Mediha daha bebekken annesini kaybeder, beş yaşına kadar da evin hizmetçisi tarafından büyütülür. Abdülhamit’in kilercibaşısının kadrosundan onun tahttan indirilmesiyle ihraç edilen babası Selim Bey, kızı henüz sekiz yaşındayken kendini yavaş yavaş ölüme götüren içkiye verir. Mediha, komşuları Nikolaki Efendi ile karısının da yardımıyla fazla içkinin getirdiği hastalık sonucu yatağa düşen babasına bakar. Babasının ölümünden birkaç sene sonra da Üsküdar Kolejinden mezun olur ve ilkokul öğretmenliğine başlar. Hem öğrencilerine hem de konu komşuya elinden gelen yardımı fazlasıyla yapması nedeniyle bütün mahalle ondan “çare bulan” anlamındaki Çaresaz olarak bahseder.
Hayatı öğretmenlik, okuma, çocuk ve hayvan hikâyeleri yazma ve hasta komşulara yardımla geçen Çaresaz, içinde bir boşluk hissettiği sıralar karşı köşkte hasta annesiyle yaşayan adliye memuru Münir’le tanışır. Neyyire Hanımın hastalığını duyunca yardım içgüdüsüyle onu ziyaret eder. Bu ziyaretler Münir’i çocuklar gibi sevindirir.
Bir gün Neyyire Hanımın ev işlerini gören Çaresaz’ın ev sahibi Hoşkadem Bacı, Çaresaz’a Münir’in hasta olduğunu söyler. Eve getirdikleri Doktor Hayrettin, Münir’in ağır bir tifo geçirdiğini, durumunun ümitsiz olduğunu söyleyince Çaresaz okulundan iki haftalık izin alıp iyileşene kadar Münir’in başından ayrılmaz. Münir tifoyu atlatır, bu kez de ciğerleri hasar görmüştür. Çaresaz, Münir’in uzun süre bakıma ihtiyacı olduğunu anlayınca öğretmenlikten istifa eder ve evde İngilizce dersleri vermeye, vapurlarda kitap satmaya başlar. Onlara yaptığı maddi ve manevi yardımdan çok mutlu olan ana-oğul, köşkte ona bir oda verirler. Dört yıl da bu şekilde hep beraber mutlu mesut yaşarlar.
Sonunda Münir hâkim olmuştur. Arkadaşının “Çaresaz ya başkasıyla evlenmek isterse” sorusu üzerine Çaresaz’a dini nikâh kıymak ister. Münir hem başka bir kadını da sevme olasılığını düşünmekte hem de Çaresaz’ı kaybetme korkusu taşımaktadır. Çaresaz hayatlarının hiçbir şekilde değişmeyeceği, daima özgür kalacakları şartıyla bunu kabul eder ve nikâhları kıyılır. Nikâhtan sonraki iki yıl herkes için cennet gibidir. Bu cennet sessizliği Münir’in bir doğum günü partisinde Şehnaz’la tanışmasıyla bozulur. Münir âşık olduğu Şehnaz’la bir araya gelmenin sadece resmi nikâhla mümkün olacağını Çaresaz’a söyleyince Çaresaz sükûnetle onu destekler. Hatta Şehnaz’a alınacak nişan yüzüğü için ona para verir. Nikâhın ardından çift, gemiyle on beş günlüğüne Akdeniz turuna çıkar. Balayı dönüşünde Münir, Çaresaz’ın Şile’ye gittiğini öğrenir. Eve geldiğinde Çaresaz’ı evde bulamaması onu durgunlaştırır, bu durgunluk Şehnaz’ın da durumu başta bilmesine rağmen kıskançlık duygularının uyanmasına neden olur. Üç ay sonra Şehnaz’ın hamile olduğu öğrenilir ancak çocuğun alınması şarttır. Çocuğun kaybıyla aile bireyleri arasındaki gizli sürtüşme açık hale gelir. İki yıl sonra Şehnaz tekrar hamile kalır. Torunun eve yeniden mutluluk getireceğine inanan Neyyire Hanım ne yazık ki bunu göremez, doğuma iki buçuk ay kala vefat eder. Neyyire Hanımın ölümüyle Çaresaz’ın köşkten gideceğini uman Şehnaz, umduğunu bulmayınca gittikçe hırçınlaşır. Durumun gittikçe kötüye gittiğini gören Çaresaz, eşyalarını toplayarak Nikolaki Efendi ile karısının oturduğu apartmanın üst katından aldığı daireye taşınır. Çaresaz’ın henüz yeni gittiği akşam Münir peşinden gider ve onun ayaklarına kapanıp Şehnaz’dan boşanacağını, yalnız onunla olacağını söyler. Çaresaz, Şehnaz’ın doğumuna kadar onun yanında kalmasını şart koşar.
Zaman gelmiş, Şehnaz bir kız doğurmuştur. Münir’in kızıyla ilgilenmemesine, eve gün aşırı gelmesine rağmen Şehnaz, kocasının ona yeniden eski aşkıyla geri döneceğini umar. Bunun imkânsızlığını bir sene sonra anlar ve boşanırlar. Artık Münir köşkü kiraya vermiş, kiranın bir kısmını da Şehnaz’ın babası vasıtasıyla kızına bırakmış, Çaresaz’la olan huzurlu hayatına gömülmüştür.
Çaresaz, Halide Edip Adıvar’ın 1961 yılında Cumhuriyet Gazetesinde tefrika edilmiş, 1971 yılında ilk kez roman olarak basılmıştır. Eserlerinde daima toplumsal değişimi kadınlar üzerinden yansıtan Adıvar, bu romanında geleneksel kadın ile modern kadın arasındaki çekişmenin altını çizmiştir. Romanın sonu itibariyle bu çekişmede geleneksel kadının biraz sofuluktan çıktığı takdirde tercih edileceği vurgusunu yapan yazar, günümüz toplumsal cinsiyet anlayışla çelişen yapıda bir eser meydana getirmiştir. Kendi özel hayatındaki çalkantıları yarattığı kurmacada ortaya çıkarması, yazarın çok çeşitle sebeplerle kanıksamak zorunda kaldığı ataerkil zihniyeti de gözler önüne de sermektedir.