Bayan Raquin Vernon’da tuhafiyecilik yaparak geçinen, hastalıklı bünyesi nedeniyle üzerine titrediği oğlu Camille’yle birlikte yaşayan bir duldur. Çok geçmeden bu küçük aileye Bayan Raquin’in erkek kardeşi Kaptan Degans’in getirdiği iki yaşındaki Thérèse de katılır. Oran’da inanılmaz güzellikte bir anneden doğan bu kız, babasının da Afrika’da öldürülmesiyle ailenin daimî üyesi, akla hayale gelmeyecek tüm ateşli hastalıkları geçiren Camille’nin zorunlu refakatçisi olur. İçinde bulunduğu bu manastır hayatı Thérèse’yi dışarıya karşı soğukkanlı, itaatkâr, içekapanık gösterse de o, içinde sessizce kopan fırtınalarla boğuşmaktadır. Bayan Raquin oğlundan önce ölüp onu yapayalnız bırakma kaygısına çözüm olarak bu kendince mükemmel yetiştirdiği kızı gelini, hastalıklı oğlunun koruyucu meleği yapmaya uygun bulur. Thérèse 21 yaşını doldurunca da yıllar önce planlanmış bu evlilik gerçekleşir. Düğünden sekiz gün sonra Camille Paris’e taşınma isteğini annesiyle paylaşır. Bayan Raquin başta bu arzuya şiddetle karşı çıksa da Camille fazla ihtimamın getirdiği bencillikle annesini ikna eder. Bayan Raquin hepsinden önce Paris’e giderek Pont-Neuf Pasajında, üst katını ev olarak kullanacakları bir tuhafiye dükkânı kiralar. Bu sayede hem doğacak torunları için para biriktirmiş olacak hem de bu koca şehirde oyalanacak bir meşgalesi olacaktır. Alınan kararlar hakkında fikri hiçbir zaman sorulmayan Thérèse bu rutubetli, mide bulandırıcı, virane pasajı gördüğünde donakalır; bundan sonra yaşamak durumunda kalacağı bu mezara sessiz bir kabullenişle razı olmuş görünür. Bir ay sonra Camille, Orléans Demiryolları İşletmesinde işe girer. Ailenin tek eğlencesi her perşembe akşamı düzenledikleri domino davetleridir. Bu davetin misafirleri Bayan Raquin’in arkadaşı Emekli Polis Memuru Michaud, Emniyet Müdürlüğünde çalışan oğlu Oliver, gelini Suzanne; Camille’nin çalışma arkadaşı Grivet’tir. Thérèse bir işkence olarak gördüğü bu akşamlarda midesini bulunduran bu insanlarla aynı masada bulunmamak için farklı bahanelerin ardına sığınır. Üç yıl sonra bir akşam Camille dükkâna yanında bir adamla gelir. Uzun boyu, geniş omuzları, iri görünüşlüyle kocasının tam tersi olan bu adam Thérèse’nin hemen dikkatini çeker. Çocukluk arkadaşını çalıştığı işyerinde bulmuş Camille karısını Laurent’e takdim edince Thérèse her zaman içine saklandığı soğuk kayıtsızlıkla onu selamlar ancak merak olgusunun yarattığı itici güçle donuk bakışlarının ardından onu takip etmeyi ihmal etmez. Bu bakışın ardındakileri sezen Laurent kendini bu topluluğa kabul ettirerek planını eyleme götürecek bir yol arar. Laurent’in Camille’nin portresini tamamladığı akşam geldiğinde tüm ailenin kaderinin çizildiği ilişki başlamış olur. Neredeyse her gün Thérèse’nin yatak odasında gerçekleşen buluşmalar sekiz ay sonra ilk engelle karşılaşır. Laurent’in müdürü gün içinde sürekli kullandığı izinlerin bir daha tekrarlanması halinde onu işten çıkarmakla tehdit eder. On beşinci günün sonunda bu zorunlu ayrılığa daha fazla dayanamayan Thérèse her şeyi göze alarak sevgilisini yaşadığı tavan arasındaki dairede ziyaret eder. Camille’yi öldürüp hep beraber olma düşüncesi bu buluşmada karara bağlanır. Artık iki genç sevgili bu plana eyleme dökmek için fırsat kollamaya başlamıştır. Beklenen an üçlünün Saint-Ouen’e yaptıkları gezi sırasında gelir. Seine Nehri üzerinde yapmakta oldukları gezinti için kiraladıkları sandalda ilerlerken nehrin en tenha yerinde Laurent aniden Camille’yi boğazından tutarak sandaldan itmeye çalışır. Yaşanan boğuşma sonucunda Camille can havliyle en yakın arkadaşının boğazını ısırsa da ölümün çağrısından kurtulamaz ve nehrin derinliklerinde kaybolur. Olanları sessiz bir korkuyla izlemiş olan Thérèse bayılır. Laurent de sandalı alabora ederek çevresinden acıklı bir sesle yardım ister. Kötü haberi alan Bayan Raquin sinir krizleri geçirir. Otuz yıl boyunca üstüne titrediği oğlunun kaybıyla başa çıkmakta zorlanan kadın tam bir buçuk yıl sonra Thérèse’yi de kendi gibi diri diri mezara soktuğunu görmeye başlar. Gelinini bu durumdan kurtaracak en uygun şey onu artık oğlu yerine koyduğu Laurent ile evlendirmektir. Bu teklifi şaşkın bir boyun eğişle kabullenmiş gibi görünen çift sonunda isteklerine ulaşmışlardır. Ancak evlilikleri ilk geceden itibaren Camille’nin kaybolmayan hayaletiyle gölgelenir. Bitmek bilmeyen ağlamalar, iç çekişler, suçlamalar, aşağılamalar, tehditler günlük hayatlarının bir parçası haline gelir. Bayan Raguin’in geçirdiği felç sonrası bu durum uluorta yaşanmaya başlar. Duyduklarına inanamayan yaşlı kadının acısı bu katil çiftin bakımına muhtaç olduğu için ikiye katlanmıştır. Her gün tekrarlayan bu sahnelerden yorulan suç ortakları birbirinden habersiz olarak bu durumdan tek kuruluş yolunun karşı tarafı öldürmek olduğuna karar verirler. Laurent bunun için zehri seçerken Thérèse’nin yöntemi bıçak olur. Ani bir içgüdüsellikle birbirlerinin amacını anlayan çift zehri paylaşarak birbirlerinin kollarında ölüme giderler. Bayan Raguin’e de on iki saat boyunca oğlunun katillerini gözleriyle ezmek görevi kalır.
Naturalizm akımının ustası Émile Zola’nın, Therese Raquin eserini ahlaksızla ve seviyesizlikle suçlayan gazetecilere cevap niteliğinde kaleme aldığı ikinci baskı hakkındaki önsöz haksızlıklar karşısında sözünü hiç sakınmayan yazarın gelecekte (Dreyfus Olayı karşısındaki duruşu gibi) vereceği tepkilerin de sinyalidir, kim bilir belki de ölümünün nedeni…
1915’ten bugüne farklı uyarlamalarla beyazperdeye aktarılan eser en son 2013 yılında Charlie Stratton yönetmenliğinde In Secret adıyla seyirci karşısına çıkmıştır. Ancak ne yazık ki yönetmen bu uyarlamayla Zola’nın anlatmak istediklerinden çok uzak bir izlek tercih etmiştir.