Kubbede Kalan Hoş Sada

Kubbede Kalan Hoş Sada
Kitabın Yazarı:Halide Edib Adıvar Kitap Türü:Öykü/Hikaye Yayınevi:Atlas Kitabevi Yayınlandığı Yıl:1974 Sayfa Sayısı:280 ISBN: Kitap Puanı:6.7 / 10 | Yorum: 1

Fiyat Listesi / Satın Al

YazarOkur:bedava al e-kitap,pdf,epub: *

6.7
Berbat Sıkıcı Ehh işte Güzel Harika
Ehh işte
Giriş Yap Üye Ol

Kubbede Kalan Hoş Sada - Halide Edib Adıvar

Kitap Türü:Öykü/Hikaye

Puan Tablosu

Arka Kapak Bilgisi

Kubbede Kalan Hoş Sada Özet

Değerlendirme

Yazarın şahsî intibalarının hikaye havasında sunulduğu ve diğer romanlarının alt yapısını oluşturan kısa hikayelerin yer aldığı bir kitaptır. Bazı hikayelerinde deneme havası vardır, bazıları ise yarım kalmışlık hissiyatı uyandırmaktadır.

Kubbede kalan Hoş Sada

İsmi gizli tutulan bir hayır sahibi tarafından bir musikî yarışması düzenlenir. 80 yaşında ve hiç evlenmemiş olan bu kişi, tüm servetini bu yarışmanın birincisine vermeyi vaat etmiştir. Bu yarışma ilanı sonrası musikî ile ilgilenenler ile gazeteciler heyecanlanırlar. Gazeteciler bu gizli hayırseveri bulmak için uğraşırlar, 80 yaşında ve evlenmemiş olan yaşlıları rahat bırakmazlar. Ancak bu kişinin kim olduğu bulunamaz.
Gülhane Parkında gerçekleştirilen yarışmaya 8 sanatçı başvuruda bulunurancak yarışmaya gelen dinleyiciler Gülhane Parkı’na sığamayacak kadar çoktur. Hakem heyeti dinlediği 7 eseri de beğenmez, ancak son eser herkesin dikkatini çeker. Meşhur bir orkestra şefi, babası Hacı Selami Efendi’nin ayrı ayrı oluşturduğu besteleri toplayarak “Kubbede Kalan Hoş Sada” ismiyle oluşturduğu eserini sunmuştur. Bu eser tamamen İstanbul’un kendi seslerinden oluşmaktadır.

Yarışmayı kazanan bu orkestra şefi ise kazandığı parayı fakir çalgıcılar için bir yardım tesisi kurmaya vakfeder.

Gülnuş Sultan

Gülnuş Sultan, şah babasının en sevdiği çocuğudur. Güzelliğinin yanı sıra etrafını etkisi altına alan güçlü bir kadındır. Rüstem Paşa ile de 10 yıllık bir evliliği vardır. Rüstem Paşa, batılıların eşyalarını kullanmayı reddeden ama kadınlarla ilgili batılı bir yaklaşım sergileyerek tek eşli kalmıştır. Karısının bu denli güzel ve prestijli yapısı da işini kolaylaştırmıştır. Ancak evlilikleri boyunca çocukları olmamıştı. Rüstem Paşa soyunu sürdüremeyeceğinin bilincinde olmasına ve tüm ısrarlara rağmen başka bir kadın ile evlenmeyi reddetmiştir. Ancak bir süre sonra durum Gülnuş Sultan açısından dedikoduların artması dolayısıyla işler daha da zorlaştığından kocasının soyunu devam ettirmek için kendince bir yol düşünmüştür. Kocasına uygun, ağzı sıkı bir cariyeyle bebek sahibi olana dek beraber olmasını, sonrasında bebeği alarak cariyeyi de ihya edecekleri bir plan hazırlamıştır. Seçtiği cariyeyi de kocasının odasına göndermiştir. Rüstem Paşa, odasına giren çocuk yaştaki cariyeye babası gibi davranmış ve ona kendisinin ölümüne dek saklaması gereken bir sır vermiştir. 3 ay sonra da Rüstem Paşa bir muharebede şehit olmuştur. O gün Gülnuş Sultan kocasının sırrını öğrenmiştir; “Hayatta tek sevdiğim kadın Gülnuş Sultan’dır.”

Bir Hayatın Üç Sahnesi

Süruri çocukken annesi ile babasını mutlu hatırlar. Babasının hayatta iki ihtirası vardır; ilki oldukça güzel olan karısı, ikincisi ise doçentlik ideali. Henüz bir asistan ve karısına oldukça düşkün olan Atıf Bey, karısına olan düşkünlüğünü çocuğuna karşı göstermez. Annesi de çocuğuyla çok muhatap olmayan, kocasının akşam yemeği sırasında teziyle ilgili yaptığı konuşmalardan sıkılmış, moda ve diğer kadınların giyimine harcadığı paradan bahseden, çocuğa bakmaktan yıpranan süslü ellerini kocasına göstererek ajitasyon ile kur yapan bir kadındır. Tüm bunlar yaşanırken de Süruri’e kızılarak yatağına gönderilir. Atıf Bey’in maaşı evin geçimini sağlamak şöyle dursun karısı Filya’nın makyaj parasını bile karşılamamaktadır.

Filya gündüzleri arkadaşlarıyla takılırken geceleri de eve dönmez olur. Bu durum kocasını çok üzer ve karısına benzeyen oğlunun yüzünü bile görmek istemez. Annesi de Süruri’i kocasına benzeterek evde bulunduğu sırada çocuğunu itip kakar. Süruri kimsesiz; sonsuz bir karanlığın içindedir. Sonrasında annesi zengin bir adamla kaçar ve kaçmadan önce de tüm parayı harcadığı için borçlar nedeniyle evde elektrik ve gaz kesilir. Ay sonuna dek baba oğul peynir ekmek yer ve Atıf Bey mum ışığında tezini yazmaya çalışır.

Komşularının yardımıyla Süruri okul çağına erişince babası doçentlik sevdasından vazgeçip muhasip olur. Süruri liseyi başarıyla tamamlar ve Fen Fakültesi’ne gider. Kadınlardan nefret eder hâle gelen Atıf Bey oğlunun dersleriyle yakından ilgilenir ve kendisinin gerçekleştiremediği hayalini oğlunun gerçekleştirmesini ister.

Süruri, fakültede kendinden bir üst sınıfta okuyan Ulviye ile arkadaş olurlar. Ahlak timsali olan bu kızla ilişkileri aşka dönüşür. Babasının kanı da ısınır Ulviye’ye.

Asistan olan Süruri, Ulviye’nin de yanında olduğu birgün annesini görür. Annesi onun yanından geçer ve onu tanımaz. Ancak eski kocasına benzeterek alaya almayı ihmal etmez. Süruri utanç içinde üzüldüğü sırada Ulviye onu teskin eder ve bir hafta sonra da evlenirler.

Mihri’nin Mektubu

Mihri, orta muhitten bir ailenin kızı olup babasının ölümünün ardından amcasının himayesine girerek saygın şekilde yetiştirilmiş bir genç kızdır. Babası fakir olan, amcası zengin bir kadınla evlenen Mihri’nin annesi de yengesine özenmekte ve onlarınki gibi zenginlik düşlemektedir. Kızına da bu isteğini aşılamaktadır. Babası ise uysal, mütevazi, dindar bir adamdır ve öleceğini anladığında kızına kısa sürede namaz surelerini öğreterek ondan namazında devamlı olması için söz almıştır. Amcası Mihri’yi alıp eve getirdiğinde yengesi ve diğer aile fertleri tarafından küçümsenir, ezilir ve yük olarak görülür. Ancak aldığı eğitim neticesinde az da olsa bir saygınlık kazanmayı başarır. Çokça kitap okur, 16 yaşındaki diğer kızların yaşadığı gibi bir hayatın içindedir ancak içinden bir ses ona bu durumun yanlış olduğunu söyler. Kendisine lakayt davransa da amcasının oğlu Hüsrev’i sevmekte olduğunu düşünür. Hüsrev ise Nazan adında bir kızı sevmektedir. Nazan başkasıyla evlendiğinde Hüsrev de biraz intikam amaçlı, biraz da ailesinin isteği üzerine Mihri ile nişanlanır. Mihri’nin amcası yeğenini kayırmak için, yengesi ise esir gibi bir gelin görmek isteği ile bu evliliği istemektedir.

Hüsrev. Mihri ile nişanlı olmasına karşın Nazan’a olan ilgisini de kesmemiştir. Hüsrev’in fakir ama zeki bir arkadaşı olan Samih de evlerine ziyarete gelir. Mihri, Samih ile çok iyi anlaşmaktadır. Samih’e aşık değildir fakat Hüsrev’e karşı soğumuştur. Annesinin yanına dönerek sığıntı olduğu hayattan özgür olacağı bir hayata gitmek için nişanlısından ayrılmak üzere bu mektubu yazar.

Bir Kadın İçin

Feyzi 21 yaşında, mühendislik okuyan, babasının kaybettikten sonra vasisi tayin edilen uzak bir akrabasında kalan bir gençtir. Feyzi 7 yaşındayken, babası ve babaannesi nedeniyle evden ayrılmak zorunda kalan annesini bu yaşına rağmen özlemle anar. Sonrasında millet ve vatan sevgisiyle anne özlemini birbirine benzeten bir yaşam içinde olmuştur. Artık vatan ve millet anadır onun gözünde. Ana vatandır; müşfik ve sevimli; baba ise ciddi bir hükümet.

Birgün saldırıya uğrayan bir kadın kendisinden yardım ister. O da olanca gücüyle kadını savunmaya çalışır. Çıkan kavgada yaralanır. İnsanlar etrafında ona “bir kadın için bunları yapıyor” diye söylenir. Oysa Feyzi için kurtardığı bir kadın değil, vatanıdır. İnsanların savaş sırasında başka erkeklerden korudukları namuslarını, normal hayatta hiçe sayan bu söylemlerine anlam veremez. Hastaneye kaldırıldığında ölmeden önce söylediği son söz “anne” olur.

Editör: Hande Yılmaz

Kubbede Kalan Hoş Sada Soruları ve Cevapları

Kubbede Kalan Hoş Sada kimin eseri?

Halide Edib Adıvar

Kubbede Kalan Hoş Sada türü nedir?

Öykü/Hikaye

Kubbede Kalan Hoş Sada kaç sayfa?

280

Kubbede Kalan Hoş Sada Yorumları