Ahmet Ümit, çocukken annesinin ona anlattığı masalları derlemiş, özlerini bozmadan eklemeler yaparak düzenlemiş ve bizlere sunmuş Masal Masal İçinde kitabında.
Halkı tarafından çok sevilen bir padişah fakat kendini övmeyi o kadar çok seviyor ki çok eski dostu olan vezir bu duruma çok üzüldüğü için ona yaptığı hatayı fark ettirmek için başka bir kentte yaşayan Kör Adam’ın hikayesini anlatır ve buna inanmayan padişahı da alarak yola çıkarlar. Kör Adam’ın yanına varırlar, hikayesini dinlemek isterler. Fakat Köradam, oradan 2 gün uzaklıkta yaşayan Kuyumcunun pazarın ortasında her pazar kurulduğu gün gelip bir altın yumurtayı toz haline getirip insanların üstüne attığını söyler, onu satmak yerine. Ve Kuyumcu'nun hikayesini öğrenip gelip anlatırlarsa, o da kendi hikayesini anlatacağını söyler. Kuyumcu'nun yanına vardıklarında onun hikayesini dinlemek istediklerinde o oradan 3 gün uzaklıkta Demirci'nin hikayesini merak ettiğini eğer onu öğrenip gelip anlatırlarsa kendi hikayesini anlatacağını söyler. Peki der oradan da ayrılırlar ve Demirci'nin yanına gelirler, gördükleri karşısında onun hikayesini sorarlar fakat Demirci de oraya 4 gün uzaklıkta bulunan kentte bir Müezzin yaşadığını ve onun hikayesini onun neden ezan okuyamadığını merak ettiğini söyler. Onu gelip anlatırlarsa kendi hikayesini anlatacağını söyler. Ve Müezzin'in yanına geldiklerinde ona sorarlar hikayesini o da, oradan 5 gün uzaklıkta ki kentte bir şapkacının yaşadığını ve onun hikayesini merak ettiğini, onu gelip anlatırlarsa kendi hikayesini anlatacağını söyler. Padişah ve vezir yolu tutmuşlar, şapkacının yanına geldiklerinde ona hikayesini sormuşlar. Şapkacı, öğrendikleri tüm hikayeleri geri dönüp anlatacaklarına söz verirlerse, kendi hikayesini anlatacağını söyler ve başlar anlatmaya. Hikayeleri öğrendikçe bu yolları geri dönüp anlatır ve yeni hikayeleri öğrenirler. En sonunda Köradam'ın da hikayesini öğrendikten sonra Şapkacı'ya geri dönüp anlatacağını söyler vezir fakat padişah gitmemesini, tüm ülkeye bir ferman ilan etmesini ve hepsini saraya çağırmasını söyler. Hepsi teker teker gelirler ve padişah yanında ki dalkavukları saraydan kovup yerlerine onları alır. Onlardan öğreneceği ve bu öğrendiği şeyleri sürekli hatırlamak için yanında olmalarını ister. Açgözlülüğün, paylaşmamanın, har vurup harman savurmanın, sabırsızlığın ve kıskançlığın insana neler kaybettirdiğinin en iyi örnekleriydi bu 5 kişi. Bu yüzden padişah onların hep yanında olup yol göstermelerini istemiş. Bu teklif onların da hayatlarındaki kâbuslardan kurtaracak bir olanak olmuş. O günden sonra ülke çok daha iyi yönetilmiş.
Gerçekten masal masal içinde. İlk başta çok fazla tekrar olduğu için sıkıyor biraz insanı Ama hikayeler anlatıldıkça farklı şeyler çıktıkça altından kendine çekiyor insanı. Çocuklara her gece başka bir hikaye anlatılabilecek tarzda hikayeler. Ama aynı zamanda büyüklerinde okuyup kendilerine öğütler çıkartabilecekleri bir kitap.
Yazan: Ezgi Sürmeli
Masal Masal İçinde Kitap Özeti
Ahmet Ümit'ten polisiye dışında bir şeyler okumak garip hissettirse de bu eseri çok beğendim. Okumaya başlamadan önce farklı başlıklar altında farklı masallar okuyacağımı düşündüm ama yanıldım. Sadece bir vezir ve padişahın hikâyesi anlatılmış. Biz, onların maceraları sayesinde beş farklı hikâye okuyoruz. Kitabın adı da buradan geliyor. Vezir ve padişahı tanıtarak hikâyemize başlayalım:
Padişah iyilik yapmayı çok seven biridir. Her gün halkına yardım eder. Günün sonunda da tahtına oturur ve etrafındakilere yaptığı iyilikleri anlatmaya başlar. Onlar da padişaha yaranabilmek için her iyiliği bolca abartırlar. Vezirse bundan rahatsızdır. Yapılan iyilikleri söylemenin doğru olmadığını düşünür. Bir gün padişaha köyde yaşayan kör bir adamdan bahseder. Bu adam ensesine her vurana bir kese altın vermektedir. Padişah buna inanmaz ama yine de merak eder. Bu yüzden ikisi, kör adamı görmek için yola çıkar.
Bir gün süren yolculuğun sonunda vezirin doğru söylediğini anlar padişah. Adamın yanına giderler ve neden böyle bir şey yaptığını sorarlar. Kör adamsa anlatacağını ama bir şartı olduğunu söyler. Kuyumcu bir adam vardır. Altın yumurtasını açık artırmada satmak üzereyken havanda ezip tozunu insanların üstüne atmaktır. Bunun nedenini öğrenip kendine anlatırlarsa kör adam da kendi hikâyesini onlara anlatacaktır. Padişah ve vezir bu şartı kabul ederler ve yola çıkarlar.
İkinci günün sonunda kuyumcu açık artırma yaparken onu yakalarlar. Tam da anlatıldığı gibi tam yumurta satıldığı sırada onu havanda ezip tozunu etrafa saçmaktadır. Yanına giderler ve nedenini sorarlar. Kuyumcu, bir demirci olduğunu ve tam işe başlayacağı sırada koşup kendini duvara çarptığını söyler. Eğer o adamın hikâyesini öğrenirlerse kendi hikâyesini de anlatacağını söyler. Bizimkiler kabul eder ve yola çıkarlar.
Üçüncü günün sonunda demircinin çalıştığı yere ulaşırlar. Demirci, demiri ısıtıp tam döveceği sırada duvara koşup hızla çarpar. Padişah ve vezir yanına gidip ona yardım ederler. Ardından ona neden böyle yaptığını sorarlar. Demirci, bir müezzin olduğunu ve onun her öğle ezanı sırasında minareye sevinçle gittiğini ama ezanı okumadan üzgün bir hâlde indiğini söyler. Eğer onun hikâyesini öğrenirlerse kendi hikâyesini anlatacağını söyler. Bizimkiler bu duruma alışmıştır. Kabul edip yola çıkarlar.
Dördüncü gün müezzinin yanına giderler. Anlatıldığı gibi gerçekleşir her şey. Sebebini sorduklarında müezzin de diğerleri gibi bir şartı olduğunu söyler. Bir şapkacı vardır. Bu şapkacı tam şapkasını satacağı sırada bağırarak koşmaya başlar. Mezarlığa ulaşınca durup ağlamaya başlar. O adamın hikâyesini öğrenirlerse kendininkini de anlatacağını söyler. Vezir ve padişah kabul edip yola çıkar.
Beşinci gün şapkacıyı bulurlar. Mezarlıkta ağlamaktadır. Yanına gidip yaptıklarının sebebini sorarlar. Şapkacı da bir şartı olduğunu söyler. Öğrendikleri tüm hikâyeleri gelip kendisine anlatırlarsa kendi hikâyesini anlatacaktır. Bizimkiler hemen kabul eder. Şapkacı da anlatmaya başlar:
Savaşta yıllarca esir düşmüştür. On yedi yıl sonra kurtulmuş ve karısına kavuşacağını düşünerek mutlulukla evine dönmüştür. Karısının genç bir erkekle aynı yatakta yattığını görünce de dere kenarına gitmiştir. Sabah olunca biraz ilerideki insan topluluğu dikkatini çekmiştir. Merakla oraya gider. Karısının ve karısının yanında yatan gencin cansız bedenleri durmaktadır önünde. O genç aslında onun oğludur. Karısı hep onu beklemiştir. Dün gece de adamın dere kenarına koştuğunu görünce kadın dereye atladığını düşünmüş ve o da atlamıştır. Oğluysa annesini kurtarmak için onun peşinden gitmiştir. Adam ne zaman şapkayı satışa çıkarsa karısını ve oğlunu görürmüş. Onlara yetişmek için mezarlarına kadar koşar ama yetişemezmiş.
Vezir ve padişah bu hikâyeyi öğrendikten sonra biraz dinlenip yola koyulur. Müezzinin yanına gider ve şapkacının hikâyesini anlatırlar. Sonra da onun hikâyesini dinlemeye başlarlar:
Müezzin öğle ezanını okumak için minareye çıkmış. Anka'yı görmüş orada. Üstüne binmiş ve perilerin diyarına gitmiş. Orada onu çok güzel bir peri kızı karşılamış. Peri ona aşıkmış. Müezzin de ilk görüşte periye aşık olmuş. Perinin babası evlenebilmeleri için bir şart koymuş. Kırk gün boyunca müezzin periye dokunmayacakmış. Çaresiz kabul etmişler. İlk başta her şey çok güzel giderken müezzin bu duruma dayanamamaya başlamış. Kendine engel olmaya çalışsa da başaramamış ve otuz sekizinci gün periye dokunmuş. Birden kendini tekrar minarede bulmuş. O günden sonra ne zaman öğle ezanını okumak için minareye yaklaşsa Anka'yı görürmüş. Yetişmek için merdivenleri koşarak çıkar ama bir türlü başaramazmış.
Vezir ve padişah bu hikâyeye çok üzülür ama ellerinden bir şey gelmez. Dinlenip tekrar yola koyulurlar. Demirciye giderler ve müezzinin hikâyesini anlatırlar. Ardından demirci kendi hikâyesini anlatmaya başlar:
Çocuğu mola verince yemesi için yemeğini getirmiş. Demirci de elindeki işi bitirip öyle yemeye karar vermiş. Tam o sırada bir kedi gelmiş. Kovsa da gitmemiş. En sonunda demirci ona bir parça tavuk vermiş. Kedi büyük bir iştahla yemiş. Demirci bir parça daha vermiş. Kedi onu da yemiş. Demirci kalkıp çekicini almış ve kediye vurmaya başlamış. Ne yaptığının farkına varmış ama artık çok geçmiş. Kedi bir kıza dönüşmüş ve duvarda bir kapı açılmış. Eğer yemeğini onunla paylaşsaydı bu kapıdan geçmesine izin vereceğini söylemiş ve kapıdan geçip kaybolmuş. Demirci ne zaman işinin başına otursa o kapının açıldığını görürmüş. Geçebileceğini düşünerek koşarmış oraya ama kapı birden kapanırmış.
Vezir ve padişah bu hikâyeyi de dinledikten sonra tekrar yola koyulur. Kuyumcuya demircinin hikâyesini anlatırlar. Sıra ondadır:
Gençken çalışmak istemeyen, tüm gün arkadaşlarıyla gezen biriymiş. Babası onu ikna etmeyi denemiş ama başaramamış. O ölünce annesin ikna etme çabaları da boşa gitmiş. Annesi de ölünce onu durduracak kimse kalmamış. Tüm parasını, altınlarını arkadaşlarıyla harcamış. Onlar zengin olurken kuyumcu fakirleşmiş. En sonunda dükkanı satıp gitmeye karar vermiş. Babasının vasiteyetini hatırlamış o anda. Levhaya üç kere tıklatmış. Bir kapı açılmış, içeri altın yumurtalarla doluymuş. Onu açık artırmada satmak istemiş. Alan kişi zengin olmasını sağladığı arkadaşlarından biriymiş. Tam ona vereceği sırada yumurtayı havana koymuş ve toz hâline getirmiş. Kuyumcu zamanla eski zenginliğine geri dönmüş. Yumurta ezme işine arkadaşları akıllanana kadar devam edeceğini söylemiş.
Vezir ve padişah bu hikâyeden çok etkilenir. Dinlendikten sonra da yola çıkar. Sırada kör adam vardır. Ona giderler ve kuyumcunun hikâyesini anlatırlar. Ardından kör adam anlatmaya başlar:
Eskiden kırk deveden oluşan bir kervanı varmış. Bir gün bir adam gelmiş ve onunla yolculuğa çıkmak istediğini söylemiş ama sadece o gelecekmiş. Kör adam kabul etmiş ve yola çıkmışlar. Bir hafta sonra bir dağın önünde durmuşlar. Adam inmiş ve bir şeyler söyleyerek dağın kapısını açmış. İçeri bizim adamın girip hazineyi çıkarması gerekiyormuş. Denilenleri yapmışlar ve kırk deveye de hazineleri yüklemişler. En sona da bir kutu vermiş bizim adam. Ardından yola koyulmuşlar. Adam yaptığı işin karşılığı olarak bir devedeki tüm hazineyi ona vermiş ama bizim adam bunun az olduğunu düşünmüş. Sürekli daha fazlasını istemiş. En sonunda kervandaki tüm hazineyi kendine almış. Bu da yeterli gelmemiş ona. Adamın elindeki kutuyu da istemiş. Adam kutunun içindeki tozu onun bir gözüne sürmüş. Bu sayede gömülü tüm hazineleri görebilir hâle gelmiş. Birden adamın üstüne atılmış ve kutuyu almış. Tozu diğer gözüne de sürmüş ve kör olmuş. Adam onu evine bırakmış ve sadece kutuyu alıp gitmiş. Bizim adam da bu yaptığını unutmamak ve cezasını çekmek için kendine her vurana bir kese altın vermeye başlamış.
Vezir ve padişah tüm hikâyeleri dinledikten sonra saraya döner. Padişah etrafındaki herkesi kovar ve onların yerine hikâyelerini dinlediği beş adamı yanına aldırtır.