Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar kitabındaki hikayeler ekseriyetle Adalar’a, balıkçılara, işinin ehli fakir insanlara, ölümü bekleyen yaşlılara, şuh kadınlara ve zavallı çocuklara dairdir. Bu hikayelerde bulunacak şey hayata karşı rint bir tavır, muhteşem bir insan sevgisi, biraz tuz ve biraz denizdir. Toplumun çeperinde yaşayan insanlar, Sait Faik’in hikayelerinde birden karşımıza dünyada eşi benzeri bulunmayan birer kahraman olarak çıkıverirler. Hiç görediğimiz, hiç tanımadığımız, gerçek mi yoksa yazarın hayalinden mi ibaret olduğunu dahi bilmediğimiz bu insanları, sanki yıllardır dostmuşuz gibi sever, onlarla yüz yüze konuşmuşuz gibi mutlu hissederiz. Bazen hikayelerde bizzat Sait Faik’i görürüz. Yazar, bir günlük tutar gibi, bizzat kendi hikayesini yazmıştır. Bazen de yazacak bir şey bulamamış, olmayacak bir hayal üretmiş, ardından niye böyle yaptığını serbestçe açıklamış, kendini savunmuştur.
İçerisinde toplam on dokuz adet hikaye bulunan kitabın ilk öyküsü “Son Kuşlar”, kitaba adını veren hikayedir. Konstantin Efendi denilen adam, Ada’nın çocuklarını örgütleyip, bin tanesi iki yüz elli gram etmeyecek saka, iskete, florya ve serçeleri avlamakta, onları akşam yemeğinde pilav üzerine koyup yemektedir. Hikayenin kahramanı bu olaya çok üzülse de elinden bir şey gelmez. Ada’da gezinirken ne zaman bir kuş sesi duysa korkar; çünkü Konstantin Efendi’nin bu kuşların peşinde olduğunu bilir. Aradan zaman geçer; artık kuşlar adaya uğramaz olur Konstantin Efendi yüzünden.
Hikayenin kahramanı yine bir gün Ada’da gezinmektedir ve yol kenarındaki çimlerin söküldüğünü görür. Müdahale etmek ister; ancak işçiler, bu çimleri Mühendis Ahmet Bey’in söktürdüğünü söyler. Çünkü bu çimler, deri tüccarı Hollandalı’nın bahçesine yerleştirilecektir. Kahraman, kuşların boğulduğu, çimlerin söküldüğü ve yolların çamur içinde kaldığı bu güzelim Ada’nın geleceği için üzülür. Kendisi kuşları ve çimleri çok görmüştür; fakat gelecek nesiller, tüm bunlardan mahrum kalacaktır.
“Bulamayan” adlı hikaye, çok hızlı gidecek olan bir gemi tasarlayan yaşlı bir adam hakkındadır. Adam, Arşimet kanununu kullanarak geminin ağırlığını sıfırlayabileceğini iddia etmektedir; ancak cazibe kanunundan habersizdir. Bu bilgisizliği, yıllarca üzerinde çalıştığı projenin hayal kırıklığıyla noktalanacağı âna dek sürecektir. “Kendi Kendime” adlı hikaye ise, bir taşın üzerine deniz şortuyla oturmuş Sait Faik’in bizzat kendisinin hikayesidir. Sait Faik, yanındaki köpeğiyle birlikte yalnızlıktan dem vurur. Bir vapurdaki iki kişi onu tanırlar, Sait Faik ise onları tanımaz. Ardından Sait, her şeyin insanla güzel olduğunu, insansız hiçbir şeyin tadının olmadığını düşünür. Yine de, Sait Faik yapayalnız değildir; çünkü denizde yunuslar geçmektedir. “Radyoaktiviteli, Röportajlı Hikâye”, kamusal bir mekanın kapitalistlerce ranta dönüştürülmesi hakkındadır. Bir köyde bulunan kaplıca, her sene yüzlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Bunların çoğunluğu ise fakir köylülerdir. Ardından buraya bir otel yaptırılır ve köylüler kaplıcadan uzaklaştırılır. Kaplıca suyu, yalnızca otel masrafını karşılayacak kadar zengin olanlara sunulur. Köylüler ise, kaplıcalarını ellerinden aldıkları için otel sahiplerine karşı kinlenmişlerdir. “Gün Ola Harman Ola” adlı hikaye, gerçek bir karakter olan Mercan Usta’dan esinlenerek yazılmıştır. Mercan Usta işinin ehli ve mert bir adamdır. Fakirdir; ancak gerçel bir sanatçıdır. Kendisinden bir boyacı sandığı yapmasını isteyen çocuğa, elinden gelenin en iyisini yaparak verir. Çocuk, sandığın üzerine şu yazının yazılmasını istemiştir: “Gün ola harman ola.” “Ağıt”, Barba Apostol’un ölümüne dair bir hikayedir. Barba Apostol, istakoz tutma konusunda uzamandır. Hayatı boyunca denizcilikle geçinen Barba Apostol, bir balıkçının ağlara sarılarak defnedilmesi gerektiğini düşünür. Nitekim öldüğünde de, elleri hala balık ağlarını tutmaya devam etmektedir. Ne var ki düşüncesiz insanlar, onu ağlardan ayırırlar, ona en güzel kıyafetlerini giydirirler ve kilisede adına bir tören düzenlerler. Bu durum, hikaye anlatıcısını tarifsiz üzüntülere gark etmiştir; çünkü Barba Apostol, balıkçı ağlarıyla gömülmelidir. “Balıkçısını Bulan Olta”, bir türlü balık tutamayan, en sonunda oltasını bir sokak çocuğuna çaldıran Sait Faik hakkındadır. “Barba Antimos” ise, Adalar’da yaşayan ve yaşı epey ilerlemiş bir duvarcı ustası hakkındadır.
Bazı hikayelerden bahsettik, bazılarındansa bahsedemedik. Zaten bu özette bütün hikayelerden bahsetmek, yazının sınırları açısından imkansızdır. Son Kuşlar özetinin amacı okuyucuyu söz konusu kitabı okumaya teşvik etmek olduğu için, bu kadarı yeterlidir. Denilecek son şey, Sait Faik’in bütün hikayelerini okumak, bu ilginç, yer yer rintleşen, zaman zaman insan sevgisiyle dolan, bazen de samimi bir üslupla yazarlığa dair düşüncelerini paylaşan adamı tanımak gerektir. Kitaptaki her hikayenin beklentiyi karşılayacağına söz veremem; ancak pek çok hikayenin unutulmayacaklar arasına gireceğinden eminim.
sait faik in en güzel kitaplarından bir tanesi mutlaka okumanızı tavsiye ederim
04-11-2019 17:00
son kuşlar güzel bir kitap öğretmen özet ödevi verdiği için okudum baya beğendim daha önce sait faik kitabı okumamıştım
25-02-2020 11:10
öğretmen son kuşlar kitap özeti vermiş o zaman okuyup özet yazmış çok hoşuma gitmişti herkese tavsiye ederim harcadığınız zamana değiyor
16-03-2020 22:19
kısa özet için allah sizden razı olsun umarım 100 alırım
29-10-2021 21:40
son kuşlar metni lazım nereden bulabilirim
21-05-2022 22:19
hikaye güzel kitaptaki diğer hikayeler de fena değil
29-09-2022 17:00
çok güzel bir kitap ama çok iç karartıcı okurken depresyona bile girebilirsiniz içindeki öyküler hep aynı tarzda sadece acı ve ızdırap anlatıyor bana fazla dramatik geldi ama öyküler çok güzel
08-12-2022 20:36
kitabın adını veren son kuşlar hikayesi güzel diğerlerini beğenmedim
08-03-2023 22:36
son kuşlar hikayesinin türü nedir
05-06-2023 21:15
sait faikin en güzel hikayelerinden biri ben çok seviyorum
08-09-2023 19:54
hikayenin türü nedir
05-12-2023 19:31
son kuşlar adlı hikayenin türü nedir diye soru var öykü haricinde ne yazmam gerek