DEĞERLENDİRME
Hüseyin Rahmi’nin yine toplumdan bir konuyu ele alarak karakterleri üzerinden dini, kadın-erkek ilişkilerini samimi anlatımı ile okuyucuyu sıkmadan olayları aktardığı romanıdır. Her romanının okunması gerektiği kanaatindeyim. Gerek edebiyat açısından gerek ise içeriğinde vermek istediği mesajlar açısından oldukça önemli. Bu kitabında içerisinde altı adet kısa hikayeler bulunuyor. Hepsi yaşadığımız toplumda görebileceğimiz karakterler ve yaşanması muhtemel olaylar. Hüseyin Rahmi’nin romanlarında doğruyu yanlışı merak unsur ile harmanlayarak aktarması takdire şayan. Eserleri çok daha fazla insanın okumasını hak ediyor. Her yaştan insana hitap eden konular barındıran romanları toplumumuzun kalıplaşmış düşüncelerini yıkmak için oldukça etkili olabilir. Birçok kesimden insanın hala hurafelere inanması, bilimin gerçekliğini kabul etmemesi ve çocuklarını da o şekilde yetiştirmesi Hüseyin Rahmi’nin sorun olarak gördüğü bir durumdur. Eleştirel bir üslupla kaleme aldığı eserlerinde bu durumun yanlış olduğunu göstermek niyetindedir. Bu sebeple birçok kitlenin okuması gereken bir yazardır.
ÖZET
Hüsnü karısı Bedriye’nin ailesinin evinde iç güveysi olarak yaşamaktadır. Karısı ile mutlu bir evlilikleri olmasına rağmen Bedriye’nin kıskançlıkları yüzünden ondan soğuyarak evin çalışanı olan Servinaz’a hisler beslemeye başlar. Ancak ona bir türlü yaklaşamamaktadır. Kaynanası ve Bedriye’nin gözlerinin üzerinde olduğunu bildiğinde temkinli davranır. Bir gün Bedriye’nin kız kardeşinin doğumu gerçekleşince kaynanası ve Bedriye onun evine giderler. Artık evde Hüsnü Servinaz ve yaşlı kayınbabası dışında kimse yoktur. Hüsnü bunu bir fırsat bilerek Kayınbabasının bütün ihtiyaçlarını giderdikten sonra Servinaz’ın odasına gider. İçinde bastıramadığı duyguların esiri olur ve o gece Servinaz ile birlikte olur. Ancak Servinaz’ın da karşı koymayarak kabul etmesi Hüsnü’yü tedirgin eder. İçini pişmanlık kaplar. Artık gözünde Servinaz eskisi kadar büyüleyici ve cazip değildir. Ona olan hisleri sönmüştür. Bedriye o geceden sonra kocasının hal ve hareketlerinden şüphelenir ve ona her fırsatta evde olmadığı gece Servinaz’ın evde olup olmadığını sorar. Hüsnü karısının anlamasından öyle korkar ki yakalansa bile inkar etmeye hazırdır. Olaydan üç ay sonra evin diğer çalışanlarından olan Ayşe kadın, Hüsnü’ye Servinaz’ın hamile olduğunu söyler. Hüsnü’nün içini yeniden korku kaplar. Bedriye Servinaz’ı ne kadar sıkıştırırsa sıkıştırsın bebeğin kimden olduğunu söylemezken Hüsnü kendisinin yerine bir günah keçisi bulmak için plan yapar. Evin genç uşağı Aziz’e para vererek bebeği üstlenmesini isteyecektir ancak Hüsnü daha konuyu açamadan Aziz korkudan her şeyi itiraf eder. Servinaz ile bazı geceler beraber olduğunu ve bebeğin kendinden olduğunu söyler. Hüsnü ‘Melek sanmıştım Şeytanı’ diye düşünerek işin içinden sıyrılmayı başarır. Karısını ikna edip Aziz ve Servinaz’a ev tutarak onları köşkten gönderir. Fakat kendini ya çocuk benden ise diye düşünmekten alıkoyamaz. Çünkü Ayşe Kadın’ın dediğine göre Servinaz köşkten ayrıldıktan tam altı ay sonra doğum yapmıştır. Bu da bebeğin oluşumunun Bedriye’nin evde olmadığı vakte tekamül ettiğini gösteriyordur. Bu düşünce ile Hüsnü kendi yaptığı hatanın masum bir bebeğin ödemesi düşüncesine çok üzülür. Bedriye’den olan çocuğu ile Servinaz’dan olan çocuğun iki farklı hayat yaşayacak olmasının tüm suçunun kendinde olduğunu düşünür.