Nininha, yeni yeşeren bir fidandı. Tüm akrabaları yanlarında bulunan koskoca ağaçlar olmuşlardı. O da bir an önce onlar gibi olmak istiyordu. Dedesi vardı kendisine çok yakın bir yerde. Teyzesi vardı. Bunlar çok iyi insanlardı. Bir de aksi mi aksi başka bir ağaç daha vardı. Bu ağacın türü kesilip, kendisinden bir şeyler üretilmesini gerektirirdi. Kesilme zamanı gelmiş olmasına rağmen Kızılderililer onu bir türlü keşfetmiyor, kesmiyor, kesilmedikçe de siniri günbegün artıyordu. O da bir kayık olmak nehire kavuşmak istiyordu. Sahibini sevmek onunla gezmek hayaliyle günlerini geçiriyordu. Günler günleri aylar ayları kovaladı. Böylece 3 yıl geçti aradan. Bizim küçük Nininha büyüyüp koca ağaç haline geldi. Bu sırada dedesi iyice yaşlanmış ölmeyi bekliyordu. Aksi ağaç hala kesilmemiş, bu kış geçtikten sonra kesilmeyi umuyordu. Ama bu kış bir şey vardı ki herkes Nininha için endişelenmesini sağlıyordu. Bu kış çok fazla yağmur bekleniyordu. Bu herkes için iyi olsa da Nininha nehrin çok yakınında bulunuyordu. Çok yağmur yağarsa nehir taşar, Nininha 'yı da alır götürürdü yanında. Bir gün korkulan başa geldi. Gece öyle bir fırtına koptu ki, tüm ağaçlar sarsıldı. Önce Nininha 'nın dedesi ardından ise Nininha 'nın kendisi vefat etti.
O kış çıktıktan sonra kesilmeyi isteyen ağaç keşfedilerek kesildi. Bir kayığa dönüştürüldü. O kayık ise köyden bir beyaza satıldı. Bu beyazın adı Ze Oroco idi. Ze Oroco'ya Nininha'nın hikayesini o ağaç anlatmıştı. Kayık olduktan sonra adını Rosinha koydu Ze Oroco. Rosinha ile çok iyi anlaşmışlardı. Birbirlerine sürekli hikayeler anlatır, gezer, tozar zamanlarını bu şekilde geçirirlerdi. Ze Oroco, ağaçların, hayvanların, nesnelerin dilinden anlıyor, insanlardan çok onlarla anlaşıyordu. Her şey böyle güzel ilerlerken bir gün bu kızılderili köyüne bir doktor geldi. Herkesi muayene etti. Ze Oroco, kayıkla sohbet etmesi ile bilindiğinden, tüm köy onu böyle tanıttı doktora. Doktor ise onun aklını kaçırdığını düşündü. Önce dost gibi yaklaştı ona. Sırlarını öğrendi. Rosinha ile nasıl konuştuğunu göstermesini istedi. Ardından ise onu alarak deli Hastanesi'ne yatırdı. Söz vermişti oysa Ze Oroco 'ya kötülük etmeyeceklerdi. Asla kötü muamele görmeyecekti. Ancak o hastanede asla iyilik görmüyor sürekli şiddet görüyordu Ze Oroco. Bu durumdan hiç memnun değildi.
Deli olmadığını söyleyince onu alıp hücreye kapatıyorlar, tazyikli su vererek canını yakıyorlardı. Ondan sonra deli olduğunu kabullendi. Sürekli aynı cümleyi tekrar ettiriyorlardı. " AĞAÇLAR AĞAÇTIR" onların dost olmadığına inandırmaya çalıştılar. Günler günleri kovalıyor, ama zaman Ze Oroco için geçmek bilmiyordu. Çok önceden eşi ve çocuklarını kaybettiği yetmemiş gibi bir de kayığını, ağaçlarını, nehrini almışlardı ellerinden. Büsbütün kimsesiz kalmıştı artık. Tam 3 yıl kaldı orada. 3 yılın sonunda orman tanrısı ile konuştu. iyileşeceğine söz verdi tanrı. Ardından bir kriz geçirdi. Kriz odasında bir işaret istedi tanrıdan. Geri uyandığı zaman bir güvercin gördü. Bundan sonra iyileşmeye başladı. 3 yılın sonunda çıkabildi oradan. Ardından bir doktor gözetiminde ise girdi. İyice iyileştiğinden emin olunduktan sonra kendi şehrine dönebildi. Rosinha 'yı buldu. Ona verdiği sözü tutarak onu yaktı. Kendisine de yeni bir at aldı. Onunla gezecekti. Yalnız tek sorun artık at ile de sohbet ediyordu. Atının adı da Rosinha 'ydı.
Değerlendirme: Akıcı dili ile bir çırpıda okunuyor. Çok güzel bir kurgusu var. Şeker Portakalı serisinden sonra en sevdiğim kitabı oldu diyebilirim. Kimsesizliği, insanlardan kaçıp, nesnelere sığınmayı, cansız varlıkların çok daha iyi dost oluşunu çok iyi yansıtıyor. Rosinha ile ayrılıklarını, hastanede yaşadıklarını birebir hissettirdi yazar. Harika bir eser.