“Annabel Lee”, Edgar Allan Poe’ye ait bir şiir kitabıdır ve içerisinde kırk bir şiir barındırır.
Kitaba ismini veren “Annabel Lee” şiiri, bir çocukluk aşkı hakkındadır. Hazin bir aşk öyküsüdür bu. Edgar Allan Poe’nin ölümünden sonra yayınlanan bu şiirin hangi kadın için yazıldığı ise belli değildir. “Yıllar önceydi, yıllar yıllar önce” mısrasıyla başlayan şiir, okuyucuyu bir deniz kıyısındaki masalsı bir diyara götürür. Orada Annabel Lee isminde bir genç kız yaşar. Şair daha çocuktur ve Annabel Lee’ye aşık olmuştur. Bu aşk karşılıksız değildir; Annabel Lee de şaire aşıktır ve onun olmaktan, şairi sevmekten başka bir şey düşünmez. Bu öyle bir sevdadır ki gökteki melekler bile bu âşıkları kıskanır. Ne yazık ki bu aşk çok uzun sürmeyecektir. Günün birinde soğuk bir rüzgâr eser ve Annabel Lee donarak can verir. Hanedan ailesine mensup olan Annabel Lee’yi soylular alırlar ve bir mezara koyarlar. Şair derin bir üzüntüdedir. Suçu, aşklarını kıskanan gökteki meleklere atar. Annabel Lee ölmüş olsa da, onun aşkını hiç kimse şairden çalamaz; ne gökteki melekler, ne yaşça büyük insanlar, ne de deniz dibi cinleri. Şair, Annabel Lee’ye âşık kalmaya devam eder. Düşlerinde onu görür ve geceler boyu Annabel Lee’nin mezarı başında uzanarak yıldızları izler.
“Fatih Kurtçuk” ise, konusu çılgınlık, günah ve dehşet olan bir tiyatro oyunu hakkındadır. Bu oyunda Tanrılar ve melekler vardır. İnsanlar, Tanrı maskeleri giymiş vaziyettedir ve kendilerini Tanrı zannederler. Fakat ölümü simgeleyen kırmızı kurtçuk, dişlerini insanların kanına geçirmiştir ve bu tiyatro oyununun tek galibi fatih kurtçuktur.
“Perili Saray” şiiri, Düşünce Han adlı birinin sarayı hakkındadır. Bu saray, insanın hayallerle dolu ruhunu sembolize etmektedir.
“Gelin Balad’ı” şiiri, sevgilisi bir savaşta ölmüş ve şimdi bir lord ile evlenmek üzere olan bir kadın hakkındadır. Bu kadın, lord konuşmaya başladığında birden heyecanlanır; çünkü lordun sesini savaşta ölen sevgilisine benzetmiştir. Birden mutlu olur. Sonra lord ile evlilik andı içer. İnancı sarsılmış ve yüreği kırılmıştır; ama yine de mutludur. Tek korkusu, ölen sevgilisinin, o terk edilmiş olan ölünün, kendisinin lord ile evlenmesi sebebiyle mutsuz olmasıdır.
“Zante Adası’na Sone”de şair, bu adanın kendisine anımsattığı anılardan bahseder. bu anıların kimisi acı kimisi ise tatlıdır. Bu adanın anımsattıkları arasında bir genç kız da vardır. “F…SS. O….D’A” şiirinde şair, sevilmek isteyen birinin, nasılsa öyle olması gerektiğini söyler. Kişinin, olmadığı hiçbir şeye sapmamasını öğütler. Bir kadın için yazıldığı besbelli olan “F….ye” şiirinde ise, bu kadının şairi götürdüğü masalsı, büyülü uzak bir adadan bahsedilir. Tabi ki bu ada, yalnızca düşlerde mevcut bir yerdir.
“Büyük Roma Tiyatrosu” şiirinde, Roma İmparatorluğu’nun ihtişamından ve şimdi o imparatorluktan arda kalan kalıntıların terk edilmişliğinden bahsedilir.
“Lenore” şiiri, genç yaşta ölen saraylı bir kız hakkındadır. Bu kız, Stygian nehrinde boğularak ölmüştür. “Cennetteki’ne” şiiri ise, şairin ölmüş sevgilisine yazılmış bir şiirdir. “O Göl’e” şiirinde şair, çocukluğunda sık sık gittiği göle dair anılarından bahsetmektedir. Bu anılara korku, ölüm, aşk ve yalnızlık duyguları karışmaktadır.
Kitapta yer alan şiirlerde ölüm, mezar ve korku temalarına sıkça rastlanır. Diğer temalar aşk, hatıra, hüzün ve yalnızlıktır. Antik Yunan ve Roma mitolojisine ait Tanrısal varlıklar, cinler ve periler bazen şiirlerde boy gösterir. Bazen de şair, bizi düşlerindeki eşsiz doğaya götürür. Bu mekanlar, çoğunlukla şairin hatıralarında bulunur.