Hasan sekiz kardeştir. Ali ve ramazan ağabeyleri de iş yapar, çalışır. Ali ayakkabı boyacısıdır. Ramazan da pazarda yük taşır. Babasının maaşı yetmeyince sekiz kardeşe aklı yeteni verirler işe. En erken uyanan Hasan’dır aralarında. Hasan simit satar sokaklarda, satacağı simiti almak içinse erkenden fırına gitmek zorundadır. Fırından yeni çıktığında simitler öyle canı çeker ki bazen birinin şekli bozuk olsun da fırıncı onlara bir simiti paylaştırsın diye can atar. Ama öyle zamanlarda çok nadir olur. Hasan’ın tehlikeleri de vardır. Mesela bekçiye yakalanmak onu çok korkutur. Çünkü eğer yakalanırsa hem simitleri gider hem tezgahı gider, o gün para kazanamadığı gibi yeni masraflar türeyiverir. Bekçilerden kaça kaça çok hızlı koşar olmuştur Hasan. Öyle hızlı koşar ki bulutlara çıkıvereceğini sanır. Hiçte yakalanmamıştır. Okula gittiği zamanlarda koşu yarışı olursa hep Hasan kazanır. Bir gün müdür sorunca simit satıyorum bekçilerden kaça kaça koşmamı geliştirdim der övünerek. Müdür şaşakalmıştır bu işe. Hasan onun niye şaşırdığını anlayamamıştır o gün.
Babaannemin Allı Yeşilli Hapları
Umut'un bir babaannesi vardır. Annesi ve babası Umut’un onunla ilgilenmesini isterler. Umutta anne ve babasını kırmak istemediği için bu isteklerini yerine getirir. Umut babaannesinin kendi çocukluklarını, gençliklerini, ölmüş olan dedesini anlatmasını ister, bekler. Bekler ancak o zaman hiç gelmemektedir. Çünkü babaannesinin tek derdi o ilaçlardır. Kırmızı, turuncu, yeşil. Arkadaşlarıyla bir araya gelince birbirlerine ilaç önerirler sonra da o ilaçların hepsini Umut’un babasına aldırırdı. Umut artık sıkılmıştı, romatizma, eklem ağrıları dinlemekten sürekli onlara masaj yapmaktan bıkmıştı. Ablası ve abisi bu muhabbet yüzünden babaannelerine yaklaşmıyordu. Babaannesi de yük olmamak için onlara taşınmıyordu. Bir emekli maaşı vardı dedesinden kalan onunla geçiniyor, bazen yaşlı arkadaşlarını eve çağırıp birbirlerine ilaç önererek zamanı geçiriyorlardı. Umut, bir gün babaannesiyle birlikte parka gitmek istedi tam söyleyecekti ki babaannesi onun cümlesini eczaneye gidelim olarak tamamladı. Ancak Umut kararlıydı. Babaannesini bugün parka götürecekti. Tam eczaneye giderlerden yolda gördüğü bir parka babaannesine oturmayı teklif etti. Babaannesi dinlenmek için oturmuştu en başta ama gördüğü simitçiden simit, mısırcıdan mısır aldı. Sonra eskileri anlatmaya başladı Umut’a. Umut artık çok mutluydu. Babaannesinin de ağrıları dinmiş her gün parka gelmek için eczaneyi bahane eder olmuştu.
Gülen Aynalar
Babası Lunaparkta bekçiydi. Gece olunca makinelerin başında dururdu. O da bazı geceler babasıyla kalırdı, hayal aleminde yaşardı. Hangi aletin önüne gitse uyuyor olurdu. Ancak onu görünce uyanırdı oyuncaklar. Yanındaki çocukları da gördüler mi zaten hemencecik alır onları ve çalışmaya, çocukları eğlendirmeye başlarlardı. Çarpışan arabalar çok nazlıydı bir tek. Kolay kolay hareket etmiyordu. Ancak hayaliydi ki bir gece çarpışan arabada uyuyakalsın.
Uçurtmama Mektup Gönderdim
Öğretmen o gün mektup zarfının üzerinin nasıl yazılacağını öğretmişti. Akşam da çok heveslenmişti uçurtmasına mektup göndermek istiyordu. Ancak bunun nasıl mümkün olacağına bir türlü akıl sır erdiremiyordu. Mektubu yazmıştı, zarfa da koymuştu. Zarfın üstüne Kırmızı Uçurtma diye adını da yazmıştı. Peki adresi neydi uçurtmanın? Kendisi bilemeyince dayısına sordu. Dayısı Gökyüzü olduğunu söyleyince çok sevinmişti. Aynı zamanda uçurtmaya mektup gönderebileceğini de söylemişti dayısı. Ancak şimdi hava kötüydü, biraz güneş açsın hemen götürüp uçurtmaya mektup yollayacaklardı. Dayısı söz vermişti. Geceleri rüyasına bile giriyordu. Uçurtmanın ucuna postacıyı bağlıyor mektubu gönderip postacıyı geri aşağıya çekmeye çalışıyordu. Günler geçti sonunda havada güneşi gördü. O gün dayısı da çıkabileceklerini söylemişti. Hemen toparlanan Akşam dayısını da alarak uçurtmasına yazdığı mektubu göndermeye gittiler. Dayısı ilk mektubu okudu ve gökyüzüne gönderdi. Birkaç tane daha yazmasını istedi. Ve yazdığı tüm mektupları uçurtmaya gönderdiler.
Değerlendirme: Okurken gözlerimin dolduğu 4 hikaye’ den oluşuyordu. Ne olursa olsun, nasıl hayat şartlarında yaşıyor olurlarsa olsun ortak tek bir özellikleri var çocukların. O da hayal gücü. Hayalleri var onların. Bir gün gerçekleşmesini umdukları, büyüklerin mahvetmesinden korktukları, masum güzel hayalleri var. Büyüdükçe hayal de kuramaz oluyor insan. Sanki ufku daralıyor. Göklere çıkmayı hayal eden çocuklar yere çakılıyor. Belki de zorla alıyorlar hayallerimizi elimizden. Yerine ezberlenecek bir ton bilgi koyuyorlar. Çocuklar hayal kursun ama onlar hiç vazgeçmesin hayal kurmaktan. Çünkü bir geleceğimiz varsa bu da onların hayallerinde saklı.