Behiç Ak’ın kendi çizimleriyle zenginleştirdiği Akvaryumdaki Tiyatro yirmi bölümden oluşur. Küçük bir köye gelen yönetmenin köyde sebep olduğu değişimi konu alır. Sekiz yaş ve üzeri okurlara hitap eder.
Balıklı Köy, Balıklı Göl’ün kıyısındaki güzel bir köydür. Bu köydeki insanlar balıkları çok sever. Bu yüzden hepsinin evinde akvaryum vardır. Her an balıklarıyla yatıp kalkarlar.
Martin de emekli öğretmen olan bir İngiliz’dir. Marka çılgınlığından bunalınca soluğu Türkiye’de alır. Çeşitli yerleri gezdikten sonra Balıklı Köy’e gelir. Balıklı Köy’ü çok sever ve böylece tatil amacıyla geldiği bu köye yerleşir.
Martin, çok etkilendiği bu köyden İngiltere’deki arkadaşlarına sık sık bahseder. Martin’in mektuplarıyla Balıklı Köy’den haberdar olan İngilizler yavaş yavaş köye yerleşirler. Martin’in ısrarlarına dayanamayan yakın arkadaşı Ted de onlardan biridir. Ted, çevre mühendisidir, köye taşınan İngilizlerden biri olan Emma Gordon ise tasarımcıdır.
İngilizlerin ardından bir gün köye paraşütle bir yönetmen iner. Bu yönetmenin adı Yusuf Değirmen’dir. Yusuf Değirmen köyde bir film çekecektir. Filmin adı “Göl Canavarı”dır. Ama filmin, kırmızı kapaklı bir defterde yazılı olan senaryosu henüz net değildir. Yönetmen bu yüzden biraz gergindir. Bir filmde oynamak için can atan Zühtü ise yönetmenin gözüne girer. Böylece yönetmenin yardımcısı olur ve senaryo defterini taşır.
Köylüler senaryonun tamamlanması için yönetmene yardım etmek isterler. Bu yüzden bir gün kendi aralarında toplantı yaparlar. Neredeyse Martin dışındaki herkes, çekilecek filmde rol almak ister. Yönetmenle konuşan ilk kişi ise Polis Mustafa Bey olur. Yönetmeni, filmde bir canavar varsa polis de olması gerektiğine ikna eder. Böylece yönetmen, senaryoya bir polis rolü ekler ve bu rol Mustafa Bey’in olur.
Bir gün Emine, Emma Gordon’dan öğrenerek sandal ağacından yaptığı balığı Mahmut ile Zühtü’ye gösterir. Mahmut, Emine’nin yaptığı balıktan çok etkilenir. Ama Zühtü’nün aklı oyuncu olmaktadır. Bu yüzden Emine’ye, oyuncu olmak isteyip istemediğini sorar. Emine de kesinlikle istemediğini söyler. Mahmut da sahne korkusu olduğu için oyuncu olmak istemediğini açıklar. Ama Zühtü onlar gibi düşünmez. Aksine çok yakışıklı olduğu için oyuncu olacağından emindir.
Tüm bunlar olurken Martin de filmin çekilmesini nasıl engelleyebileceğini düşünür. Sonunda senaryo çok karışırsa filmin çekilemeyeceğine karar verir. Yönetmeni evinde yemeğe davet eder. Yemekten sonra yönetmeni, senaryoda ilginç yaratıklar olursa filmin daha çok ilgi çekeceğine ikna eder.
Ted ve diğer İngilizler de kurdukları folklor grubuyla yönetmenin dikkatini çekerler. Hatta bu sayede filmde rol almayı başarırlar. Yönetmen, Martin’in fikrinden etkilenerek köylülerden bazılarına roller verir. Emine, Mahmut, Postacı Rıza ve eşeği Sürmeli yönetmenin zoruyla rol alanlardan sadece birkaçıdır. Filmde rol almaya çok istekli olan Zühtü ise hiçbir rol alamaz. Yönetmen rolleri paylaştırdıktan sonra rollerle ilgili şiirlerin yazılı olduğu kağıtları da rollerin sahiplerine dağıtır.
Filmde zorla rol alan Mahmut gitgide rolünü sevmeye başlar. Eve gidince sevincini ailesiyle de paylaşır. Oğlunun garip bir rol aldığını öğrenen Salih Bey, filmde mutlaka yerel bir kahramanın da olması gerektiğini düşünür. Böylece yönetmenle konuşarak Keloğlan ve eşi rollerinin senaryoya eklenmesini sağlar.
Emine’nin babası Naim Bey de kızının filmde ilginç bir rol aldığını duyunca soluğu yönetmenin yanında alır. Böylece kardeşiyle birlikte oynayacakları Karagöz ve Hacivat rollerini senaryoya ekletmeyi başarır. Kısa süre sonra köydeki herkes, hatta hayvanlar bile filmde rol alır. Martin bile filmde keman çalmayı kabul eder. Böylece filmde rol alamayan tek bir kişi kalır. O da yönetmen yardımcısı olduğu için kamera arkasında kalmak zorunda olan Zühtü’dür.
Herkes büyük bir hevesle filmin çekilmesini bekler. Ama yapımcı köye geldikten sonra olayların seyri birden değişir. Böylece hikaye sürpriz bir şekilde sona erer.