Suphi; görgülü, genç ve yakışıklı bir delikanlıdır. Babası Kadri Efendi oğlunu sağlığında zengin ve namuslu bir tüccarın yanına kâtip olarak yerleştirir ve ondan sonra hayata veda eder. Suphi, annesi Münire Hanım ile yaşamaya devam eder.
Zehra, çocukluk zamanında bile çok kıskanç bir kızdır. Annesinin ölümünden sonra çok kıskanç bir kıza dönüşür. O kadar kıskançtır ki kendisinden iki yıl sonra doğan Bedri’yi boğmaya ve kafasını ezmeye çalışmıştır. Bu hareketleri de babası Şevket’i düşündürür. Şevket Bey sıkıntısını Suphi’ye açar. Suphi, Zehra’ya içten içe acımaktadır. İçinde anlam veremediği bu acı sevgi değil şefkattir. Suphi, bir gün gündelik hesapları yapmak için Şevket Bey’in evine gider. Suphi, o arada Zehra’yı görür. Suphi, bu tesadüfü günlerce düşünür. Bir gün Şevket Bey cebinden bilerek kâğıt düşürür. İçinde kızının resmi de vardır. Suphi de yerden resmi alıp kızı olduğunu anlar ve güzel olduğunu söyler. Bunun üzerine babası güzel ama huysuz der. Suphi, evlenirse mutlu olabilir diye bir öneri ortaya atar. Şevket Bey, Zehra’dan hoşlandığını anlar. Zehra’yı Suphi ile evlendirir. Zehra’nın babası çifti Bulgurluk’ta bir köşke gönderir. Orada vakit geçirirler. Aralarında kıskançlık yoktur. Suphi’nin annesi eski kafalıdır. Oğlu ve gelini için Sırrıcemal azında bir cariye alır. Sırrıcemal, kadın kelimesinin adeta sözlükteki karşılığıdır. Bu kız eve gelince Zehra’nın dingin kıskançlığı tekrar alevlenir. Zehra’nın kıskançlıkları kocasında da etkisini gösterir. Suphi’yi kıskandığı için Sırrıcemal’e ev içinde dirlik vermez. Suphi, bu sebeple Zehra’dan soğumaya başlar. Suphi, Sırrıcemal’e ev tutar. Sırrıcemal hamiledir. Zehra’yı da Şevket Efendi ölünce boşanır. Zehra, Sırrıcemal ve kocasından intikam almak için Ürani adında ahlaksız bir kadın tutar ve Suphi’nin başına bela eder. Ürani, ahlaksız yosmalığıyla ünlü bir kadındır. Ürani, Suphi’ye babasından kalma iş yerini bile unutturur. Suphi de her şeyini Ürani için harcar. Elinde bir şey kalmayan Suphi’yi Ürani bırakır. Bu arada Sırrıcemal çocuğunu düşürür ve intihar eder. Suphi, sokak serserisi haline gelir. Tulumbacılığa başvurur. Bir gün faytonda Ürani ve yeni sevgilisini görür. Onları takip eder ve öldürür. Delil yetersiz olduğundan serbest kalır ve daha sonra sürgün edilir. Zehra da bu arada Muhsin ile evlenir ama anlaşamazlar. Muhsinden olan çocuğu da ölür. Zehra, bu kıskançlıkları yüzünden yalnız kalır. Kendini öldürmek ister ama öldüremez.
Zehra, sokakta bir kalabalık görür ve yaklaşır. Birinin öldüğünü duyar ve Münire Hanım’ın öldüğünü görür. Bu olanların tüm suçlusu olarak kendini görür ve vicdan azabı çeker. Kısa bir süre sonra ölür.
DEĞERLENDİRME
Nabızade Nazım’ın ilk psikolojik roman denemesi ve natüralist romanı sayılan bu eser kıskançlık psikolojisi üzerinde duruyor. Kahramanları canlıdır. Olayların psikolojik tahlilleri kahramanlar üzerinde doğal şekilde gözlemlenmektedir. Bir genç kızın kıskançlık yüzünden hayatının nasıl berbat olduğunu romanda baştan sona gözlemlemekteyiz. Eserde roller değişerek farklı kişilerin yaşadığı ortak duygu; kıskançlık üzerinde durmuştur. Zehra, Kocasını Sırrıcemal’den kıskanırken Zehra’nın kocası Suphi de Ürani’yi diğer erkeklerden kıskanır. Zehra’nın kıskançlığı doğuştan gelir. Diğer kahramanların kıskançlığı doğaldır. Tanzimat ikinci dönem eserlerinden sayılan bu roman edebiyatımızda ilkler olarak mahiyetli bir eser olduğundan okunmaya ve incelenmeye değer buluyorum.
roman güzel ama biraz abartılı buldum kıskançlık konusunu işlemiş ama kıskançlığın da bir sınırı vardır diye düşünüyorum yazar zehra karakterinde biraz uç noktalara çıkmış okurken sürekli kıskançlık insanın bu kadar ileri gitmesine neden olabilir mi diye kendime sorup durdum o beni romandan biraz soğuttu ama konusu güzeldi