Modern Türkiye’nin düşünce mimarlarından biri olan Ziya Gökalp kapsamlı bir “Türk Medeniyeti Tarihi” yazmak istemiş; ancak ömrü buna vefa etmemiştir. Bundan dolayı ünlü düşünce adamı, projesinin yalnızca İslamiyetten evvelki Türk medeniyeti safhasını tamamlayabişmiştir. Bundan dolayı elimizdeki “Türk Medeniyeti Tarihi” adlı önemli eser yarım kalmış bir yapıttır ve yalnızca İslamiyetten evvel Türk medeniyeti kısmını içermektedir.
Ziya Gökalp, çalışmasını beş ana kısma ayırmıştır: 1) İslamiyetten evvel Türk dini, 2) Türk muakelesi (düşüncesi), 3) İslamiyetten evvel Türk devleti, 4) Türk ailesi, 5) İslamiyetten evvel Türk İktisadı.
Ziya Gökalp, “İslamiyetten Evvel Türk Dini” başlığını verdiği ilk kısımda Türk dininin aslında Şamanizm değil Toyonizm olduğuna değinmiş ve bu konuda Divan-ı Lugati’t-Türk gibi temel kaynaklardan hareket etmiştir. Eski Türklerde “toyon” din adamı demektir ve genelde din adamları erkektir. Şamanizm ise dinsel – büyüsel bir sistemdir ve şamanlar çoğunlukla kadındır. Bu durumda İslamiyetten önce Türklerde temel olarak iki inanç sistemi mevcuttur. Bunlardan biri dini özellikleri ağır basan toyonizm iken diğeri dinsel – büyüsel bir sistem olan şamanizmdir. Ziya Gökalp, Türklerin inanç sistemindeki Tanrı tasnifine değinmiş, yeraltı tabakaları ile gök tabakalarından bahsetmiş, ruhlar âlemine dair inançlara ve yaratılış mitlerine yer vermiştir. Türklerin sosyal ve siyasi yapılarını etkileyen çeşitli simgeler, on iki hayvanlı Türk takvimi, Türk totemizmi, dini ibadetler ve sihri ayinler de bu bölümün ana konuları arasındadır.
Türk muakelesi; Türk mantığını, felsefesini, ilim anlayışını ve tasnif sistemini konu almaktadır. Mantık; din, ahlak, hukuk, dil, sanat, iktisat ve fen gibi müsesseselerini birbirine bağlayan bir unsurdur. Türklerin mantığı da bahsi geçen müsesseselerde bulunan ortak noktalar takip edilerek ortaya çıkarılabilir. Türk mantığına göre Doğu kutsaldır ve Batı, Doğu’ya tabidir. Bu durum, Türk devletlerinin yapılanmasında dikkat çeken bir husustur. Türklerde ayrıca yön esasına dayalı bir dörtlü tasnif vardır. Her yön, bir renk ve bir totem hayvanı ile vasıflandırılmıştır. Dört yöne merkezin de eklenmesi, beşli tasnifi ortaya çıkarmıştır. Bunun dışında altılı, sekizli, dokuzlu ve on yedili tasnifler de bulunmaktadır.
Kitabın üçüncü bölümü “İslamiyetten Evvel Türk Devleti” başlığını taşımakta olup Türklerin oluşturduğu siyasi yapıları en küçükten en büyüğüne dek anlatmakta ve bunlara dair kavramları açıklamaktadır. Ziya Gökalp’e göre Türkler devlete “il” adını verirler ve bu iller büyüklüğüne göre dörde ayrılırlar: 1) Küçük il, 2) Orta il, 3) Büyük il, 4) En büyük il. Bu iller, başındaki hükümdara göre tudunluk, yabguluk ya da hakanlık adını almaktadır. Eski Türkler esasta sulhçu bir tavır sergilemektedir. Ayrıca iller önceleri demokratik bir yapıya sahiptir. Bunun temel sebebi iktidarın toteme ait oluşudur. Ne var ki bazı önde gelenler potlaç adı verilen yağma etkinlikleriyle esasta toplumun tümüne ait olan totemin iktidarını kendi elinde toplar. Bu ise şu şekilde olur: Potlaç, önde gelen birinin, yılda bir defa yağma ziyafeti vermesidir. Ziyafetten sonra konuklar, davet sahibinin –karısı hariç- her şeyini yağmalarlar. Buna mukabil davetliler de aynı düzeyde bir ziyafet vermeye mecburdur. Şayet bunu gerçekleştiremezler ise totemlerinin iktidarını potlaç düzenleyen kişiye teslim etmeye mecbur olurlar. Kendileri de onun altında savaşmak ve onu bir bey olarak kabul etmek zorunda kalırlar. Böylece potlaç, Türkler arasında demokrasiden aristokrasiye geçilmesini sağlayan bir unsur olur. Dede Korkut Hikayeleri’nde Salur Kazan’ın verdiği yapma ziyafeti, potlaçın Türkler arasında ne kadar yaygın olduğuna ve iktidarı temsil ettiğine en büyük delillerden biridir.
Kitabın dördüncü kısmı “Türk Ailesi”dir ve bahsettiği en önemli husus Türklerde pederşahi ailenin değil pederî ailenin bulunduğudur. Pederî ailede ise erkek kadına üstün değildir; aksine kadın ve erkek eşit düzeydedir.
Türk iktisadı yağma, avcılık, çobanlık ve tarım üzerine kuruludur. Tabi ki tarım, Türkler arasında en az kullanılan bir geçim yöntemidir.
Ziya Gökalp bu kitapta Batılı akademik yöntemi kullanmış, mevcut literatürü iyi okumuş, gerektiğinde bu konuda hatalı bilgiler veren ve yanlış yorumlarda bulunan sosyolog ve kültür tarihçilerini eleştirmiş, doğrusunu önermiştir. Onun düşünce adamı ve sosyolog kimlikleri bu eserde apaçık görülmektedir. Kitabın tasnifi, kavramların açıklanması ve konuların medeniyet bağlamında ortak bir mesele etrafında toparlanması oldukça başarılıdır. Bundan dolayı eser hâlâ güncelliğini korumakta ve akademik çalışmalarda bir kaynak eser olarak kabul edilmektedir. Ayrıca eser, Türk medeniyeti ile ilgilenen herkes tarafından okunmayı hak etmektedir.