Ziya Gökalp, Kızılelma şiir kitabında, hiçbir sanat kaygısı gütmeden, Türkçülük düşüncelerini anlatmıştır. Şairin hedef kitlesi çocuğundan yaşlısına, okur-yazarından ümmîsine bütün Türk toplumudur. O, Türklerin uyanmasına vesile olacak bir çığlığın peşindedir. Kitap, uyuyan Türklüğü uyandırmayı ve o parlak geçmişi yeniden canlandırıp bütün cihana tekrar hükmetme ülküsünü aşılamayı hedeflemektedir.
Kitap, dört bölümden oluşmaktadır: Turan, Masallar, Koşmalar ve Destanlar. İlk bölüm, “Turan” şiirinden ibarettir. Bu bölümde şair, Türklerin büyük zaferlerinden bahseder ve Batı tarihine karşı Türk tarihini koyar. Şiirin sonunda büyük Turan ülküsüne değinilir.
Masallar bölümü ise uzun manzumelerden oluşmaktadır. Bu bölümde Türklerin cihan hakimiyeti düşüncesine yer verilir. Söz konusu hakimiyet için fethedilecek hedef, ismi var cismi yok bir diyar olan Kızılelma’dır. Şair, bu bölümde Türk tarihini taklitçilikle suçlar ve artık Türklerin “öz”üne dönmelerini ister. “Ülker ile Aydın” şiirinde ise öz-Türkçülük düşüncesine yer verilir. Bu şiirde Ülker ile Aydın adındaki iki kardeş, öz Türk olarak anlatılır. Zeynep adındaki kız ise yâd’dır –yani yabancıdır-.
Koşmalar, kısa şiirlerden ibarettir. Bu şiirler “Tevhid” adlı şiir ile başlar. Bu şiirde şair İslamiyet ile Türkçülüğü birleştirir. Nihal Atsız’dan farklı olarak, Ziya Gökalp’te İslam taraftarlığı görülür. Onun milliyetçiliğinde İslam, Türklerin ayrılmaz bir parçası konumundadır. Bu bölümde ayrıca cihat anlayışından da bahsedilir. Diğer konular ise intikam, öze dönüş, Turan ülküsü ve savaşa çağrıdır.
Destanlar da, tıpkı diğer şiirlerdeki gibi, Turan ve öze dönüş gibi konuları işler. “Altın Destan” adlı şiirde uyuyan Türklük eleştirilir ve Türklerin 20. yüzyıldaki acıklı hali anlatılır. Bu bölümde ayrıca Ergenekon destanının modern bir versiyonu da mevcuttur.
Kitaba ismini veren “Kızılelma” şiiri, “Masallar” bölümünde bulunur. “Kızılelma” şiirinde Ziya Gökalp, Ay Hanım adlı bir Türk sevdalısının Turan ülkesinde mektepler açarak insan yetiştirmek ülküsünden bahseder. Ay Hanım Paris’te tahsil görür ve eğitimini bitirince Bakü’ye dönüp biri erkeklere diğeri de kızlara mahsus olmak üzere İstikbâl Beşiği adı altında iki mektep açar. Ona göre Batı’yı bilmek yetmemekte, Doğu’yu da öğrenmek gerekmektedir. Ayrıca Ay Hanım, İslâm’ın ruhunu da anlamaya çalışan bir aydındır.
Ay Hanım halkı bahçe, aydınları ise bahçıvan olarak görür. Bu anlayış doğrultusunda toplum mimarlığına yönelir. Söz konusu düşünce, Ziya Gökalp’in, bir aydın olarak, Türk toplumuna karşı takındığı sosyolojik tavır hakkında bize ipucu verir.
“Kızılelma” şiirinde anlatılan hikayeye göre; bir gün Ay Hanım, Bahadır Ağa ile birlikte Turan’da bir at gezintisine çıkar. Bu gezinti esnasında gözleri boşluğa bakan, beti benzi atmış sarı saçlı bir genç görürler. Bu genç, İstanbullu ressam Turgut’tur. Ay Hanım, Turgut’un haline çok üzülür. Onun aşk hastalığından dolayı vatana hizmet edemediğini düşünür. Ardından, düşüncesinde vatan sevgisini beşeri aşkın ötesine geçirir. Gezintinin ertesi günü, Ay Hanım, Molla Sadeddin’den ders alırken Turgut gelir. Bir rüya görmüştür ve bu rüyasını Molla’ya anlatmak istemektedir. Molla, Turgut’u kabul eder ve Ay Hanım odadan çıkar. Turgut, evvelsi gün yürürken önüne iki yol çıktığını ve bir ak sakallı çiftçiye bu yolların nereye gittiğini sorduğunu anlatır. Çiftçi Turgut’u “Kızılelma’ya!” diyerek anıtlamıştır. Ardından Turgut, yolu takip eder. Yolun bir yerinde uykuya dalar ve bir peri görür. Turgut “Burası neresi ve sen kimsin?” diye periye sorar. Peri “Burası Kızılelma’dır, ben de perisiyim.” diye yanıtlar. Sonra Turgut rüyadan uyanır. Bu rüyadan sonra Turgut, Kızılelma’yı aramaya karar verir. Molla’ya da bunun için gelmiştir.
Molla Sadreddin, Turgut’a Kızılelma’yı Türklerin istilâ etmek istediği ismi olan ve cismi olmayan ülke olarak tanıtır. Kızılelma bir idealdir; bütün dünyayı fethetmenin hayalidir. O, “zemîni mefkûre, seması hayâl” olan bir ülkedir (s. 31). Bu masal ülkesinin gerçek olarak ortaya çıkması, Türklerin taklitten vazgeçmesi ile mümkündür. Türk tarihi boyunca medeniyetimiz her zaman başka milletleri taklit etmiştir. Dinimiz, dilimiz ve kültürümüzü Arap, Acem, Hint, Frenk ve Çinlilere uydurmuşuz. Türklerin kılıcı ve kalemi hep başka milletleri yüceltmiştir. Pek çok ülke fethetsek de manen onlar tarafından fethedilmişiz. İşte Kızılelma; bu parçalanmışlıktan ve taklitçilikten kurtulmak ve milli düşünceye, milli irfana, milli dirliğe ulaşmaktır.
Turgut, Molla’nın sözlerinden şifa bulmayıp vah çeker. Bunu duyan Ay Hanım Kızılelma’nın var olmadığını ama Turan ülkesi için gerekli olduğunu düşünür. Sonra, bu ülküyü gerçekleştirmek için faaliyete girişir. Vatanseverleri toplayıp İsviçre’de bir Türk köyü veya şehri kurmayı ve orada Turan’a akacak bir nehir var etmeyi teklif eder. Bu köyde yetişenler, Turan’a dağılıp bütün Türkleri taklitsiz bir hayat yaşama konusunda eğiteceklerdir. Bu şehre Kızılelma ismi konulacaktır.
Ay Hanım ütopik bir Kızılelma şehri kurma planları yaparken Turgut köy köy gezmeye ve Kızılelma’yı aramaya devam etmektedir. Bir gün bir köyde Kızılelma şehrinin ilanına rastlar ve baştan ayağa titrer. Bu ilanda, Kızılelma’ya gidecek bir kafileden bahsedilmektedir. Turgut da bu kafileye katılır ve Kızılelma’ya varır.
Turgut Kızılelma’da Tomris adındaki bir kız görür ve onun evvelce rüyada gördüğü peri olduğunu sanır. Halbuki Turgut’un Tomris’e baktığında gördüğü yüz, Ay Hanım’ın yüzüdür. Ay Hanım durumun farkındadır; fakat sabırlı olmayı tercih eder. Bir gün Turgut, Tomris’in Ertuğrul ile evleneceğini duyar ve bir mağaraya kaçarak intihar etmek ister. Ay Hanım, Turgut’un intihar edeceği sırada onun önüne çıkar. Turgut gerçeği anlar ve rüyasında gördüğü o perinin Ay Hanım olduğunu hisseder. Turgut’un aşkı karşılıksız değildir; Ay Hanım da Turgut’u sevmektedir. Ay Hanım ile Turgut’un düğünü, Tomris ile Ertuğrul’un düğününden hemen sonra yapılır. Böylece Kızılelma, bir cennet bahçesine dönüşür.
Bu kitaptaki şiirler sanatsal olarak oldukça zayıf olmakla beraber, bir dönemin ruhunu anlatma açısından eşsiz eserlerdendir. Zaten yazar, bir dava adamıdır ve onun önemsediği tek şey ülküdüdür. Dolayısıyla bu kitapta yer alan şiirler, bir edebî eserden ziyade bir manifesto gibi okunmalıdır.