allah’tan iyi adamdı Mustafa Ağa da verdi Osman’a hakkını. Osman aldı parayı koştu anasına, anası yirmi beşliği üç kez başında döndürüp dudağına götürdü.
YATAK
*Anlatıcının adı belirtilmemiştir.
Durmuş Ali ve anlatıcı yoksul, yatacak yeri bile olmayan ortaokul öğrencileridir. Sınıftan arkadaşları Yusuf, bizim damda yatın der, anlatıcı ve Durmuş Ali ilkbahar yağmurları başlayana kadar rahat ederler de yağmurlar başlayınca saçağın altına inmek zorunda kalırlar. Bir gören olur diye de içi içini yer anlatıcının. Bir gün yataklar damda seriliyken yağmur başlar. Koşarlar da yetişemezler sırılsıklam olmuştur tüm yatak döşek. Düşerler yola bir otel bulup bir liraya koridorda kalırlar. Yatağın içine de giremezler, sıtma tutmasın diye. Derken iki kadın gelir ateş ister. “Neden yataklarınıza girmiyorsunuz?” diye sorarlar. Utanır anlatıcı söyleyemez: “Yataklar ıslak.” diye. Kadınlar ısrar edince gurura yenik düşüp girerler yatağın içine. Soğuktan donmak üzereyken anlatıcı “Çık şu yataktan parka kadar koşalım ısınırız.” der; Durmuş Ali’ye.
KEÇİ
Kadın, toprağı eşeledi. Epeyce eşeledikten sonra birkaç tohum bulmuştu. Çatlak elleri toprakla doldu. “Vay garip başım. Tümü de çürümüş.” diye bastı feryadı. Sanki ölü gibi yığıldı kadın. Küskündü oturdu ocağın başına. Kocası teselli etmek istedi. “Kız, öbür gün gidiyoruz Çukurova’ya. Herkes ekmek yok der ama Meliha Ablam var orada, iş bulur o bana. Hem hatırlamaz mısın? İki yıl önce iki öküz parası getirdiydim sana.” Kadın kafasını kaldırıp da bakmaz sanki dilini yutmuş. “Ben dönene kadar ne yersiniz haliniz nece olur, en iyisi çıkıp un bulayım borçla.” der. “Hem en olmadı satarız keçiyi bir aylık un değil mi?” Memed, köyün içinde iki gün döndü durdu. “Sattırmayın biricik keçiyi bana. Çocuklarımın ekmeğinin katığı bu keçi.” dese de olmadı. Kimse de unluk buğday, arpa, mısır yoktu.
Gün aydınlıktı. Biraz ötede yol arkadaşları Mehmed’i bekliyordu. “Telaş etme, ben 15 gün içinde yollarım sana para.” Dedi. Kadın zorla doğruldu. “Güle güle git sağlıcakla gel.” Diyebildi.
Çocuk direğin dibinde oğlakla oynuyordu. Kadın tuttu çocuğu kolundan attı köşeye. “Ölesice, ölesice. Gayri bir o kaldı evimizde onu da örseleme.”
BEYAZ PANTOLON
Mustafa, tuğla yakmaya gidecekti de anası istemedi. “El kadarsın zordur o iş oğul 3 gece uyumayacaksın salmam seni.” Dediyse de dinlemedi Mustafa. “Yakışmaz mı be ana, Vayis Ustaya bir beyaz pantolon diktirsem bir de beyaz ayakkabı alsam güzel olmaz mı be ana.” dedi durdu.
Mustafa vardı Cumali’nin yanına Cumali sinirlendi, el kadar çocuğu mu göndermiş Hasan Ağa. “Dön var sen yapamazsın bu işi.” dediyse de Mustafa ikna etti Cumali’yi. Gerçekten uyumadı Mustafa. Cumali uyudu da Mustafa uyumadı hep çalıştı hep odun taşıdı diri tuttu ateşi.
4 günün sonunda Mustafa eve dönünce anası tanıyamadı Mustafa’yı, “Ne olmuş oğul sana böyle?” diyebildi kadıncağız. Mustafa ise beyaz pantolonuyla ayakkabısından başka bir şey düşünemez olmuştu.
Mustafa uyanır uyanmaz Vayis Usta’nın yanına gitti. Ölçü verdi vermesine de Hasan Bey geldi. Bir tane kağıt lira, iki de yirmi beş kuruşluk çıkardı verdi. Vayis Usta paraya baktı. “Yahu Hasan Bey, bu bir gün için üç gün çalıştı bu çocuk.” dedi. ”Hep uyumuş her gece uyumuş… onun gündeliğini de Cumali’ye verdim. Bu da senin hatrın için.” Dedi, gitti.
Mustafa yıkıldı, “Vallahi Usta her gece…” dedi kaldı. Başını önüne eğdi. Usta: “Sen yetiştin artık Mustafa, benden haftada bir lira alacaksın. Al şu beş lirayı git kumaş al üstüne de ayakkabı al, üç buçuk haftalık borcun kaldı bana dedi. Mustafa; sevinçle güldü, usta da güldü.
DEĞERLENDİRME
Yirmi iki adet öyküden oluşan kitapta genel olarak Çukurova’daki yaşamdan bahsetmiş usta yazar. Süssüz, dolandırmadan, hiç kimseyi yermeden taşlamadan tüm çıplaklığıyla aktarmış. Tabi ki bu kitaba özgü değildir tüm bunlar. Eğer diğer eserleriyle tanışma fırsatınız olduysa her öyküde Yaşar Kemal’in farklı bir kitabının esintisini hissedeceksiniz. O uzun uzun betimlemeler sanki sizi daha önce gezdiğiniz topraklara götürecek. Hep aynı acı; yokluk, hastalık, ölüm, çaresizlik. En acısı da tüm bunların kurmacadan çok uzak olduğunu biliyor olmamız belki de ondandır Yaşar Kemal’in o topraklardan kopamayışı. İyi ki de kopamamıştır, doğrusu.
Yaşar Kemal’in en beğendiğim yanlarından biri de kadın karakterleri öykülerinde ince ince işlemesidir. Hepimiz tanırız; çocuğu için endişelenen yine de yokluğa boyun eğip çocuğunu pamuklara saramadan büyüten, evin yükünü sırtlanan, geride kalan, sefalete daha fazla dayanamayıp yollarda tarlalarda can veren Zala’ları, kadınları. O kadınlar; annelerimizdir, teyzelerimizdir, komşu kadınlardır çünkü.