Kitabımızın türü tiyatrodur. İçeriğinde kişilerin karşılıklı konuşmaları dışında aralara şiirler serpiştirilmiştir. Kitabın içeriğinde olay örgüsü çok çok az olduğu için yazarın sizlere vermek istediği mesajları vermeye çalışacağım. Öncelikle kitabın kahramanlarını tanıtacağım: Söylevci, Bayan, Bay, Hizmetçi, Bir Numaralı İşçi, Bekçi, Soruşturmacı, Birinci Köylü, İkinci Köylü, Tabutçu, Sonsuz İşçi. Oyun Söylevcinin konuşması ile başlar. Söylevci bize yazarın amacından bahsederek konuşmasına başlar. Yazarın amacı bilincimizin farkında olmamızı sağlamaktır. Kötü ruh kavramından bahsedilir. Oyun boyunca kişilerinde dilinden düşmeyen bir kavramdır. Söylevci kent hayatında nüfusun artmasıyla insanlar arasındaki bağın azaldığına değiniyor. Bay isimli kişiyle bu konuda görüş alışverişinde bulunuyor. Bu konuşmalardan sonra sahneye bay ve bayan isimli iki kişi gelir. Bay ve bayan kendi aralarında sohbete başlarlar. Bayan anne olmaya dair benzetmelerden yola çıkarak konuşmaya başlar. Bay ise bu konuşmanın devamında topluma dair düşüncelerini belirtir. Kentin doğaya karşı acımasızlığından sohbet açılır. Kitapta da özellikle bu konu üzerinde durulur. Kentin insanı yalnızlaştırdığı, doğaya yabancılaştığından yakınılır. Ülkelerin düşünce yapılarıyla bizim ülkemiz arasındaki düşünce yapıları üzerine konuşmalar yaparak göndermeler yapılır. Kentin konumunun ülkeyi simgeleştirdiği üzerinde durulur. Açıkçası Bay ve Bayan arasındaki konuşmaların çoğu net bir şekilde anlaşılmıyor. Bu konuşmalar felsefik düşünmeye yönelik gibi geldi bana. Söylenenleri anlamlandırma konusunda insan zorlanıyor. Yazarın vermek istediği mesaj, anlatmak istediği şeyler hemen anlaşılacak türden değil. Bizlere kurulan cümleler üzerinden düşünmeye sevk ediyor. Sorgulayan bir düşünce yapısına sahip olmamız isteniyor. Kentin doğayla olan konumundan yola çıkılarak oyunun ana konusu olan kötü ruh arasında ilişki kurulmuş, bizleri kötü ruh kavramı üzerinden düşünmeye yönlendiriyor. Kötü ruhun içimizden çıkması için yapılacak birkaç öneride bulunulmuş. Kitabın olay örgüsünün geçtiği zaman dilimi anladığım kadarıyla ülkenin siyasi olarak sıkıntılı olduğu dönemlerden biri bu yüzden insanlarda hep bir buhran, iç sıkıntısı hakim. Konuşmalar hep sorgulama, korkular üzerinedir. Suç işleyen biri vardır bu kişi soruşturmacı tarafından kitabın akışı boyunca araştırılır. Kişilerin bir kısmı soruşturmacı tarafından sorguya çekilir. Ama suçu işleyen bulunamaz.
DEĞERLENDİRME
Yazarımız bu eserde kentte yaşayan insanların yalnızlığı, doğanın terk edilişi, kötü ruh kavramları üzerinde durmuş. Buhranlı bir zaman diliminde yaşayan insanların hayatı algılayışı, sorgulayışı üzerinde durulmuş. Düşünme kavramı üzerine tembel bir toplum olduğumuz için yazar bizlere ilk okunuşta anlaşılacak bir eser yazmamış tam tersi derin düşünmeye yönelik cümlelerle kurulan bir eser yazmış. Ne kadar anlatılmak istenen konusunda kendimi zorlasam da yazarın bizleri düşünme eylemine yönlendirmek amacıyla yazdığı eserini sevdim. Yazarın kalemiyle mutlaka tanışın isterim.