Yazarımız Orhan Pamuk, kendi hikayesiyle karışık olarak şimdiye kadar vermiş olduğu röportajları, yapmış olduğu haberleri, yazmış olduğu, denemeleri ve daha birçok yazıyı bu kitapta birleştirerek okuyucuya sunuyor. Dilinin çok akıcı olması ve konularının sürekli değişiyor oluşuyla bir farklılık yaratıyor. Diliyle, konusuyla, hayatın içinden olan yazılarıyla, Dünyadan, Türkiye'den olan yazarları anlayışıyla, en sevdiği yazarlar, yazılarla bu kitapta karşımıza çıkıyor.
İlk olarak Hayat adını verdiği bölüm ile başlıyor kitaba. Bu bölümde kendi hatıra defterinden bir sayfa paylaşıyor bizimle. Ardından biraz Kara Kitap adlı kitabından bahsediyor. Bazı tarihlerde aldığı yazılarını koyuyor bu bölüme, çocukluğundan, martılardan, çalışma odasından, en çok hangi saatte çalışmayı sevdiğinden uzun uzun bahsediyor. Geceleri çok iyi yazabildiğinden, gece başlayıp sabaha kadar yazmakla uğraştığından bahsediyor. Yazarın kendi hesaplarına göre günlük 0,75 sayfa yazı yazıyor. Kimi zaman kendi yazdıklarını beğenmiyor ve üç, dört günlük yazıyı bir anda çöpe attığından bahsediyor. Gece başlayıp sabaha kadar yazı yazma durumu kızı Rüya okula başlayana kadar sürüyor. Rüya okula başladıktan sonra ise Rüya'yı okula bıraktıktan sonra yazmaya başlıyor.
Sonraki iki bölümde biraz fazla hayalcilikten, biraz gençliğinden, Can Dündar ile yapmış olduğu bir sohbetten parçalar paylaşıyor bizimle. Rüya isminde kızıyla ilgili anılara ise bir bölüm ayırıyor. Rüya ile oynadıkları oyunları, lunaparka girişlerini, birbirlerine olan benzerliklerini anlatıyor. Rüyanın okula gitmek istemeyişini görüyoruz bir yerde.
Bir sonraki bölümde romanlara geçiyor. Roman sanatını, yazmayı, Türk ve dünya edebiyatından bahsediyor ve kendi romanlarına geçiyor. İlk romanını yayınlatabilmesi 8 yılını almış. Aslında mimarlık mezunu olan Orhan Pamuk neden mimar olmadığına dair soruları da cevaplıyor. Hayallerini yapmasına müsaade edilmeyeceği ve o zamanlar kağıtları boş gördüğü için vaz geçmiş mimar olmaktan ve yazar olmuş. Kağıtların boş olmadığını anladığını belirtiyor.
Ardından Cevdet Bey ve Oğulları, Beyaz Kale, Kara Kitap, Gizli Yüz gibi birçok eserini anlatıyor bize. İlk romanı olan Beyaz Kale'yi yayınlayabilmesi 8 yılını almış. Çoğu eserindeki karakterler de kendisini bulduğunu söyleyen yazarımız bu bölümde anlattığı eserleri arasından hepsini açıklıyor. Cevdet Bey ve Oğullarını yazarken örnek aldığı bir aile olan komşularıdır. O komşuları hakkında kafasında kurduğu hikayeleri romana dönüştürüyor. Tabii ki kendi ailesinden izler de mevcut bu eserde.
Romandan bahsetmişken Türk ve dünya çapında kendisinin sevdiği yazarlara da değiniyor. Onlardan bahsediyor. Ahmet Hamdi Tanpınar, Şavkar Altınel, Oğuz Atay, Yaşar Kemal, Dostoyevski, Philip Larkin gibi birçok yazardan ve eserlerinden bahsediyor. Mesela Dostoyevskinin en sevdiği eseri Karamazov Kardeşler. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar eseri ilk çıktığında hemen alıp ilk baskısını okumaya başlıyor ve çok beğeniyor. Bahsedilen dünya çapında yazarlar var. O yazarların da bazı eserlerini inceliyor.
Biraz da İstanbul'u anlatıyor. Beyoğlunu, İstanbul'un satıcılarını, en sevdiği semtlerinden bahsediyor. Bazı İstanbul gezisi anılarından anlatıyor arada. Tanık olduğu boğaz kazalarını, depremleri, felaketleri anlatıyor biraz da. Küçük yaşta gördüğü şeylerden, İstanbul depreminden bahsediyor. O depremin enkazından, insanların çaresizliğini anlatıyor. Sonraki bölümde ise siyasetin sıkıcılığından, yanlışlarından bahsediyor biraz. Türkiye'de var olan sorunları ele alıyor. Avrupa Birliğinden bahsediyor. Ve birkaç küçük karikatür ile kitabı sonlandırıyor.
Değerlendirme:
Okuması çok ayrı bir zevkti. Daha önce kendisinin otobiyografisini de okumuştum onun üzerine bu eserini de okumak sanki Orhan Pamuk karşımda bu satırları bana kendisi okuyormuş gibi hissetmemi sağladı. Gerek konusu, gerek dili bakımından harika bir eser.
Yazan: Senanur KARAKUZULU
Öteki Renkler Kitap Özeti
“Öteki Renkler” kitabı Orhan Pamuk’un çeşitli yazılarından derlenmiş bir eser olup yazarın özel hayatına, hatıralarına, edebiyata ve sanata dair düşüncelerine, siyasî yaklaşımına ve yazarlık serüvenine dair bir kitaptır. Orhan Pamuk’u daha yakından tanımak isteyenler için en başta okunması gerekenlerden biri olan bu kitap “Pencereden Bakmak” adlı bir hikayeyle başlıyor. Ardından “Hayat” adlı bölümle devam ediyor. Hayat hikayesinden bazı anıları paylaştığı bu bölüm, yazarın hatıra defterinden bir sayfayla başlar. Bu hatıralardan bazı örnekler vermek gerekirse; Paris’te Octavia Paz’ı uzaktan görme şansını yakalayan Orhan Pamuk, edebiyatın insanları güzelleştirmediğini düşünür. Bir başka yerde ise, bir gün, rastlantı eseri olarak bir manzara görür ve bu manzarayı sanki daha önce de gördüğü duyugusuna kapılır. Sanki yıllardır aradığı ve bulamadığı huzurlu, mutlu ve sakin yer burası gibidir. Hâlbuki yazar bu manzarayı ilk defa görmektedir. Sonraları bu ağaçlar arasındaki evin civarından sık sık geçmiştir. Kara Kitap’ı yazarken bir süre New York’taki bir kütüphanede geceler boyu çalışan Orhan Pamuk, kütüphanenin ve yazdığı romanın atmosferi arasında bir paralellik fark eder. Sigarayı bırakmasının 272. gününü anlattığı yazısında sigaranın kendisi için yoğun duyguların yaşandığı anları ağır çekime almak gibi bir işlevi olduğunu belirtir ve bir gün bir taksiye bindiğinde, sigara içmekte olan taksicinin özür dileyerek camları açmaya çalışması üzerine kendisinin “Yok, kapalı kalsın. Ben sigarayı bıraktım.” dediğini anlatır ve pasif içici olmanın mutluluğunu nasıl yaşadığını ima eder. Saatlere dair yazısında ise ilk kol saatini 12 yaşında taktığını söyler ve çalışma düzeninden bahseder. Genellikle yazmak için geceleri kullanan yazar, sabaha karşı dörde dek çalıştıktan sonra 11:00’e kadar uyur. Tabii ki bu yalnızca bir dönemin alışkanlığıdır. Daha sonra yazar, kızı Rüya doğduktan sonra çalışma saatlerini değiştirmek zorunda kalmıştır. Eserin en güzel kısımlarından biri, Orhan Pamuk’un, kızı Rüya’yı anlattığı kısımlardır. Bir baba ile kızının bu yakın ilişkisini usta bir sanatçının kaleminden okumak oldukça keyiflidir.
Orhan Pamuk “Kitapları Benim Hayatın” adlı kısımda yazdığı romanlardan bahsetmektedir. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’nı kaleme alırken ne kadar sabırla çalıştığını ve bu eseri yayımlayabilmek için yıllarca beklediğini, ayrıca bu dönemde edebiyat çevrelerinden de uzak durup yalnız başına sıkı bir programla çalışmalarına devam ettiğini öğreniyoruz. Romanın ilham kaynağı ise, yazarın o dönemde yaşadığı evin yakınındaki eski bir konaktır. Dolayısıyla yazar, yaşadığı Nişantaşı’ndan ve çevresindeki insanlardan ilham alarak bir aileyi üç kuşak boyunca anlattığı bu romanını kaleme almıştır. Bunun gibi; yazara ait Sessiz Ev, Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat ve Benim Adım Kırmızı adlı romanlarına dair yazılar da kitapta yer almaktadır. Ayrıca yazar, kaleme aldığı “Gizli Yüz” adlı senaryodan da bahseder. Böylece Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un eserlerinde ne anlatmak istediğine, ilham kaynağını nerelerden bulduğuna, gelenekle ve modern edebiyatla ilişkisine, üslubuna, yazma alışkanlıklarına ve bir sanatçı olarak yapmak istediği orijinal katkılara dair pek çok ipucuna ulaşmak mümkün olmaktadır.
Orhan Pamuk gibi önemli bir edebiyatçının Türk edebiyatına nasıl yaklaştığını, bu edebiyatı nasıl yorumladığını ve hangi Türk yazarlardan etkilendiğini öğrenmek oldukça ilginç ve keyiflidir. Kitaptan öğrendiğimize göre Pamuk üzerinde en çok etkili olan iki yazar Ahmet Hamdi Tanpınar ile Yaşar Kemal’dir. Aslında hocası ve üstadı Yahya Kemal gibi bir şair olmak isteyen Tanpınar’ın nasıl roman alanında başarılı olduğunu, taşradan İstanbul’a gelen Orhan Kemal’in zamanla buradaki edebiyat çevrelerinin samimiyetsiz tavırları ve öne çıkma çabaları dolayısıyla nasıl iyimserliğini kaybettiğini anlatır bize Orhan Pamuk. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı çıktığında bu eseri ilk alanlardan biri olduğunu ve üst üste okuduğunu, ne Oğuz Atay’ın ne de Tutunamayanlar romanının tanındığı o zamanlarda bu eseri ne kadar sevdiğinden bahseder.
Yazar yalnız Türk edebiyatından değil dünya edebiyatından da bahseder. Pamuk, bize Tristram Shandy Efendi’nin Hayatı ve Görüşleri adlı romanında Sterne’in nasıl ustalıkla konu dışına çıktığını ve aslında hayatın da böyle konu dışına çıkılarak yaşandığını anlatır. Çünkü kesin çizgilerle planlanmış bir hayat yoktur ve insanın düşünceleri, alışkanlıkları ve ritüelleri oldukça dağınıktır. Orhan Pamuk, bin yılın kitabı olarak Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler adlı romanını belirler. Her şeyiyle bizzat hayatın kendisinin yer aldığı bu roman yazarı çok etkilemiştir ve genellikle Karamazov Kardeşler’in ne kadar usta işi bir roman olduğu konusunda pek çok yazar fikir birliği içerisindedir. Borges, Thomas Bernhard, Philip Larkin, Patricia Highsmith, Milan Kundera, Mario Vargas-Llosa, Cabrera Infante ve Salman Rushie, Orhan Pamuk’un bahsettiği diğer yazar ve şairlerdendir.
Öteki Renkler’in en önemli bölümlerinden biri de “İstanbulluyum”dur. İstanbul hakkında çeşitli kitaplar da yazmış olan Orhan Pamuk’un burada anlattıkları Nişantaşı ve Beyoğlu’nda yaşayan bir entelektüelin İstanbul’a dair fikirlerini içermektedir. İstanbul’un Orhan Pamuk için önemi nedir? İstanbul kültürü nasıl anlaşılmalı? Yazar, İstanbul’da en çok hangi mekanları seviyor? Bu şehrin satıcıları kimlerdir ve çarşıları nerelerdedir? Bu soruların cevabını veriyor yazar.
Orhan Pamuk bu yüzyılın en önemli romancılarından biridir ve Öteki Renkler kitabı yazarın kişisel dünyasına ve fikirlerine açılan bir kapıdır. Romanlarıyla etkili olan ve Nobel ödülüne layık görülen bu yazarın roman dışındaki yazılarıyla da ilgilenmek gerekir. Hakkında daha pek çok şey yazılacağı kesin olan Orhan Pamuk’un “Öteki Renkler” adlı bu derleme eseri şüphesiz ki en çok başvurulan kaynaklar arasında olacaktır.