Başkarakterimiz Pedro kendi halinde yaşayan bir ressamdır. Hayatının büyük bir bölümünü sadece resimlerle ilgilenerek geçirmiş ve atölyesi dışında yaptığı tek şey sevdiği parka gitmektir. Atölyenin sahibi her zaman ona çok güvenmekte ilerde ünlü olacağını düşündüğü için çizimlerinin hepsini kira karşılığında kabul etmektedir. Ama atölye sahibinin aksine Pedro son zamanlarda giderek ilhamını kaybetmiş durumdadır ve sık sık cumhuriyet alanına gider olmuştur. Yine sıradan bir günde parkta otururken yanına çekik gözlü geleneksel Japon kıyafetleri giyen biri oturur ve onunla sohbete başlar. Ardından Pedroya bir Japon sarayından bahseder ve ona sarayı gösterir. Saray garip bir şekilde önünde belirmiştir. Aniden adam kaybolur ve karakterimiz saraya doğru ilerler işte hikâyemiz burada başlar. Pedro saraya doğru ilerlerken koşuşturan bir çocuk sesi duymaya başlar. Ve arkasından bağıran bir adam vardır. Çocuk Pedro’nun elini tutar ve onu uzun zamandır beklediğinden bahseder. Pedro şaşırmakla birlikte nasıl onun hakkında her şeyi bildiğini merak eder. Çocuğun ismi Tetsuo ve arkasından koşan adam ise onun öğretmeni Kankujidir . Çocuk Pedro’ya sarayı gezdirmek ister ama çok halsiz ve rahatsız görünüyordur. Öğretmeni buna ilk başta izin vermese de çocuğun ısrarları üzerine ona birkaç yer göstermesine izin verir. Sarayın büyüklüğü Pedroyu büyülemiştir. Sarayın girişinde kocaman iki kaplan heykeli vardır ve yanında da güzel bir göl. Tabii ki göl ve sarayı birbirine bağlayan köprüyü unutmamak gerekir. Bu kısa gezintiden sonra Kankuji onları dinlenmeleri için çağırır. Saraya girdiğinde onlar için hazırlanmış yemek masası vardır. Güzelce karnını doyurduktan sonra Tetsuo onunla beraber gelmesini ister. Çocuğa odasına kadar eşlik eder. Çocuğun oyuncakları Pedroyu bile büyülemiştir. Küçük prensin ne kadar şanslı olduğunu düşünür durur. Tam o sırada çocuk iyice gücünü kaybetmiş durumdadır ve öğretmeninin verdiği ilaçtan sonra uykunun kollarına kendini bırakır. Kankuji, Pedro ile konuşmak ister. Pedro’ya prensin “mavi hastalık” aslı bir hastalığa yakalandığını ve uzun zamandır ilk defa ilgisini çeken birinin genç ressam olduğundan bahseder. Bu yüzden ondan saraya hep gelmesini rica eder. Pedro bu teklifi kabul eder ve her gün sarayı ziyaret etmeye başlar.
Pedro için artık bu ziyaretler hayatının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Buraya gelip prensle vakit geçirmeye bayılıyordur. Her gün sarayın başka bir tarafını görüyor ve Prens ona adeta ilham oluyordur. Bununla birlikte saraya gitmediği zamanlarda ise atölyesine gidiyor, gördüğü herkesi ve her şeyi resmediyordur. Bu durum Pedro’nun arkadaşının da ilgisini çeker ve ona resimlerini çok beğendiğini ve bir sergi açmasını söyler. Aynı zamanda Pedro’nun ilham kaynağını da çok merak etmiştir. Pedro ise arkadaşına saraydan ve küçük prens Tetsuo’dan bahsetmiş ama arkadaşı ona inanmamakla birlikte delirdiğini bile düşünmeye başlamıştır.
Ertesi gün yine saraya giden Pedro küçük prens ile sarayı keşfetmeye devam eder. En sonun ilk geldiği günden beri ilgisini çeken sarayın girişindeki kaplanları sorar. Küçük prens kaplanların hikâyesinden ona bahsederken iki kaplan da bir anda canlanır. Genç ressamın üzerine doğru gelirler. Çok korkan Pedro prense bunu yapmamasını söyler fakat Tetsou ona korkmaması gerektiğini söyleyerek kaplanları tekrar eski yerlerine gönderir. Kısa bir süre sonra kaplanların babası sağ iken bu sarayda yaşadığını ve biri tarafından öldürüldükten sonra babasının onların anısına bu heykelleri diktirdiğini söyler. Prens bu hikayeden bahsederken aniden kötüleşir ve Pedro, Kankuji’nin yardımı ile Tetsuoyu odasına taşır. Kısa süre geçtikten sonra gencin korktuğu başına gelir ve zavallı Tetsuo orada vefat eder. Ardından Kankuji kurallara aykırı olduğunu söyleyerek Pedroyu saraydan çıkartır. Parka dönen genç ressam bir süre sonra geri dönmek ister. Fakat her şey için çok geçtir. Çünkü arkasını döndüğünde sarayın alev aldığını görür. Tüm bu yaşananların ardından Pedro kendini hastane odasında bulur. Birkaç gün yarı baygın geçirdikten sonra rüyasında son kez küçük prensi görür.
DEĞERLENDİRME:
Japon sarayı yazarın ilk okuduğum kitabı değil. İlk olarak herkes gibi ben de Şeker portakalını okumuştum.. Bu sebeple şeker portakalına benzer bir yazım tarzı bekliyordum fakat kitabı okumaya başladığım an tamamen farklı dünyalar olduğunun farkına vardım. Genel olarak benim için ne kadar kolay okunan, sakin ilerleye bir kitap olsa da çok etkileyici bulamadım. Bunların haricinde çocuk kitabı olarak bilinmesine ve anılmasına rağmen, ben kendi fikrimce öyle olduğunu düşünmüyorum. Bir çocuk için karamasal ve karışık bulduğumu ifade etmeliyim.
Yazan: Suheda Andıç
Japon Sarayı Soruları ve Cevapları
Japon Sarayı kimin eseri?
Jose Mauro De Vasconcelos
Japon Sarayı türü nedir?
Çocuk Kitapları
Japon Sarayı kaç sayfa?
102
Japon Sarayı Yorumları
editöre katılmıyorum çok daha iyi bir kitap
06-11-2022 17:51
bende beğenmedim diğer kitapları gibi değil konusu ilgi çekici değil zoraki okuyup bitirdim