Habeş haremağası olan Süleyman üzerinden dile getirilen eserde Osmanlı Devleti dönemindeki güç, iktidar, nefret ve bağlılık gibi temalara değinilmektedir. Daha çocuk yaşta hadım edilerek Osmanlı sarayına haremağası olarak getirilen Süleyman ömrünün neredeyse tamamını sarayın duvarları içerisinde haneden üyeleriyle ve haremdeki kadınlarla geçirmiştir. Bu dönemde öyle şeylere tanıklık etmiştir ki adeta sarayın kara kutusudur. Kitapta karakterlerin ismi dile getirilmese de tarihsel açıdan ve verilen detaylardan 4. Murat, Kösem Sultan ve Padişah İbrahim döneminin anlatıldığı görülmektedir.
Zenci harem ağasının adeta taptığı efendisi çeşitli entrikalara kurban giderek sarayın içerisine inşa edilen ve kapısı demir örülerek mühürlenen bir çeşit mezara yaşarken hapsedilmiştir. Yerine ise daha küçücük oğlu getirilerek padişah yapılmıştır. Harem ağası durumu sindiremeyip efendisini kurtarmanın yollarını aramaktadır. Duruma çok üzülmesi beklenen valide sultan ile işbirliği yapmak için odasına gittiğinde oğlunu canlı canlı mezara hapsettiren kişilerin içinde hatta belki başı çekenin de bizzat valide sultan olduğunu görüp sarsılmıştır. Şimdi efendisinin durumu daha vahim gelmektedir. Zenci biraz düşündüğünde valide sultanın güç kaybetme korkusu ile biricik oğlunu o mezara soktuğunu anlamıştır. Efendisi daha çocuk yaşta kardeşlerinin boğazlanarak öldürüldüğünü görmüş tam sıra kendisine geldiğinde annesi onu cellatların elinden kurtarmıştır. Padişah abisinden ömrü boyu korkan zavallı çocuk her an boynuna geçecek bir urgan varmış gibi aklını kaybetmiştir. Gençliğinde de çeşitli hezeyanlar geçirmiş hatta abisi ölüp tahta çıkması gerektiğinde abisinin ölüsünü görene kadar tahta çıkmaya ikna olmamıştır. Böyle ölüm korkusu ile ömrünü geçirmiş biri gücü eline geçirdiğinde ölüm makinesi haline gelmiş ve nice başları boyunlarından ayırmıştır.
Dayanılmaz güzellikteki kadınlarla dolu harem yeni padişaha yetmemiş farklı arayışlara girmiştir. Cihanın en şişman kadını arayışına girilmiş ve yerinden bile kıpırdayamayacak kadar kilolu bu kadın padişahın haremine dahil edilmiştir. O günden beri padişahın aklı fikri bu kadın olmuştur.
Şimdi ise sarayın içinde inşa edilen canlı mezarda padişah tekrar ölüm korkuları ile titreyip hezeyanlar geçirmektedir. Harem ağası sık sık padişahın yanına giderek ona umut vermeye çalışmakta ve güçlü kalmasına yardım etmektedir. Tabi ki gerçekleri söylemeye cesareti yoktur. Zaten akıl sağlığı pamuk ipliğine bağlı bu padişah gün geçtikçe kötüleşmektedir. Her akşam Süleyman’ı beklemekte ve kendisine hikayeler anlatmasını istemektedir. Süleyman ise bir zamanlar rüzgarından bile korktuğu efendisinin şimdi bir zavallıya dönüşmesine şaşırmaktadır. Padişah hapiste kurtarılmayı bekleyerken küçük yaştaki oğlu tahta geçmiş ve yeni padişah olarak ilan edilmiştir. Valide sultan bu küçük çocuğun sünneti sırasında onun da canını alıp gücü elinde tutmaya çalışsa da başarılı olamamıştır.
Habeş Ağa, tahttan indirilen padişahın yanına gittiği günlerden birinde ona gerçekleri anlatmıştır. Bir çocuk gibi hıçkırıklara boğulan eski padişah şimdi Habeş Ağa’dan yardım beklemektedir. Gece düşünüp taşınan Habeş Ağa bir plan kurar. Plana göre padişahın bütün oğullları zehirlenerek öldürülürse taht boş kalacak ve eski padişah indirildiği tahta tekrar oturtulmak zorunda kalacaktır. Habeş Ağa planı efendisine anlatır fakat hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşır. Çocuklarının öldürülmesine asla razı gelmeyen padişah öldürülen bir çocuğun suretinin dünyanın en acı verici sureti olduğunu ve asla evlat katili olmayacağını söyler. Habeş Ağa’nın gözünde bir zavallıya dönüşmüş olan efendisi bu cümleleriyle tekrar yücelir. Oğullarını korumak uğruna canını feda eden bu adama saygısı artar. Halktan gelen ayaklanma söylemleri saraydakileri korkutur ve hapsedilen padişahın katline karar verilir. Büyük gün gelir ve örülen duvarlar yıkılır. Harem ağası büyük bir merakla padişahın odadan çıkmasını beklemektedir. Padişah canlı canlı gömüldüğü o mezardan mağrur bir ifade ve cancanlı bir beden ile çıkar. Kendisinin canını almayı bekleyen cellatlara hiç direnmez ve sanki yıllardır bu anı beklermiş gibi canını teslim eder.
İktidar ve bağlılık ilişkilerinin ele alındığı bu eser dünyanın en iyi yüz kitabı listesinde bulunmaktadır. Bizler için büyük bir gurur olmakla birlikte kitabı okuyunca da bu listeye girmeyi ne kadar çok hak ettiğini görüyoruz. Körü körü bağlılık ile gelen kamaşmanın karşındaki kişinin insani yönlerini gördükçe zayıflaması üzerine psikolojik tahlillere yer verilmiştir. Engereğin gözü ile metaforlaştırılan güç ve güce yönelik algılar eserin ana temasıdır. Konusu gereği tarihi bir roman olarak algılansa da Zülfü Livaneli’nin de sık sık belirttiği gibi Osmanlı romanda sadece dekor olarak kullanılmıştır. Gerçeklere büyük oranda bağlı olmasına rağmen kurgusal olarak hikayede değişiklikler yapılması da kanıtıdır. Büyülü bir okuma deneyimi sunduğu için bu kitabı ne kadar övsem az. Herkese yürekten tavsiye ederim.