Bir savaşın ortasındaydı Sultan Selahaddin Eyyubi. Kudüs Kralı, onu kaleye hapsetmişti. Teslim olmasını bekliyordu ama Sultan, initla direnmeye devam ediyordu. Su ve yiyecek tükenmiş olmalıydı şimdiye kadar. Peki askerler hâlâ nasıl dayanabiliyordu? Bu nasıl bir orduydu böyle?
Sultan ise ordunun giderek güçten düştüğünün ve sayıların her geçen gün daha da azaldığının farkındaydı. Komutanlarıyla konuştuğunda barış yapmak istemediklerini öğrendi. Henüz yapılabilecek her şey yapılmamıştı, savaşa devam edilmesi gerekiyordu. Bilal adında bir asker samanlardan korkuluk yapıp burçlara koymayı teklif etti. Böylece düşman takviye aldıklarını düşünecekti. Bu fikir çok beğenildi ve hemen uygulandı. İşe yaramıştı, düşman gördükleri karşısında çılgına dönmüştü. Bu ufak savaş hilesi düşmanın sulh teklif etmesine neden olmuştu. Selahattin Eyyubi gelen barış tekliflerini geri çevirmezdi asla. Kral'ın barış teklifini de kabul etti. Kalede 40 kişi kaldığını bilselerdi acaba Kral ve Kont Röno dö Şatiyö barış teklifine yanaşır mıydı?
Sultan Selahaddin ve ordusu Tih Çölü'nden geçmeliydi geri dönmek için. Kimilerine göre bu çok zor bir şeydi ama Sultan Selahaddin için bu cefa çekilmeye değerdi.
Sabah namazından sonra biraz dinlenmek için uyudular. Kimse bir yılanın onlara yaklaştığını fark etmedi. Yılan yetirince yaklaştığına karar verince durdu ve dişlerini Sultan Selahaddin'in eline geçirdi. Sultan acıyı hissedince birden uyandı ama sesini çıkarmadı, kimseyi uyandırmak istemiyordu. Tek başına halledemeyeceğini anlayınca kardeşi Turan Şah'ın yanına gitti ve bıçağı ısıtıp ona getirmesini istedi. Ordudakiler bunu öğrenince deliye döndüler. Ona bir şey olacak diye çok korkuyorlardı ama Sultan dayanıklıydı, zor da olsa iyileşti.
Yeni Kudüs Kralı Budin taç giyecekti o gün. Sultan Selahaddin yüzünden tören fazlasıyla gecikmişti ama artık Selahaddin Eyyubi onlar için bir tehlike teşkil etmiyordu. Şatiyö herkese onu nasıl yendiğini anlatıyordu. Bir daha kendilerine savaş açmaya cesaret edemeyeceğini söylüyordu. O sırada öğrenildi ki Sultan üstlerine geliyordu ordusuyla birlikte. Kral, ordunun toplanmasını emretti ama askerler taç giyme töreninden dolayı ülkenin dört bir yanına dağılmışlardı. İkinci günün sonunda zor da olsa bir ordu toplanmıştı ama bu, bir ordu değil âdeta bir insan kalabalıydı.
Kudüs'te neler olduğunu Sultan Selahaddin, orduya sızan iki askeri sayesinde öğreniyordu. Bilal ve Osman, Kudüs'ü avuçlarının içi gibi biliyordu. Gece baskınları yapacak olan orduya da onlar yol gösterdi. Kral Budin'in ordusu gece boyunca uyuyamamıştı baskınlar yüzünden. Psikolojileri de iyice bozulmuştu.
Sıra savaşa geldiğinde kendilerine çok güvenen şövalyeler dört bir yana dağıldı. Selahaddin'in ordusu karşısında hiçbiri ayakta kalamadı. Şatiyö de paçasını zor kurtarmıştı. Kral ise kaleyi kaybetmişti.
O sıralarda Halep'te saltanat süren Salih İsmail ölünce yerine İzzettin Mesut'un tahta geçtiğini öğrendi Sultan Selahaddin. İzzettin Mesut, zamanında onun karşısında uğradığı mağlubiyetin intikamını almak istiyordu. Sonrasında İzzettin Mesut'un Kudüs Kralı Budin'le ittifak ettiğini de öğrendi Sultan. Diğer bir yandan Kılıç Arslan sınırları ihlâl ediyordu. Birleşip düşmanın üstüne gitmeleri gerekirken birbirleriyle savaşıyorlardı. Müslümanların bu hâli Sultan'a büyük acı veriyordu. İstese hepsini yenebilirdi ama kandaşlarının zarar görmesini istemiyordu.
Kral Budin ölünce yerine Kral Gui geçti. Onunla bir anlaşma imzalandı. Sultan, bu anlaşmanın da diğerleri gibi kısa zaman içinde bozulacağını biliyordu ama onlara bir şans daha vermek istemişti.
Anlaşma Şatiyö'nün bir kervana saldırmasıyla ihlâl edildi. Sultan, Kral'a bir mektup yazdı. Eğer öldürülen kişilerin fidyesi verilirse ve bu olayın benzerleri tekrarlanmazsa olayı unutmaya hazır olduğunu yazmıştı. Sultan'ın dedikleri Kral tarafından kabul edilmeyince Sultan Selahaddin yola çıktı. Kral'ı yenilgiye uğrattı.
Sonraki zamanlarda Kudüs'ün alınmasına karar verildi. Öyle bir şehrin kana bulanmasını Sultan istemiyordu. Bu yüzden Kral'dan şehri ona teslim etmesini istedi. Kral Gui, başka seçeneği olmadığı için bunu yapmaya mecburdu .
Bu yenilgiyi kendine yediremiyordu Kral Gui. Diğer Hristiyanlardan yardım istedi. Sultan Selahaddin bunun haberini önceden almıştı ve Akkâ Kalesi'ne girdi. Diğer devletlerden yardım istedi ama olumsuz cevap aldı.
Hristiyan ordusu gün geçtikçe büyüyordu, kaleyi korumak gittikçe daha da zorlaşıyordu. Farklı farklı yöntemler denense de düşman çok kalabalık olduğu için yenilmesi zordu. Savaş yıllarca devam etti. İki taraf da artık yorulmuştu. Hristiyan ordusu, Selahaddin'in ordusunun cinlerden ve perilerden oluştuğunu düşünmeye başlamıştı. Bu da onları yenmenin imkânsız olduğunu düşünmelerine sebep olmuştu. Bazı komutanlar ordularını alıp ülkelerine geri döndü. Sonrasında sulh kararı alındı. Sultan Selahaddin savaşmaya devam edilmesi gerektiğini düşünüyordu ama çoğunluk barıştan yana olunca bu düşüncesinden vazgeçti.
Bu savaşlar Sultan Selahaddin Eyyubi'yi çok yıpratmıştı. Ölümünün yakın olduğunu hissedebiliyordu. Son kez halkına bir konuşma yaptı. Kimse gözyaşlarını tutamamıştı, herkes Sultan için ağlıyordu.
Ve Şam'da bir sultan daha ölüyordu. Onunla birlikte halkı da kalbinin bir parçasını toprağa gömüyordu.