Thelma, 70’li yaşlarında yaşlı evli bir kadındır. Yalom’a sekiz yıl önce terapistiyle kısa süreli bir aşk yaşadığını ve o zamandan beri aklından çıkaramadığını bir defasında neredeyse kendini öldürmek istediğini fakat başaramadığını bir dahaki sefere başaracağından emin olduğunu belirtmiştir.
Thelma, kendisi hakkında her şeyi bilen tek insanın artık onu sevmiyor oluşuna katlanamadığını söylemekte ve Matthew’in en azından bir zamanlar ona değer vermiş olduğunu bilmeye ihtiyacı olduğunu ifade eder. Yalom, adı Matthew olan terapist hakkında duydukları karşısında öfkesine engel olamasa da Thelma’ya ulaşmanın tek yolunun Matthew’inde içinde olduğu üçlü bir seans yapmak olduğuna karar vermiştir.
Yalom durumu Matthew’den dinlediğinde ise Thelma’nın anlattığından çok farklı olduğunu anlamıştır. Matthew, sekiz yıl önce bir psikoz geçirdiğini ve psikozun etkisiyle Budist öğretilere başvurduğunu Thelma’yı mutlu etmenin görevi olduğunu düşündüğünü, tek istediği onu mutlu etmek olduğunu fakat Thelma’nın hep daha fazlasını istemesi nedeniyle bu ilişkiye son verdiğini belirtmiştir. Evet, durum tam da Yalom’un tahmin ettiği gibiydi. Bu aşk değildi; Thelma’nın saplantısıydı. Kesilmesi gereken kusurlu bir uzuvdu. Matthew, Thelma’ya âşık olmamış ve bununla ilgili vaatler de vermemişti. Bir hafta sonra Thelma geldiğinde uzvun yerinde olmadığı apaçıktı. Ama Thelma, her zamankinden daha bitkindi. Terapiyi bırakmaya karar vermişti. Kocası da terapiye başladığından beri Thelma’nın daha da kötüleştiğini söylemiş ve terapiyi bırakmasını istediğini ifade etmişti. Thelma’nın da aynı kararı aldığını duyunca memnuniyetle oradan ayrıldı.
Ölümcül bir lenfoması olan Carlos, cinselliğe takıntılı ve maço fantezilere sahip durumdadır. Çevresindeki kadınların hepsini bir obje olarak görmekte hatta tecavüz yasal olsa bunu deneyebileceğini söylemektedir. Bu düşüncesi de katıldığı grup çalışmasındaki hastalardan birinin tecavüze uğradığını belirtmesi ve Carlos’un da bu durumu acımasızca kullanmasıyla ortaya çıkmıştı. Yalom, Carlos’un zayıf noktası olan kızını kullanarak onu zoraki bir empatiye sürüklemeyi seçti. Tüm bunların temelinde yatan Carlos’un ölüm korkusuydu. Carlos, bu korkusuyla yüzleşince çevresine iyi şeyler vermeye başladı. Hatta katıldığı grupta diğerlerine yardım bile etmeye başladı. Hastalığını ise kabullendi hatta onunla dalga bile geçti. Ölüm döşeğindeyken Yalom’a, hayatını kurtardığı için teşekkür etti.
Betty, oldukça kilolu genç bir kadındır. Yalom’un ofiisne ilk geldiğinde Yalom’u bir türlü aşamadığı şişmanlara karşı hissettiği tiksintiyle bir kez daha yüzleştirmiş oldu. Betty, babasını çok küçük yaşta kanserden kaybetmişti. Ölümle yüzleşmeyi bir türlü gerçekleştiremediği içinse kendisini çevreden hep soyutlamış. Kafasını yemeklere gömmüştü. Hayatındaki her önemli olay onu daha da şişmanlatmıştı. Yalom, başta sığ olan bu sohbetin Betty’nin zayıflama kararıyla derinleşmesine şaşırmaktaydı. Betty, adeta her kilo verişinde yağ katmanlarının arasında gizlediği acıların, korkularını, travmalarını yüzeye çıkarıyordu. Terapi sona yaklaşırken Betty, artık bedensel olarak daha zayıftı fakat ruhsal olarak kendini daha güçlü hissediyordu.
Yanlış çocuk öldü öyküsünde ise küçük kızı Penny’i kanserden kaybeden Chrissie’den bahsedilmektedir. Kızının ölümüyle hayatı alt üst olan Chrissie, bu ölümü kabullenemeyişiyle kocasını ve iki oğlunu kaybetmişti. Kızının odasına hiç dokunmamış, onun yazdığı notları buzdolabının üstünde saklamış ve kızının arkadaşlarıyla görüşmeye okulunun balolarına gitmeye devam etmiştir. Hatta oğullarını bir mezarlık parseli almak için borçlanmaya razı etmiştir. En önemlisi de kızını ölüme hiç hazırlayamamış ve onu ölümü tek başına göğüslemeye mecbur edip vedalaşmayı reddetmiştir. Yalom’la olan seanslarından sonra oğullarıyla arayı düzeltmiş, mezarlık işinden vazgeçmiş, kızının arkadaşlarını aramayı bırakmıştır.
Üç açılmamış mektup öyküsünde ise Saul isimli bir kardiyolog Stockholm Enstitisünden bir çalışma için burs almış ve çalışmayı çok iyi bir başka doktor K. İle yürütmek üzere işe başlamıştır fakat pek de iyi iş çıkaramayan ikiliden Dr. K. Daha fazla devam etmenin anlamsız olduğunu Saul’a bildirerek çalışmadan ayrılmıştır. Çalışma sırasında elde ettikleri bilgilerden bir makale oluşturan Saul yayınlanmasını beklemediği halde çalışmayı sadece kendi adını belirterek bir dergiye yollamıştır. Makale yayınlanınca büyük bir korkuya kapılmıştır. Üstelik birer hafta arayla Stockholm Enstitüsü’nden gelen üç ayrı mektup Saul’u aşırı endişelendirmiştir. Saul, mektupların içerisinde onun ne kadar sahtekâr birisi olduğunu yazdığından emindi. Terapi ilerledikçe Saul’un temelinde değersizlik duygularının yattığı düşüncelerinin sebebi ortaya çıkmıştı. Saul, çok küçük yaştan beri pek istenmediği bir ev olan teyzesinin evinde büyümüş. İhtiyaçları karşılanmamış üstüne çalıştırılıp parası alınmıştı. Saul’un ilk olarak bu değersizlik duygularından kurtulması gerekiyordu. Terapinin sonlarına doğru Saul, mektupları açabilmişti. Sandığının aksine mektupların birisinde bir bilim kongresi için davetiye, diğerinden Dr. K. nın cenaze töreni için bir kart ve sonuncudan da Dr. K. nın eşinden Saul ile ilgili güzel duygu ve takdir içeren yine Dr. K. ‘nın ağzından yazılmamış tamamlanmamış bir mektup çıkmıştır.
Yalom diğer eserlerinde de olduğu gibi yalnızlık, anlam arayışı ve ölüm korkusu gibi insani kaygılardan mustarip bireylerle yaptığı çalışmaları bizlere sunmaktadır. Kitabın içeriğinde on adet öykü bulunmaktadır. Hepsi de birbirinden sürükleyici ve gerçektir. Yalom’un en beğendiğim yanı hepimizin hissettiği fakat ifade ederken anlamlandırırken zorlandığı tüm bu duyguları oldukça yalın ve zaman zaman genç terapistlere de dersler vererek aktarmasıdır. Terapi sürecinin ilerleyişinde bireylerin değişimlerine tanık olurken insan beyninin, psikolojisinin ve bedeninin ne kadar karmaşık ve iç içe olduğunu görüyoruz. Yalom ile tüm bu karmaşayı çözümleme süreci diğer kitaplarında da olduğu gibi Aşkın Celladı’nda da biz okurlara oldukça haz vermektedir.