Çocukluğundan beri psikolojik bunalımlar yaşayan 27 yaşındaki Şadan Efendi, 55 yaşındaki annesi Müberra Hanım’la yaşamaktadır. Zaten birbiriyle geçinemeyen ana-oğulun arası, Hidayet Efendi’nin iç güveysi olarak gelişiyle iyiden iyiye bozulur. Şadan Efendi’nin birlikte vakit geçirmeyi sevdiği tek kişi, annesi Hasibe ve 8 yaşındaki oğlu Kudretullah’la yaşayan Kalender Nuri’dir (Nurettin). Bir akşam Madam Fedrona’nın Beyoğlu’ndaki randevuevinde çeşitli uyuşturucuların etkisindeyken Kalender Nuri arkadaşına, merhum Veli Rasih Paşa’nın kızı Revan Hanım’a âşık olduğunu itiraf eder. Amacı Revan Hanım’ı, kocası Haşmet Bey’den boşatıp kendisiyle evlenmesini sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için de Şadan Efendi’yle Ihlamur’daki Haşmet Bey Konağı’nın karşısında oturan Teyze Ayşe ve Enişte Sandıkçı Ömer Ağa’nın evine yerleşerek uygun anı kollamaya başlar. Onunla Revan Hanım’ın birbiri için yanıp tutuştuklarını, aşklarını Haşmet Bey’den saklamanın güçlüğünü anlatan düzmece mektupları bir gece yarısı gizlice girdiği konakta Revan Hanım’ın odasına bırakacakken kardeşi Sermet’e yakalanır. Nuri, Sermet’e onu, erkek arkadaşı Rıdvan’ın gönderdiğini söyleyip cebindeki kokaini paylaşınca genç adam, ablasını hiç sevmediği eniştesinden ayırma planına dahil olur. Bunda Madam Fedrona ve yeni sermayesi Loroviç’in de etkisi büyüktür. Sermet’in, ablasının odasına bıraktığı iftira mektupları karı-kocanın arasını gün geçtikçe açarken Revan Hanım’ın fotoğrafını gören Şadan Efendi de arkadaşından gizli, ilk görüşte âşık olduğu kadınla birleşmenin yollarını aramaktadır. Bir perşembe akşamı Haşmet Bey’in, komşusu Aziz Paşa’ya poker oynamaya gitmesini fırsat bilen Nuri, gecenin ilerleyen saatlerinde Revan Hanım’ın yalnız ve uyumuş halinden yararlanarak yanına yatar. Oynadığı oyundan epey zararla dönmüş olan Haşmet Bey karısını, mektuplarda bahsi geçen aşığı olduğunu düşündüğü kişiyle aynı yatakta görünce evi terk eder. Revan Hanım’la görüşerek olayların iç yüzünü tüm suçu Kalender Nuri’nin üzerine yükleyerek anlatan Şadan Efendi, zamanla hanımın gönlünü kazanır ve onunla evlenerek konağa yerleşir. Şadan Efendi bir yandan deliliklerini karısından saklamaya çalışırken bir yandan da Nuri’nin tehdit mektuplarına bir çare aramaktadır. Bir gün yine bu işten nasıl kurtulacağını düşünüp taşınırken ayakları onu Firuzağa’daki bir mahzene götürür. Kalender’i ortadan kaldırmak için en uygun yerin bu mahzen olduğuna karar veren Şadan, Nuri’yi her zaman takıldığı Kurşunlu Meyhane’de içirip sarhoş ederek mahzendeki kuyuya atar. Yaşanan olayı öğrenen karısının duyduğu vicdan azabını, Kalender’e olan aşkına yoran Şadan Bey girdiği sinir nöbetlerinin birinde kendini vurarak öldürür.
Gürpınar’ın Joseph Grasset’in Yarı Delilik ve Yarı Sorumluluk’unu (1907) okuduktan sonra yazdığı söylenen Ben Deli Miyim’e 1924’te Son Telgraf gazetesinde tefrika edildikten sonra, yazar ve gazetenin sorumlu müdürü Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu hakkında “ahlak bozucu yayında bulunmak” suçlamasıyla dava açılır. Bazı kaynaklar, davanın esas sebebinin Gürpınar’ın özellikle romanın birinci bölümünde Cumhuriyetin ilan edildiği günlerde ortaya çıkan Firari Ermenilerin Geri Dönüşü Meselesini konu etmesi ve dönemin hükümetinin eleştirmesi olduğunun altını çizerken yazar, mahkemedeki savunmasında “Romanım ahlakın aynasıdır” demiş ve “kitaptaki edebe mugayir sözlerin bir deli tarafından söylendiği” gerekçesiyle ikinci duruşmada beraat etmiştir.