Roman, Necat adında küçük bir çocuğun gözünden anlatılıyor. Necat, yoksul ama onurlu bir ailenin çocuğudur. Romanın başkahramanı Necat, küçük yaşta büyük sorumluluklarla karşı karşıya kalan bir çocuk olarak karşımıza çıkar. İlkokulu bitirdikten sonra okumak yerine çalışması gereken Necat, Zonguldak’a giderek işçi hayatına atılır. 11 yaşındaki bir çocuğun ağır sorumluluklar altına girmesi, romanın en dokunaklı yönlerinden biridir. Boyacı çırağı olarak başladığı bu zorlu yolda, eline geçen her fırsatta kitaplara yönelir. Yorgun argın geçen bir günün ardından bile okumaktan vazgeçmez. Bu yönüyle Necat, sadece bir karakter değil, aynı zamanda toplumda mücadele eden binlerce çocuğun simgesidir.
Yoksulluk içinde büyür ama hayallerinden ve öğrenme arzusundan vazgeçmez. Çalışmak zorunda kalsa bile kitaplara olan tutkusu onun en belirgin özelliğidir. Dirençli, azimli ve gururludur. Hayat ona hep zorluklar sunsa da o mücadeleyi bırakmaz. Necat karakteri, aynı zamanda yoksul ama umutlu çocukların ve gençlerin sesi gibidir. Onun yaşadığı dönüşüm, sadece mesleki bir başarı değil, aynı zamanda bir kişilik inşasıdır. Sessiz, içine kapanık bir çocukken; kararlı, güçlü ve topluma faydalı bir bireye dönüşür.
Babası hastadır ve ailesi kalabalıktır. Bu yüzden Necat, çok küçük yaşta hayatın sorumluluğunu omuzlarında hissetmeye başlar. İlkokulu bitirir ama eğitimine devam edemez çünkü ailesine maddi destek vermesi gerekir. Daha çocuk yaşta, çalışmak için Zonguldak’a gönderilir.
Zonguldak’ta bir boya atölyesinde çırak olarak işe başlar. Hem işin ağırlığı hem de yaşadığı özlem, onu çok zorlar. Ancak içindeki öğrenme isteği hiç sönmez. Her fırsatta kitaplara sarılır, hem kendini geliştirir hem de çevresindekilere örnek olmaya başlar. Hayatın zor şartlarına rağmen pes etmez. Hem çalışır, hem dışarıdan eğitimine devam eder.
Yıllar içinde Necat birçok zorlukla karşılaşır. İş yerinde hor görülür, çocuk yaşta büyük sorumluluklar taşır, ama azmiyle her seferinde ayağa kalkar. Bir yandan annesinin desteğini, diğer yandan babasının yokluğunu derinden hisseder. Göç ettiği şehirde yabancılık çeker, yalnızlıkla boğuşur ama içindeki umut hep diri kalır. Kitap boyunca Necat’ın gelişimini adım adım takip ederiz. Sadece ekonomik sıkıntılarla değil, çevresinin küçümseyen tavırlarıyla da mücadele eder. Fakat o, hem kendine hem de başkalarına, şartlar ne kadar kötü olursa olsun insanın kendini geliştirebileceğini kanıtlar.
Eğitimine dışarıdan devam eden Necat, zamanla mühendisliğe kadar yükselir. Bu başarı bir tesadüf değil, sabırla örülmüş bir emeğin sonucudur. Gündüzleri işte, geceleri okulda geçen bu yıllar boyunca Necat büyük bir azim gösterir. Zamanla boya işçiliğinden daha iyi işlere geçer. Çocuk yaşta köyden çıkıp, büyük bir şehirde çalışan bu azimli çocuk, sonunda kendi emeğiyle ayakta duran, toplumda saygı gören bir birey haline gelir.
Teknik okuldan mezun olduktan sonra, eğitimini sürdürerek inşaat mühendisi olur. Hayatı boyunca kimseye boyun eğmez, dürüstlükten ödün vermez. Kendisine ait bir evin hayaliyle kurduğu kooperatifte bile, müteahhitin eksik malzeme kullandığını fark ettiğinde rüşveti reddeder, güvenliği ve hakkı savunur.
Romanın sonunda Necat artık sadece ailesine değil, içinde yaşadığı topluma da faydalı bir birey olmuştur. Kumdan yani en zor şartlardan başlayıp betona yani sağlam, kalıcı bir geleceğe ulaşan bir hayat inşa etmiştir. Necat’ın hikâyesi, sadece bir meslek edinme süreci değil; aynı zamanda onurunu, emeğini ve kimliğini koruyarak yaşam kurma mücadelesidir. “Kum” çocukluğun, yoksulluğun ve saflığın; “beton” ise modernleşmenin, mücadeleyle kazanılmış emeğin simgesidir.
Değerlendirme
Rıfat Ilgaz’ın “Kumdan Betona” adlı eseri, bir dönemin Türkiye’sini, toplumsal yapısını ve bireylerin bu yapılar içindeki değişim sürecini gözler önüne serer. Kitap, sadece bireylerin değil, bir toplumun da dönüşümünü anlatır; bu dönüşüm, adeta kumdan betona geçiş kadar keskin ve sarsıcıdır. Romanın merkezinde, yoksul, geleneksel değerlerle büyümüş ama zamanla şehirleşmenin ve modern hayatın çelişkileriyle tanışan bireyler vardır. Rıfat Ilgaz, hem anlatıcı hem de gözlemci kimliğiyle, toplumsal gerçekçiliğin güçlü örneklerinden birini sunar.