Yaşar Kemal, Binboğalar Efsanesi’nde yörük obalarının nasıl yok olduğunu Karaçullu Obası üzerinden anlatıyor. Zor şartlardan kaynaklanan ölümler ve çektikleri zorluklara daha fazla dayanamayıp obayı terk edenler insanlar yüzünden yavaş yavaş küçülen oba, yüzyıllardır korunup nesilden nesile aktarılan kültürüyle birlikte yitip giderken kalanlara pek çok mesaj bırakıyor. Yaşar Kemal gerek karakterlerin duygularını gerekse yörük kültürünü ayrıntılı bir biçimde okura aktarırken, kitabın başından beri okura sunduğu semah, çadır, kilim gibi ögelerin tasvirleriyle de kitabı okurun gözünde canlandırmayı başarıyor. Renklerin yoğun bir şekilde anlatıma katıldığı doğa betimlemeleriyle dikkat çeken “Binboğalar Efsanesi”nin en güzel yönlerinden biri ise Kerem’in Onbaşı’ya verilen şahinini geri almak için verdiği çaba ve bu çabaya ortak olan çocukların arasındaki dayanışma oluyor. “Binboğalar Efsanesi” gerek kurgusu gerekse diliyle özellikle lise düzeyindeki sınıflarda öğretmenlerin edebiyat ve tarih derslerine katabilecekleri nitelikte bir eser olurken, farklı kültürlere ilgi duyan, Alevi ve yörük kültürünü öğrenmek isteyen okurlara da hitap ediyor.
Kitap, suların durduğu anda iki yıldızın bir araya geldiğini görenlerin dileklerinin kabul olacağına inanılan Hıdırellez günüyle başlıyor. Yaylaksız ve kışlaksız kalan Karaçullu obasının her bir ferdi Hıdırellez gecesinde yaylak ve kışlak isteyeceğine söz veriyor. Ama gece gelince hiç kimse yaylak ve kışlağı önemsemiyor, herkes sadece kendisini düşünüyor. Haydar Usta’nın torunu Kerem bir şahin yavrusu istiyor. Obanın en güzel kızı Ceren, Halil’i görmeyi, on altı yıldır nişanlısını bekleyen Yeter de artık nişanlısının gelmesini diliyor. Obanın en yaşlılarından Müslüm ise ölümsüzlük ve bu ölümsüzlükle birlikte yeniden genç olmayı diliyor.
Ertesi gün herkes Kerem’in yıldızların kavuştuğu anı gördüğünü öğreniyor ve o anda yaylak-kışlak istediğini sanıyor. Herkesi kandırdığı için üzülen Kerem ise şahin yavrusu istediği için pişman olsa da gerçeği herkesten saklıyor. Kerem’in birleşen yıldızları görmesinin yanı sıra Haydar Usta’nın otuz yıldır bitirmeye uğraştığı kılıç da obadakiler için umut oluyor. Günler böyle umutlarla sürerken oba sürekli konup göçerek kalabilecek bir yer arıyor. Oba hangi köye konsa yahut ayak bassa hemen köylüler gelip obadan yer parası istiyor. Böyle böyle obanın paraları ve altınları sürekli azalırken sürüleri de tükenmeye yüz tutuyor.
Koca oba çaresizce konacak yer arayıp, her yerden kovulurken kendilerini kurtarabilecek tek kişi olan Ceren’e de düşman oluyor. Çünkü Ceren kendisiyle evlenmek isteyen, bu evliliğin ardından da akraba olacağı tüm obayı babasının topraklarına yerleştireceğini vaat eden bey oğlu Oktay Bey’le evlenmeyi kabul etmiyor. Ceren’in bu evliliği Halil’i sevdiği için kabul etmediğini düşünenler Halil’in öldüğünü söyleyip kanlı gömleğini Ceren’e getiriyorlar. Ama Ceren kararından yine de vazgeçmiyor. Öyle ki koca oba bir olup Ceren’e yalvarıyor. Çocuğu ölenler, çocuğunu Ceren’in öldürdüğünü söylemeye başlıyorlar. En sonunda ise Ceren’in babası Abdurrahman, obanın lideri Süleyman Kahya’dan Ceren’le konuşmasını istiyor. Süleyman Kahya ise buna şiddetle karşı çıkarak hiçbir kızı sevmediği, istemediği biriyle evlenmeye zorlayamayacağını söylüyor. Daha sonra da herkesin Ceren’le barışmasını emrediyor. Böylece Ceren yeniden insanların arasına karışıyor.
Oba onca yerden kovulunca, otuz yıllık kılıcı tamamlayan Haydar Usta, Osman’ı da yanına alarak yollara düşüyor. Osman’la Adana’ya gidip Ramazanoğlu’nu buluyorlar. Haydar Usta, Ramazanoğlu’nun düştüğü durum karşısında şaşırıp kalıyor ve umduğunu bulamayarak başka çareler arıyor. Böylece aslı yörük olan Hasip Bey’e gidiyor ama Hasip Bey’den gördüğü muamele çok daha acı oluyor. En son çare Ankara’ya gidip kılıcı İsmet Paşa’ya verip oba için yer istemeyi düşünüyor. Zorluklarla İsmet Paşa’ya ulaşıyor ama bu işin de sonu hüsran olunca dönüp obaya varıyor.