Rüzgârlı Pazar, İstanbul’da bulunan bir üst geçidin seyyar satıcılarının hikâyesidir. Bu hikâyede her ne kadar genel olarak üst geçitte geçse de buradaki satıcıların ailelerine, yaşadıkları gecekondu mahallelerine, hatta Anadolu’daki köylerine dek uzanır. Zengin semtler ise bu hikâyede uzaktan göz kırpan bir yabancı konumundadır.
Babası Recep Efendi’nin hastalanması sebebiyle küçük Duran okuldan alınır ve ailesini geçindirmek üzere çalışmaya yollanır. Duran ise bir yakınının –motorcu İsmail’in- motosikletiyle hikâyenin konusu olan üst geçide her sabah bırakılır ve her akşam buradan alınıp eve götürülür. Çünkü duran, bu üst geçitte bulunan tezgahlardan birinde çalışmaktadır. Balonculuk yapmaktadır.
Duran’ın yanında, gözleri görmeyen bir kadın mendil, kalem gibi şeyler satarak geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Bu kadın Nimet’tir. Hayat zordur, kör de olsan çalışacaksın.
Kimler yoktur ki bu üst geçitte… Bir çingene olan Çiçekçi Cemile eli maşalı bir kadındır ve gizli gizli kumara para yatıran kocasını bile döver. Yetmedi, kocasının peşine düşen hatta onu hırpalayan kumarbazları da döver. Epeyce kilolu bu kadının ağzı da epeyce bozuktur. Hacca henüz gitmese de tipinden ve giyinişinden dolayı Hacı diye bilinen yaşlı bir adam adamotu satmaktadır. Hastalıklara iyi geliyormuş bu ot. Hacı’nın yanında ağrılar için Çin vikisi satan bir adam bulunmaktadır. Üst geçidin yanında bulunan ağacın altında kitapçı ve korsan CD satan iki kişi vardır. Adamın biri ise hem güneş gözlüğü hem de numaralı gözlük satmaktadır. Tabii ki bir de Şapkacı Bacı var. Modayı takip eder ve o zamanların modası neyse ona uygun olarak ucuz şapkalar getirtir. Nimet’e de burada tezgah açtıran aslında Şapkacı Bacı’dır. Çok yardımseverdir.
Nimet ile Duran çok iyi anlaşmaktadır. Duran Nimet Abla’sına sık sık yardım etmektedir. Para üstü çevirme, müşteriye malı uzatma vesaire… Tabii ki Duran, Nimet’in karanlık dünyasında ona çok da iyi arkadaşlık yapmaktadır. Cino adlı kopuğun getirdiği çayları içerler. Tabii ki bu üst geçidin bir de çaycısı var. O kadar satıcı ne yapacak? Asıl adı Gökhan Pak olan Cino, bir kavga vesilesiyle patronu Pala ile tanışır. Bir de üst geçidin ne olduğu belirsiz bir evsizi var. Herkes ona Doktor diyor. Dilenci değildir, çalışmaz ama galiba bu adamın iyi parası var. Doktor da Cino’yu sever. Bunun üzerine çaycı Pala onu çırak olarak yanına alır. Bu böyledir işte.
Nimet, Duran’la arkadaşlık yapmasına yapar ama içten içe canı sıkılır. Genç kızdır, sıkılacak tabii ki. O da sevmek, sevilmek ister şüphesiz. Talih bir gün onun da yüzüne güler. Nimet’in tam karşısına Cesur adlı görme engelli bir genç tezgah açar. Nimet ise heyecanlanır. Zamanla Cesur’la tanışır. Hatta onu çaya bile davet eder. Bu hayatta her şey dengi dengine… Nimet de kendi dengini bulmuştur. Zamanla iki genç birbirlerini çok severler. Evlenmeyi bile düşünürler ama para nerede… Ekmek aslanın ağzındayken, yaşamak bunca zorken onlar kör hâlleriyle ve kazandıkları üç beş kuruş parayla nasıl evlenecekler? Nimet’in destekçisi Şapkacı Bacı ölmüştür. Nimet artık şapkacılık yapmaktadır. Eskisinden de iyi kazanmaktadır fakat bu para dahi yetersizdir.
Onlara arka çıkacak biri çok geçmeden bulunur. Bu, Doktor’dur. Onlara oldukça yüklü miktarfa para bağışı yapar. Düğünleri üst geçitte yapılır. Üst geçit satıcıları bu düğünün asıl konuklarıdır. Herkes üstüne düşeni yerine getirir. Ayrıca Doktor yakınlarda bulunan bir dükkanı da Nimet ile Cesur’a hediye eder. Bu dükkan, bir şapkacı dükkanıdır. Böylece Nimet ve Cesur üst geçitteki tezgahlarından geçip kendi dükkanlarına sahip olma ayrıcalığına kavuşurlar.
Hikâye, yazarın bir gün bir üst geçitten geçip “Ben buradaki garibanların hikâyelerini yazacağım.” demesiyle yazılmış gibidir. Eser, üst geçitte yer alan satıcıların her birinin kısa hikâyesine ayrı ayrı değinir. Nimet ile Cesur’un aşk ve evlilik hikâyesi ise eserin ana noktası gibi görünmesine rağmen öyle değildir. Sadece kitabın tasvirler kitabı olmasını engellemek üzere kurgulanmış basit bir olaydır. Yine de bu hikâyede en çok onların aşk ve evlilik olayı öne çıkar. Yine de eser üst geçit satıcılarının zor yaşamlarına, gecekondu mahallelerinin imkansızlıklarına ve İstanbul’un zenginleri ile fakirleri arasında bulunan uçuruma ışık tuttuğu için oldukça çarpıcı ve dikkat çekicidir. Yazar, gerçekleri okuyucunun gözleri önüne tüm sertliğiyle serer. Bunu yaparken ise rahat, yapmacıksız ve akıcı bir üslup kullanır.