Kara Oklar Çetesi yirmi iki bölümden oluşmakta ve aslında önemli bir görev olan macerayı konu almaktadır. Baş kahramanları üç arkadaş olan Erim, Nisan ve Zafer'dir. Kitapta ayrıca Erim'in ikiz kız kardeşleri Sanem ile Simin, babaanneleri Müzeyyen Hanım ve şehit olan babalarının dostu Ahmet Tevfik gibi pek çok kahraman bulunmaktadır.
Kara Oklar Çetesi kitabına konu olan büyük macera, 8 Ağustos 1928 ve 29 Ağustos 1928 tarihleri arasında geçmekte ve bazı bölümler de bu aralıktaki belli tarihler ile başlamaktadır. Maceranın sonunda "Yazarla Sohbet" adında yazarın okurla konuşma havasında, kitapla ilgili küçük açıklamalar yaptığı bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölümü takip eden "1928 Türkiye'si ve İstanbul'u" adlı bölümde ise yazar, kitaptaki tarihlere dikkat çekmekte ve bu tarihlerle ilgili bazı bilgiler vermektedir. Bu bölümü ise, o yılları yansıtan birkaç fotoğraf ve kitabın Beybaba'sı Muhittin Ergüneş'in tramvay hattı çizimi takip etmektedir. Ardından "Kitapta Geçenler" adlı bölüm bulunmakta ve bu bölümde kitapta geçen hayvanlardan, yerlerden ve çeşitli aletlerden özel tariflere kadar birçok bilgi yer almaktadır. Daha sonra ise "Kahramanlarımız" bölümünde kitaptaki tüm kahramanlara ait bilgiler ve fotoğraflar bulunmaktadır. Bu bölümün de ardından "Kurtuluş Savaşı Dönemi'nde Kuleli Askeri İdadisi" başlıklı bir yazı ve "İstiklal Harbi'nde Şehit Düşen Kuleli Öğrencileri" başlıklı bir liste yer almaktadır. Kitabın en sonunda ise yazarın kitabı yazdığı süreçte ona eşlik eden küçük kızının kitabı resimlerle anlattığı bölüm bulunmaktadır.
Ünlü arkeolog ve ressam Osman Hamdi Bey'in torunu Nisan, Erimler'e yatılı misafir olarak gelir. O akşam Erim için, en yakın arkadaşı Zafer'in de olduğu bir doğum günü kutlaması yaparlar. İkizler çizdikleri resmi, Zafer kendi yaptığı tahta kılıcı ve Nisan da dedesi Osman Hamdi Bey'in yaptığı bir yağlı boya tabloyu Erim'e hediye eder.
Hediye verme sırası Müzeyyen Babaanne'ye gelince somyanın altındaki gizli bölmeden bir anahtar ve zarf çıkaırlar. Daha sonra çocukların hiç girmedikleri çatı katındaki odaya gidip yeni bir gizli bölme bulurlar. Bu gizli bölmeden ise kat kat paketlenmiş el yazması bir kitap çıkar. Kitap, yıllar önce şehit olan babasından Erim'e hediye olduğu için kitabı Erim açar ve okumaya başlar. Böylece, sonunda önemli bir görevin gerçekleşeceği tehlikeli macera başlar.
Kitaptan sonra anahtarla birlikte çıkan zarfı da açan Erim zarfta yazan sayfayı açar. Hep birlikte resimli ve Osmanlıca yazılı sayfayı incelerler. Sayfada bir bilmece bulurlar ve hep birlikte bu bilmece üzerine düşünürler. Ertesi gün Nisan, bilmecenin cevabının "fırın" olduğunu tahmin eder. Bunun üzerine hep birlikte bahçedeki büyük taş fırını temizlerler ve Erim fırının içine girer. Ama isten kararmış taşların arasında hiçbir ipucu bulamayınca fırından çıkar.
Yeni bir ipucu bulmak için bilmecenin olduğu sayfayı daha dikkatli incelerler. Bu sırada bahçeye yabancı adamlar gelir. Köşkü satın almak isteyen adamlar, Erim'in özel kitabıyla da epey ilgilenirler. Ama biraz sonra kaçarak gerisin geri giderler. Onlar gittikten sonra Nisan, kitaptaki ipucunu çözer. Böylece Erim yeniden fırına girerek ipucunda belirtilen yerde bir kil tablet ve makine dişlisi bulur.
Kil tablet onları kitabın bir sayfasına yönlendirince o sayfadaki bilmecede anlatılan kişiyi bulmaya çalışırlar. Bu bilmecede epey zorlanırlar ve o kişiye Muhittin Dede'nin yardımıyla ulaşırlar. Bu kişi yıllardır emanet mektubu saklayan Şinasi Albay'dır. Çocuklar mektubu alarak eve dönerler ve hep birlikte mektubu okurlar. Ama bu mektup da şifreli bir mektuptur ve bu şifreyi çözmeleri daha da zor olur.
Şifreyi çözdükten sonra da maceraları hız kesmeden devam eder. Ve şaşırtıcı bir şekilde de sona erer.
Erim'in hayatı on ikinci doğum gününde aldığı hediyeyle değişecekti. On yıl önce babası onun için çok önemli bir görev bırakmıştı. Ne olduğunu Erim için hazırladığı kitaba da yazmamıştı. Bazı bilmeceler ve ipuçlarıyla onu, gitmesi gereken yere yönlendiriyordu. Erim şanslıydı çünkü bu zor yolculukta tek başına değildi. Zafer, Nisan, Ahmet Tevfik amcası, babaannesi Müzeyyen, Muhittin Dede, Miralay Şinasi Efendi, ikiz kardeşleri Sanem ve Simin gibi birçok kişi ona yardım edecekti.
İlk bilmece onları bahçedeki fırına gitmelerini söylüyordu. Erim fırının içine girdi ve babasının bıraktığı ipuçları sayesinde bir çark ve kil tablet buldu. Güneş, balık, ağaç ve çift başlı kartal sembolüyle "L. D. V." harfleri yazılıydı çarkın üstünde. Kil tabletteyse "Sayfa 56'daki şahsa ulaş." yazıyordu. Kitabın 56. sayfasını açtıklarında karşılarında "5-4-9-6" sayıları ve bir bilmece çıktı. Çözemeyince Muhittin Dede'ye gitmeye karar verdiler. Uzun süre düşündüler ve sonunda cevabı buldular. Miralay Şinasi Efendi'ye gitmeleri gerekiyordu, sonraki ipucu ondaydı.
Ertesi gün Erim, Zafer ve Nisan yola çıktılar. Çengelköy İskelesi'nde onları Şinasi Efendi karşıladı. Birlikte Kuleli Askeri Lisesine gittiler. Olanları anlattıklarında Şinasi Efendi uzun zamandır bu anı beklediğini söyledi. Kalkıp duvardaki resmi kaldırdı ve arkasından çıkan kasaya "5-4-9-6" sayılarını girdi. Kasadan on yıldır orada bekleyen mühürlü bir zarf çıktı. Çocuklar zarfı da alıp eve döndüler, tüm grup birlikteyken açmak istiyorlardı.
Eve döndüklerinde babaanne ve ikizlerlerle zarfı açtılar. 88. sayfayı açmaları ve takip edilmediklerinden emin olmaları gerektiği yazılıydı. Kitabı alıp 88. sayfayı açtılar. Karşılarında bir resim vardı. Resimde sadece bir minare renkli kalemle boyanmıştı. Etrafındaki duvarlar da yıkılmıştı. Bir duvarın sağlam kalan yerinde yeni bilmeceleri yazılıydı. Bilmeceyi çözen Nisan oldu. Sabah Nisanların evine gitmeleri gerektiğine karar vererek uyudular. Nisan, dedesinin onları çağırdığını söylemişti. Zafer bundan çok korkmuştu çünkü Nisan'ın dedesi yıllar önce ölmüştü.
Sabah olunca kahvaltı yaptılar ve yola çıkmak için hazırlandılar. Gidecekleri yer uzak olduğu için ikizler evde kaldı, babaannenin de ikizlere bakması gerekiyordu.
Saatler süren bir yolculuğun ardından sonunda Nisan'ın evine ulaşabildiler. Tüm gün evi gezip iyice dinlendikten sonra oraya gelme sebeplerini araştırma zamanı gelmişti. Nisan, onları dedesinin odasına götürdü. Duvarlar resimlerle doluydu. Onlar için önemli olan resmin yanına gidip incelemeye başladılar. Bilmecenin anlattığı gibiydi ama bir şeyler eksikti. Bu kadar yolu boşuna geldiklerini düşündükleri sırada Nisan'ın annesi Bengül Hanım babasının o tabloyu bazı ayrıntılarını değiştirerek tekrar çizdiğini ve ikinci resmi resimhaneye koyduğunu söyledi. Heyecanla oraya gittiler ve aradıklarını sonunda buldular. Gitmeleri gereken yer Bursa'ydı.
Bu yolculuğa Ahmet Tevfik amcaları da gelecekti ve bisikletle gideceklerdi. Yorucu ama güzel bir yolculuk olacaktı. Hazırlanıp sabahın erken saatlerinde yola çıktılar. Bursa'ya ulaştıklarında gitmeleri gereken yer belliydi: Yeşil Cami. Her şey harika gidiyor derken yeni ipucunun olduğu yerin kapısının kilitli olduğunu gördüler ama bu onları durdurmaya yetmedi. Bir yolunu bulup oraya girdiler ve çıktıklarında ellerinde bir kutu vardı.
Hızla eve döndüler ve kutuyu açtılar. Sayfa 147'yi açmalarını söyleyen bir yazı vardı. Denileni yaptıklarında karşılarına yine bir bilmece çıktı. Zor olsa da onu da çözdüler. Sivriada'ya gitmeleri gerekiyordu. Bunu nasıl yapacaklarını düşündükleri sırada Muhittin Dede, Erim'in babasının yaptığı deniz bisikletini onlara verdi. Erim ve Nisan öne oturdu, Zafer de bisikletin dengesi bozulmasın diye arkaya yerleşti.
Tehlikeli bir yolculuğun ardından artık Sivriada'daydılar. İpuçlarını takip ederek adada bulunan manastıra ulaştılar. Manastırın duvarında bazı semboller vardı. Onların sayesinde manastırın gizli odasını bulmayı başardılar. Dikkatlice içeri girdiler. Karşılarına bir makine çıktı ama çalışmıyordu. Sebebi bir çarkının eksik olmasıydı. Akıllarına fırında buldukları çark geldi, boşluğa yerleştirdiklerinde makine çalıştı ve bir kapı açıldı. Odanın içi müze gibiydi. Her türden tarihi eser vardı.
Erim'in babası ve Nisan'ın dedesi savaş sırasında yabancı milletlerin Anadolu'daki eserleri aldıklarını görmüştü. Buna bir çözüm bulmaları gerekiyordu ve akıllarına Sivriada'daki bu gizli oda gelmişti. Buldukları tüm eserleri buraya saklamıştılar. Daha sonra bulunması için de geride ipuçları ve bilmeceler bırakmıştılar. Erim, Zafer ve Nisan bu görevi başarıyla yerine getirmişti. Sıra bambaşka maceralara atılmaktaydı.
Benim kitap hakkındaki görüşüm: Türk bir yazara ait böyle güzel bir kitap okuduğum için çok mutluyum. Ortaokul seviyesindeyseniz, o seviyede bir tanıdığınız varsa ya da çocuk kitabı okumaktan hoşlanıyorsanız kesinlikle bu kitabı almalısınız. Her ayrıntısı harika olan bu kitap kaç yaşında olursanız olun size büyük zevk vereceğine eminim.