‘’Âdem’in hikâyesini hatırlayan herkes, her şey kendi başından geçmiş gibi olur, kendi hikâyesini okur…’’ der yazar Nazan Bekiroğlu. Yaratılmışların ilk insanı Hz. Âdem, bize vaat edilen Cennet, büyük saptırıcı şeytan, Âdem ile birlikte Dünya’ya düşen Hz. Havva, büyük aşkları, evlatları, dünya sınavı…
La Sonsuzluk Hecesi; güçlü kalemi ve müthiş kurgusu ile düşündürürken yüreklere dokunacak bir hikâyeden oluşuyor.
La Sonsuzluk Hecesi kitabının birinci bölümü olan Cennet günlerinden başlar kitap. Ahenk, düzen, yaratılış kusursuzdu. Âlemlerin Varedicisi, hata yapmayan, kabahat işlemeye meyli, muhalefet edecek hilkati olmayan, masum kılınmış meleklerinin kusursuz tapıncıyla yetinmedi. Hür iradesi ile kendini bilecek, bilgisiyle kulluk edecek insanı yarattı. Topraktan bir bedendi, biçimlenmiş olsa da insan denemezdi. Bu yüzden Âlemlerin Rabbi; nefesinden nefes, suretinden suret, ruhundan ruh kattı. Kötülük yoktu Âdem’in mayasında, özünde temizdi iyiydi. Lâkin dünya sınav yeriydi. İyiliği, merhameti sınırsız olan; hamuruna kötülük koymadı ama kötülüğü taşıyabilecek bir kıvam ekledi. Sonra bu kıvama biraz kararsızlık, unutkanlık epeyce de sabırsızlık ilave etti.
Yaratıcı yaratacağının nasıl olacağını zaten biliyordu ama öyle güzeldi ki Âdem, bu güzellikten arş-ı âlâ bile titredi. Cennette yeni doğmuş bir bedende çok eski bir ruh gibiydi, sanki hep cennetliydi.
Sonrası emir geldi! ‘’Secde edin.’’ Yani onun üstünlüğünün şeksiz şüphesiz kabul edilmesini buyuruyordu Yaradan. Tüm cennet sakinleri en çokta melekler şaşırmıştı bu duruma, akıl erdiremiyorlardı. Aciz çamur bedenin üstünlüğü ne olabilirdi ki! Çok geçmeden cevabı öğrenip, secdeye geçmişlerdi. Artık Âdem sadece Âdem değil bütün bir insanlığın temsiliydi. Lâkin secdeden kaçan biri vardı, tek bir şey: Alev ateşti. Şeytan işte!
Ne pişman oldu ne vazgeçti ne de af diledi. Lanetlendi! Cennetle arasına koca bir uçurum girdi. Ve en eski düşmanlık hikâyesi böyle başladı. Kıyamete kadar ona mühlet verildi. İş başındaydı artık şeytan. Yaratılmışların en mükemmeli insanı, eline geçirmek, kendisini kendisinde nefse çevirmek yani Yaradan’dan çekip kendine getirebilmek, yoldan çıkarabilmek tek emeliydi.
Ve yalnız kalmasın diye Âdem’e Havva yollandı. Dağların, taşların, kuşların, nehirlerin bile güzelliğine hayran kaldığı Cennet Kadını. Sonunda Aşk geldi öylece aralarına girdi ama ayırmadı birleştirdi. Onlar çift olduğunda Âdem yalnızlığın ancak Allah’a mahsus olduğunu anladı. Bundan sonra Havva’sız yapamazdı.
Melekler hayranlıkla ilk insan çiftinin sevgisini izlerken, onların bu halinden kıskançlığıyla yanan, nefretle beslenen şeytan işe koyulmuştu. Yasaklı bir ağaç vardı onlar için ama ilk hamlesi ‘’merak’’ı kalplerine atarak yaklaşmıştı Şeytan. Sonra ‘’vesvese’’ yi saldı. Ve ‘’arzu’’yu uyandırdı içlerinde. Öyle bir uyandırdı ki bir daha hiç uyumadı. Yalan yeminlerle, ebedilik vaadiyle sonunda yasak ağacın yasak meyvesini tattırdı onlara…
Bütün Cennet dehşet içindeydi artık, onlarsa büyük utanç içinde. Kendi kıyametlerinin koptuğunu anladılar ya artık çok geçti, geri dönseler bile hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Kazazedeydi Âdem ama asıl acısı Rabbinin rızasını kaybettiği içindi. Affın kapısına, tevbenin mısrasına sığındılar. Affetmeyi çok seven Allah affetti.
Fakat her şey bundan sonra başlayacaktı. Cennetten çıkarıldılar. ‘’İnin,’’ emri geldi. ‘’Düşman olarak yaşayın ve dünyada bir süre kalın.’’ Böylece Âdem ve Havva’dan çıktı iki özneli hikâye, bütün insanların hikâyesi oldu.
Üç şey seçmişlerdi cennetten çıkarmak için: Kelimeler, Aşk, Annelik duygusu. Kelimeleri Âdem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak Havva’ya kaldı ama aşk çok ağırdı.
Cennet sürgünleri kendilerini dünya yolcusu olarak buldu. Serendip; beklenmedik şeylerin ülkesindeydiler. Ne yazık ki dünyada cennetten zuhur eden çok şey olsa da Dünya Cennet değildi! Her akşam korkuyla uyudu Âdem, her sabah telaşla uyandı. Acizdi, yapayalnızdı. Yıllarca Havva’yı aradı. Bıkmadan usanmadan, kalbi hiç sapmadan bekledi ve Havva geldi…
Cennet’ten Havva’ya hediye gönderildi. Canına can katıldı. Âdem baba, Havva anne oldu. Habil ve Kabil adında oğulları oldu ve bir zaman sonra bela onları buldu.
Şeytan defterini kapatmamıştı ve kurban olarak kendine Kabil’i seçti. Kardeşi Habil’in katili olacak Kabil’i.
Bir yerde her şeyiyle Rabb’e teslim olan Habil vardı bir yandan kibriyle inkârcı Kabil. Kahroluyordu Havva ve Âdem ama ne deseler ne yapsalar öfkesi günden güne büyüyen oğullarını durduramıyorlardı, durmadı da. Kabil şeytana yenik düştü, kalbi mühürlenmişti, kaderin en sert taşıyla, kendi elleriyle yok etti kardeşini… Neden sonra kalbi acıdı Kabil’in, gözleri gördü, kulakları duydu da iş işten geçmişti…
Ancak bir peygamber kalbinin taşıyabileceği şefkate sahip olan Hz. Âdem, sanki hiç bu dünyadan geçmemiş gibi gözlerini yumarken hayata razıydı:
‘’Kaderimden razıyım. Cennet sürgününden razıyım… Dünya çilesinden razı. Rabbinden Rabbi ondan razı…’’
Yazan: Pınar Çağlayan
La Sonsuzluk Hecesi Soruları ve Cevapları
La Sonsuzluk Hecesi kimin eseri?
Nazan Bekiroğlu
La Sonsuzluk Hecesi türü nedir?
Yerli Romanlar
La Sonsuzluk Hecesi kaç sayfa?
384
La Sonsuzluk Hecesi Yorumları
mükemmel bir kitap nar ağacından sonra nazan hanımın en güzel kitabı
17-02-2017 20:07
çok güzel bir kitaptı çok beğendim
28-02-2017 19:42
lâ sonsuzluk hecesi bir romandan ziyade uzun bir şiire benziyor. ilk başlarda okumak zor gibi gelse de kitabın ritmine alıştıktan sonra adeta su gibi akıp gidiyor. edebi yönü epey kuvvetli olan kitap konusu itibariyle de epey dikkat çekiyor. hassas bir konunun küçücük bir hece etrafında şekillenmesi olarak adlandırılabilecek olan kitap zarif anlatımıyla okuru derinden etkiliyor.