Kitap Türü:Yabancı RomanlarOrjinal Adı:AmokÇeviren:İlknur Özdemir
Puan Tablosu
Arka Kapak Bilgisi
Amok Koşucusu Özet
Stefan Zweig’in Amok Koşucusu adlı kitabı altı kısa hikayelerden oluşuyor. Bütün hikayelerinde çökmüş hayatları, bunalımlı insanların ruh halini anlatıyor. Yok etme arzusundan yol olma arzusuna savrulan hayatları konu alıyor. Amok Koşucusu ile kişilik çözümlerine, umulmadık sonlara, trajik olaylara alışacaksınız.
İlk hikaye olan Bir Çöküşün Öyküsü'nde Paris prensesinin saplantılı iktidarının saraydan uzağa sürgün edilmesiyle birlikte çöküşünü anlatıyor. Prenses Prie devletin parasını çarçur edip halkı telaşlandırdığı için kral tarafından sürgün edilir. Prie saray şatafatına, iltifatlara alışan bir prenses olduğu için bu sürgün ona çok ağır gelir. Soyluluğunun günden güne azalması, erkeklerin onu artık arzulamaması onun gücünü yitirir. Aynı güce tekrar sahip olmak için köylüleri, insanları, aşağılamaya devam eder. Kendini yükseltmek için tekrar sarayın parasını saçmaya insanlara vaatlerde bulunmaya başlar. Ancak bütün çabaları boşa gider, kimse artık ona eski saygı ve hürmeti göstermez. Gün geçtikçe gücü azalan ve silikleşen prenses intihar etmeye karar verir. Bulunduğu yere soyluları çağırarak balolar düzenler ve herkese 7 Ekim tarihinde öleceğini söyler. İnsanların onu ölüm tarihini bildiği için efsane olarak hatırlamasını ve ölümü ile damga vurmasını ister. Ancak o gün geldiğinde prenses Prie intihar eder ve herkes onun zavallı ölümünden konuşur. Efsane olmayı beklerken iki günde unutulup gider.
İkinci öykü ise Madalya’dır. Bu hikayede Fransız bir komutanın çaresiz kalmış halleri anlatılır. Askerleri Alman ordusuna esir düşer ve Almanlar, askerleri işkence ederek öldürüp çıplak bir şekilde ağaca asarlar. Türlü işkenceler çeken askerlerini gören komutan ölmekten beter olur adeta yıkılır. Kendisi zor kaçmıştır alman askerlerinin elinden. Ormanda geçirdiği ilk gün şokunu atlatamaz ve bilinci bozuk bir şekilde ilk geceyi ormanda geçirir. Günler geçer ve ormanda nereye gideceğine dair hiçbir şey bilmez. Ertesi gün atlı bir alman askerinin orman yakınından geçtiğini görür. Onu öldürerek kıyafetlerini giyer. Atına atlayıp yiyecek bir yer aramak üzere yola çıkar. Zar zor bir köy bulur ve orada birkaç parça yiyecekle karnını doyurur. Ancak Alman köyünde duramayacağını anlar ve şerefli bir şekilde askerlerini yanına gidip ölüme terk eder kendini. Bu arada imkansız bir olay gerçekleşir. Atlı küçük bir Fransız birliği görür. Çılgına döner. Sevinçten şaşırır ve deli gibi Fransız birliğine doğru koşmaya başlar. Gözü hiçbir şey görmez. Bağırarak, çılgına dönmüş bir şekilde koşar. Fransız askerleri kendine yapılan bir saldırı olarak görür ve komutanı yaklaşmadan vururlar. Çünkü komutan Alman askeri kıyafeti üzerinde iken Fransız birliğine doğru koşmuştur. Şerefli bir Fransız komutan iken Alman zannedilip öldürülmesi de acı vericidir.
Kitap ile aynı adlı Amok Koşucusu öyküsünde ise yine kişisel ve psikolojik çözümlemelere yer verilir. İyilik yapmanın görev olup olmadığı sorgulanır ve bu konu üzerinden insanın sorumluluklarına değinilir. Napoli Liman'ından Oceania’ya yolculuk eden bir gemide gerçekleşen olaylar gündeme ağır bir şekilde oturmuştur. Kitap bu olaydan önce gemide yolculuk yapan birinin yaşadıklarını anlatmasıyla aktarılır. Gemideki yolcu kabininde durmaktan sıkılıp geminin gizli ve insanların göz önünde bulunmayan bir kısmını keşfeder bu yolcu. Yıldızları izlemeye başlar ve tam gecenin büyüleyici güzelliğine kapıldığı esnada orada tek olmadığını fark eder. Başka bir adam daha önceden keşfetmiştir orayı. İkisinin arasında o gece koyu bir sohbet ve arkadaşlık başlar. Güvertedeki adam korkunç bir yüze sahiptir ve kekeleyerek konuşur. Buna rağmen bu adam yaşadıklarını ve içinde kalan sırları bu gemide tanıdığı yabancıya anlatmak ister. Bu korkunç yüzlü adam aslında doktordur. Avrupalılara insanlık ve uygarlık misyoneri olma hayali varken hayat onu bu fikirlerinden uzaklaştırır. Küçük bir kasabada doktorluk yaptığı esnada bir kadın onunla konuşmaya gelir. Zengin ve asil bir kadındır ve tüm çevre tarafından tanınır. Kadın doktora, kocasından olmayan bir bebeği karnında taşıdığını ve bu bebeği kimse duymadan almasını ister. Doktor yasal olmadığını söyleyerek kabul etmez. Kadın çok dil döker ama nafile. Bunun üzerine odadan çıkarak doktora sert bir şekilde bağırır ve ona ihtiyacı olmadığını gururlu ve kendinden emin bir biçimde söyler. Doktor onun bu tavrına çok kızsa da bir kadının boyun eğmeyişliğini görür ve içinde ilk defa bir kadına karşı böyle belirsiz duygular hisseder. O diğer kadınlardan gerçekten çok farklıdır. Kadın kapıyı çarpıp çıktıktan sonra peşinden koşup onu yakalamaya çalışır. Ancak onu elinden kaçırır. Ona yardım etmediği için kendini çok suçlu hisseder. Günlerce her yerde arar ve inanılmaz derecede kimseye benzemeyen ve tüm kadınlardan farklı olan bu asil bayana gitgide aşık olur. En sonunda şehir dışında olduğunu öğrenir ve yanına gider. Doktor ona yardım etmek istediğini ve o bebekten kurtulması için elinden geleni yapacağını söylese de kadın kabul etmez. Doktora güvenmez ve bu sırrı açığa çıkaracağını düşünerek itibarının zedelenmesini istemez. Doktor ise çılgınlar gibi yardım etme arzusundan vazgeçmez. Şehirde kalmaya ve oraya tayin istemeye karar verir. Böylece onun her daim yanında olacak ve koruyacaktır. Amacı ona yakın olmak, sırrını kimseye söylemeyeceğine inandırmaktır.
Kadın ona güvenmediği için ucuz ve kötü şartlarda olan bir yere bebeğini aldırmak üzere gider. Ancak burada enfeksiyon kapar ve çok kan kaybeder. Bunu duyan doktor koşarak yanına gittiğinde o hayata gözlerini yummak üzeredir. Doktordan sırrını saklamasını ve kimsenin öğrenmemesi için elinden geleni yapmasını ister ve vefat eder.
Kocası bu muamma ölümden şüphelenir ve cesedi otopsi incelemesi için gemiyle Avrupa’ya göndermeye karar verir. Doktor ise o sırrı korumak adına mesleğini, parasını, her şeyini geride bırakır. O gemiye binip tabuttaki kadının cesedini otopsiye gitmeden kaçıracaktır. Kendini bu yaptıklarından dolayı Amok Koşucusuna benzetir. Zamanında bir adam çılgın bir biçimde koşmaya başlar ve önüne gelen her şeyi herkesi hançerden geçirir. Ağzı köpüklü, çılgınca ve amaçsızca koşar, koşar, koşar ve önüne geçen herkesi öldürür. O yüzden o şehrin insanları ona deli anlamına gelen 'Amok’adını verirler. Amok Koşucusu adını buradan bu olay ile alır. Doktorda tıpkı Amok gibi çılgınca bu kadının peşinden koşar. Ertesi gece gemide bu olay duyulur. Bir tabutun kaçırılmaya çalışılırken denizin dibine çakıldığını, tabutla beraber çalanında denize düştüğü söylenir. Şüphesiz bu tabutla beraber denizin dibine düşen adam Amok koşucusundan başkası değildir.
Yazan: Nisanur Duvarcı
Amok Koşucusu Kitap Özeti
Hindistan'da yıllarca sürecek bir görevdeydi. Hayatında hiç renk yoktu. Basit bir köyün sıradan bir doktoruydu o. Tatil zamanlarında bile ayrılmazdı oradan. Çünkü öyle bir ruh hâlindeydi ki bunu yapacak enerjisi bile kalmamıştı. Etrafı sarı benizli insanlarla dolu olan bir kafeste gibiydi. En son ne zaman beyaz tenli biriyle içten bir sohbete giriştiğini hatırlamıyordu.
Kapısını çalan bir kadın tüm bunları değiştirecekti. Gelen kadın burada yaşayanlardan farklıydı. Kibirliydi, istediği her şeyi yaptırabilecek güce sahipti, bembeyaz teni çok güzeldi, yürüyüşünden bir hanımefendi olduğu anlaşılabiliyordu. Doktor, ilk görüşte hayran kaldı ona. Ne isterse yapardı ama garip bir kibir ele geçirdi ruhunu. Kadından istediği şeyi açıkça söylemesini istedi. O, bunu yapmadı; eşini aldatırken hamile kaldığını ve şimdi o çocuktan kurtulmak istediğini söylemedi. Bu konuşmanın unutulması gerektiğini söyleyerek uşağıyla çıkıp gitti.
Doktor öylece arkasından bakamazdı, peşinden gitmesi gerekiyordu. Onu bırakmak istemiyordu. Aceleyle evden çıktı ve koşmaya başladı. Ona çok yaklaşmışken uşağı gelip peşlerini bırakmasını söyledi. Doktor bunu kabul etmedi. Uşağın yüzüne yumruklar savurdu ve kadının peşinden gitmeye devam etti.
"Amok Koşusu"na çıktığını biliyordu o anda. Hiç durmadan koşacaktı, asla dinlenmeyecekti, sadece koşacaktı. Güçsüz düşüp yere yığılana kadar, biri onu vurup öldürene kadar koşacaktı.
Tren istasyonuna ulaştığında kadın gitmişti. Etraftan kadının kim olduğunu ve nereye gittiğini öğrendi. Başkentteki evine gidiyordu. O da zaman kaybetmeden yola çıktı. Bu yolculuğun sebebi ona yardım etmek istemesiydi. Kocası beş aydır Amerika'daydı ve yakında dönecekti. Onun gibi bir kadın, kocasının başkasından olan bebeğini öğrenmesini kaldıramazdı. Bu yüzden yardım etmesi gerekiyordu.
Kadının evine ulaştığında ne yapacağını bilemedi. Bir otele yerleşip beklemeye başladı. Artık o kasabada doktorluk yapmak istemediğine karar verdi ve başkente geçebilmek için bir şeyler yapmak istedi. O sırada bir baloya davet edildi. Kadının da geleceğini öğrenince bu daveti kabul etti. Balo boyunca kadın çok rahat görünüyordu. Sanki aldırmayı planladığı bir çocuğu yokmuş gibiydi.
Kadın evine döneceği zaman peşinden koştu, onunla konuşması gerekiyordu. Bu davranışı etraftakilerin dikkatini çekmişti. Kadın da onu böyle bir duruma soktuğu için çok sinirlenmişti. Doktor, onun karşısında artık hiç şansının kalmadığını anladı. Ne yaparsa yapsın kadın, onu geri gönderecekti.
Saatlerce ne yapacağını düşündü. Sonunda bulmuştu. Oteldeki masasına geçti ve yirmi sayfalık bir mektup yazdı. En sona da eğer onunla buluşmazsa kendini öldüreceğini yazdı. Cevap geldiğinde adam ne yapacağını şaşırdı. Hem çok geç olduğunu yazmıştı hem de ona ihtiyacı olma ihtimaline karşı beklemesini yazmıştı.
Bu kısa yazının gelmesinin üstünden ne kadar geçtiğini bilmiyordu. Tek yaptığı beklemekti. Kapı çalındığında hemen açtı ve karşısında kadının uşağını gördü. Acilen gitmeleri gerektiğini söylüyordu ama nedenini söylemiyordu.
Kapının önünde bekleyen araca bindiler ve harabeye dönmüş bir evin önünde durdular. Doktor hızla içeri girdi. Her yer pis ve karanlıktı. Zorlanarak girmesi gereken odayı buldu. O oradaydı. Yatağın ortasında acıyla kıvranıyordu. Gururu yüzünden bu pis eve gelmişti. Şimdiyse ölüyordu. O anda kadına olan tüm hislerini unuttu. O, artık bir doktordu. Ne yazık ki bu işe yaramıyordu. Temiz su bile yokken onu nasıl kurtarabilirdi?
Kadın acı inleyişlerinin arasında hastaneye gitmek istemediğini söyleyince mecburen onu evine götürdüler. Kimse girmesin diye kapıyı kilitlediler ve beklemeye başladılar. Ne yazık ki onu kurtarmak mümkün değildi. Acısını hafifletmek için morfin vermekten başka hiçbir şey gelmiyordu elinden. Zavallı uşaksa bir kenara oturmuş dua ediyordu.
Beklenen son sabaha karşı geldi. Ölmeden önce bu durumunu kimsenin bilmesini istemediğini söylemişti. Bu yüzden bir hikâye oluşturdular. Doktor, ölüm sebebini araştırmaya gelen görevliyi de tehditlerle rapora kalp krizi yazmaya ikna etti.
"Amok Koşusu"nun tamamlandığını düşünerek her şeyini geride bırakarak gemiye bindi. Tam o sırada vinçle bir tabutu geminin içine koyduklarını gördü. Kocası dönmüştü ve karısının kalp krizi geçirdiğine inanmamıştı. Bu yüzden farklı bir yerde otopsi yapılması için bu yolculuğa çıkmıştı.
Limana ulaştıklarında tabut gemiden indirilirken yukarıdan bir şey düştü. Kadının kocası ve hamallar suya düştü, kurşun tabut denizin dibini boyladı. Bunlar bir gazetede yazıyordu. Olayın üstünü örtmeye çalışanlar vardı. Aynı gazetenin bir başka haberindeyse kırklı yaşlarındaki bir adamın cesedinin limana vurduğu yazılıydı. Bu iki haber arasındaki bağlantıyı ise sadece bir kişi anlayabilmişti.
Benim kitap hakkındaki görüşüm: Öncelikle basit bir aşk hikâyesi okuyacaklarını düşünenlerin yanıldığını belirtmek isterim. Stefan Zweig'ın çok fazla eserini okudum ama benim favorim bu kitap. En fazla iki saatte bitirebileceğiniz bu eser, etkisini ömür boyu sürdürebilecek cinsten.
stefan zweigin kitaplarını seviyorum satranç kitabı mükemmeldi ama amok koşucusu kitabı biraz zayıf kalmış belki de yanlış kitap ile karşılaştırıyorum şimdi bilinmeyen bir kadının mektubu kitabını aldım okuyacağım umarım bunun gibi değildir hayal kırıklığı yaşamak istemiyorum
17-10-2016 01:42
okurken tüylerim diken diken oldu çarpıcı bir roman konusu fena etkiliyor
06-11-2016 19:50
güzel bir kitap ders niteliğinde
20-11-2016 21:02
amok kitabı çok ilginç bir kitap insanı depresyona sürüklüyor ama depresyonun da sonucu çok güzel anlatıyor yani insan depresyona girmekten de korkuyor konusu tamamen intihar üzerine kurulmuş zaten stefen zweig de intihar etmiş sanırım o y üzden kitabı okuyunca yazarın hayatını da merak ettim özet olarak bence harika bir kitap bunalımda olanların okuması gerek ama dikkatli
01-11-2019 12:55
hocamız ilk okumamızı istediğinde şaşırmıştım ama amok koşucusu konusu ile günümüzü çok iyi anlatıyor özellikle intihar olaylarının çoğaldığı şu zamanda okunması gereken bir kitap diye düşünüyorum
16-11-2019 14:41
depresyona girip intiharı düşündüğümde edebiyat okuyan arkadaşım bu kitabı tavsite etmişti pek kitap okumayı sevmem ama bu kitabı okurken kendimi gördüm depresyonda olan gençlerin okuması gereken bir kitap
09-12-2019 19:04
güzel bir kitap okurken etkisi altına alıyor. herkesin okumasını öneririm.
amok koşucusu ne anlatmak istiyor acaba ana fikir olarak konusunu özet geçer misiniz?
29-03-2022 18:04
kitabın karakterleri hakkında daha fazla detay verebilir misiniz
26-06-2022 23:38
kitabın yazarı bu kitap ile okura ne anlatmak istiyor
31-10-2022 19:44
kitabın ana fikri yok onu da ekleyin
27-01-2023 20:57
öğretmen kadının sırrını sordu cevabı ne
25-04-2023 19:01
bilmediğin bir bilgi sunuyor ama adamın neden bir kadın yüzünden kendini amok koşucusuna benzetti anlamadım vermedi diye mi ne yani bu kadar basit değil bir görüşme ile kimse ölümüne birinin peşinden gitmez
17-07-2023 20:46
son yorumu yapan sanırım ilk kez zweig okuyor yazarın özelliği o zaten pskolojik uçlara dokunuyor uç noktalara itilen karakterleri ele alıyor yazarı tanımadan yorum yapmayın
17-10-2023 21:06
ben kitabı hiç beğenmedim diğer kitaplarındaki gibi bilgilendirici kısmı zayıf kalmış
19-01-2024 20:41
kadının sırrı tam olarak ne ben anlayamadım başkasından çocuk mu yapmış