Agatha Christie şüphesiz en iyi polisiye yazarlarından biridir. Yazdığı her hikaye zekice kurgulanmış ve yazıya dökülmüştür. Agatha Christie bu kitabı yazmanın çok zor olduğu ve konunun onu büyülediğini ifade etmiştir. Hikaye birçok söylentiye ev sahipliği yapan Asker Adası'na birbirini tanımayan ve farklı sosyal çevrelerde yaşayan on insanın onların ilgisini çekecek şekilde yazılan bazıları isimsiz bazıları Bay Owen adıyla imzalanmış mektuplarla adaya çağrılmasıyla başlar. Aynı gün adaya varan konukları henüz ev sahiplerini onların da görmediği karı koca olan hizmetli Rogerslar karşılamıştır. Ev sahiplerinin gecikeceğini söyleyerek konukları odalarına yerleştirir. Mektupla Bay Owen'a sekreter olarak işe alınan Vera'nın odasındaki şöminenin üstünde duran On Küçük Asker tekerlemesi dikkatini çeker. Bu tekerleme hepsinin odasında bulunmaktadır; On küçük asker yemeğe gitti, Birinin lokması boğazına tıkandı. Kaldı dokuz. Dokuz küçük asker çok geç yattı, Sabah biri uyanamadı. Kaldı sekiz diye devam eden tekerleme aslında kitabının ana karakteri. O akşam herkes güzel yemekler ve hoş sohbetler eşliğinde keyifli zaman geçirir. Gecenin ilerleyen saatlerinde birden nerden geldiği bilinmeyen bir ses duyulur. Bu ses orda bulunan herkesin en karanlık sırlarını ve öldürdükleri insanların isimlerini sayarak onlara tutuklu sanıklar der. Herkes şok olur, inkar etmeye ve cinayet işlemediklerini diğerlerini ikna etmeye çalışır. Ancak iki kişi yaptığı suçu kabul eder ama pişman değillerdir. Daha sonra herkes bu adadan gitmenin en doğru karar olduğunu söyler fakat zengin ve hız düşkünü sebebiyle iki çocuğun ölümüne sebep olmuş Anthony Marston bu heyecanlı olayı çözmek istediğini söyleyerek içkisinden yudum alır. Bir anda öksürmeye başlar ve ölür. İçkide zehir bulunmasıyla herkes bu ölümün intihar mı yoksa cinayet mi olduğunu düşünmeye başlar ve ikna olamasalar da intihar olduğunu düşünürler. Yarın gelecek olan tekneyi beklemek için sabahı beklemeye karar verirler ve uyurlar. Sabah bilinmeyen sesin suçlamasından sonra bayılan Bayan Rogers'ın öldüğü anlaşılır. Ve teknenin gelmemesiyle sinirler iyice gerilir, herkes birbirinin katil olduğunu düşünmeye başlar. En başta Bayan Rogers'ı işledikleri cinayeti itiraf etmesinden korkan kocasının öldürdüğünü düşünürler daha sonra Bayan Rogers'a yatıştırıcı ilacı veren ve Anthony Marson'ı öldükten sonra muayene eden doktor Armstrong suçlanır. En başından beri otoriter kişiliğiyle olayları incelemeye el koyan Yargıç Wargrave bu kişinin yasaların suçlayamadığı insanları kendini öldürmeyi görev bilinen biri olduğunu düşündüğünü söyler ve adanın her yerini aramaya başlarlar. Adada kimsenin bulunmamasıyla katilin kendi aralarından biri olduğu ortaya çıkar. İnsanlar bir bir tekerlemeye uygun olarak ölmeye başlar. Her ölü insandan sonra yemek odasında bulunan on asker biblodan biri yok olur. Katil tekerlemeye oldukça sadık kalır. Psikolojileri iyice bozulan misafirler artık insanlıktan çıkmışlardır, durmadan birbirlerini suçlamaya ve vicdan olarak kendilerini sorgulamaya başlarlar. Artık her yere beraber giderler ve hep aynı yerde durmaya başlarlar fakat bu nafile bir çaba olur. En sonunda katilin itirafı ile kitap biter.
Değerlendirme
Agatha Christie'nin diğer hikayeleri gibi bu hikayeyi de çok beğendim. Karakterlerin kişilikleri ve geçmişleri çok iyi kurgulanmıştı. Kitabı okurken sanki o on kişiden biriymiş ve bu olayları yaşıyormuş gibi bende gerildim. Son ana kadar kitap gizemini korudu. Devamlı ters köşeler yaparak okuyucu durmadan düşünmeye itiyor. Her katili bulduğunuzu düşündüğünüz anda bir şey oluyor ve en başa dönüyorsunuz. Kitap oldukça sade ve akıcı bir dille yazılmış. Okurken bu açıdan hiç zorlanmıyorsunuz. Bir gün içinde bitirebileceğiniz ve sonundan tatmin olabileceğiniz bir kitap. Ben kitaba dokuz puan veriyorum bunun sebebi çok fazla karakter var ve bu karakterlerin çoğunu akılda tutmak ilk başlarda biraz zor oluyor o yüzden en başa gidip durmadan karakterlerin kim olduğunu bulmaya çalışıyorsunuz. Onun dışında bütün kitap boyunca merak duygusunu yaşatması ve sonunun çok ters köşe bitmesi benim hoşuma gitti. Kitabın aynı zamanda dizisi ve filmi de bulunmaktadır. Benim önerim kitabı okuduktan radyo tiyatrosunu da dinlemenizdir, sesli bir şekilde dinlemek gerçekten o sahneleri yaşamak gibi hissettiriyor.
Dışarıdan müdahaleye kapalı bir adada on kişi vardır. Bay Armstrong, Bayan Brent, Vera, Bay Lombard, Bay MacArthur, Bay Marston, Bay Rogers, Bayan Rogers, Bay Blore ve Bay Wargrave bu adanın kurbanları olacaktır. Bay ve Bayan Rogers bu evin hizmetçisidir. Ev sahipleri olan Bay ve Bayan Owen henüz adaya gelmemiştir. Ne zaman gelecekleri belli değildir. Adanın karayla iletişimi her gün gelen biri sayesinde yapılmaktadır. Mektupları ve siparişi o getirmektedir.
Tüm kurbanlar adaya ulaşıp eve girdiklerinde plan işlemeye başlar. Bay Rogers kahveyi misafirlere verirken bir ses duyulur. Ses herkesin katil olduğunu söylemektedir. Lombard dışındaki herkes bunun bir yalan olduğunu söylemektedir. Lombard ise o yerlileri öldürdüğünü kabul etmektedir. Bayan Rogers dayanamaz ve bayılır. Armstrong doktor olarak gidip yardım eder.
Herkes olayları tartışırken Marston içkisinden bir yudum alır ve öksürerek yere düşer. Ölmüştür. Sebebi boğulduğu için değil, zehirlendiği içindir. Herkes yarın adayı terk etmeye karar vererek odalarına çıkar.
Sabah olduğunda Bayan Rogers uykusunda ölmüştür. Bu normal bir ölüm değildir. Adada bir katil olduğuna karar verirler. MacArthur dışındaki herkesin artık tek isteği buradan gitmektir. MacArthur ise sonunun geldiğini, buradan çıkış olmadığını düşünmektedir. Kayalara oturup denizi izlemekte ve geçmişi düşünmektedir.
Akşam yemeği saati geldiğinde MacArthur ortalıkta görünmemektedir. Vera'nın yönlendirmesiyle kayalıklara giderler. Ölü bedeni oradadır.
Odalarına döndüklerinde sıkıca kapılarını kilitler hepsi. Sabah olduğunda kahvaltı hazırlanmamıştır. Bay Rogers ortalıkta yoktur. Onu odunlukta bulurlar. Kafasının arkasına vurulduğu için ölmüştür. Yatağına taşırlar ve üstünü çarşafla örterler.
Kahvaltıyı Vera ve Bayan Brent hazırlar. Vera o sırada Bayan Brent'in katil olmakla suçlanmasını gereksiz olduğunu düşündüğünü öğrenir. Kendisinin masum olduğunu söylemektedir. Üstelik bunu yaparken son derece duygusuzdur. Bu hâli Vera'yı korkutur ve istemsizce ondan uzaklaşır.
Kahvaltıdan sonra Bayan Brent'in başı döner. Bu yüzden o örgüsünü örerken diğerleri mutfağı toplamaya gider. Döndüklerinde Bayan Brent ölmüştür. Boynundan enjektörle zehir verilmiştir.
Lombard silahını kaybetmiştir. Tüm evi ararlar ama bulamazlar. Herkes birbirine katil gözüyle bakmaktadır. Tehlikeli olabilecek her şeyi mutfaktaki bir dolaba koyarlar ve iki kilit takarlar. Anahtarlardan birini Blore, diğeri de Lombard alır.
Gece olunca Vera yatmak için odasına çıkar. Odanın içinde birinin olduğunu hisseder. Ölümüne sebep olduğu çocuk sanki oradadır. Birden ona bir şeyin dokunduğunu hisseder. Çığlık atar ve bayılır. Armstrong, Lombard ve Blore koşarak onun yanına gider. Vera'ya dokunan şeyin bir yosun olduğunu anlarlar.
Wargrave, Vera'nın yanına gelmemiştir. Onu aramaya başlarlar. Bulduklarında alnının ortasında bir kurşun vardır. Yatmak için odalarına gittiklerinde Lombard silahını çekmecede bulur.
Sabaha doğru Blore, Armstrong'un ayak seslerini duyar. Hemen Lombard'ın yanına gider. İkisi onun peşine düşerken Vera odasının kapısını kilitleyip bekler. Geri döndüklerinde onu bulamadıklarını söylerler.
Evin dışına çıkıp aynayla karaya mesaj gönderirler. Blore acıktığını söyleyerek eve döner. Bir süre sonra Lombard ve Vera da peşinden gider. Onu başı yarılmış bir hâlde yatarken bulurlar. Vera'nın odasından ayı şeklinde bir saat atılarak öldürülmüştür.
Kayalıklara giderler ve Armstrong'un cesedini bulurlar. Lombard öylece bırakmaları gerektiğini söylese de Vera en azından dalgalardan uzak bir yere götürmeleri gerektiğini söyler. Lombard kabul eder ve taşırlar. İşleri bittiğinde Vera silahı almış ona doğrultuyordur. Katilin o olduğundan emindir. Gözünü kırpmadan tam kalbinden vurur.
Eve döner ve odasına çıkarken sevgilisinin orada olduğu hissine kapılır. Sanki Hugo onu odasında bekliyordur. Kapıyı açıp içeri girer. Kancaya bir ip asılmıştır. Altında da sandalye vardır. Vera, bunu yapması gerektiğini düşünür ve boynuna ipi geçirip sandalyeyi iteler.
Kimsenin dışarıdan ulaşamayacağı bir adada artık on ölü vardır. Hepsi On Küçük Zenci şiirine uygun bir biçimde hayata gözlerini yummuştur. Artık geride kimse kalmamıştır.