Tarık Buğra edebiyatımızın realizmi ustaca kaleme alan yazarlarından olmakla beraber karakter analizleri ve gerçekçi konuları ile okuyucuda derin izler bırakır. Karakterleri günlük hayattan, konuları toplumsaldır. Dünyanın En Pis Sokağı kitabını okuduğumda onun ustalığını ve gerçekçiliğini hissettim. Kelimeleri yerinde ve özenle kullanışı, karakterleri tüm detayları ile tahlil edişi okurken beni bir hayli keyiflendirdi. Konusu toplumu ilgilendiren hatta bizzat yaşanan kan davaları ile ilgili olması dikkatimi çekmişti. Ayrıca yazar kesimi de konusuna dahil ederek yanlışlarını eleştirmesi ilgimi çekmiş kitabı elimden bırakmadan okumama sebep olmuştu. Yılmaz karakteri üzerinden anlatmak istediği her şeyi okuyucuya aktarabilmiş olması onun gerçekten de usta olduğunun bir göstergesi.
ÖZET
Hikaye Doktor Yılmaz ve kasaba Müdürü Fazıl'ın köyde yaşanan kan davası ile ilgili konuşması ile başlıyor.
Yıllardır aralarında kan davası olan iki aile oğullarını çocukluktan kulaklarına öldürmelerini fısıldayarak büyütüyor. En sonunda Ali aklının erdiği yaşa gelince kinle dolu içini daha fazla taşıyamayarak kan davalı olduğu aileden Sarı Memed'i vurur. Ardından da kaçar. Köyde yaşanan bu olay herkesin dilinde dolanırken iki yakın arkadaş Yılmaz ve Fazıl'ın da ilgisindedir. Fazıl Ali'yi asacaklarından bahsederken Yılmaz kendi ailesinin de kan davalı olduğu birileri olduğu hatırlar. Abisinin onu kan davalı oldukları aileden Selim'i öldürmek için doldursa da Yılmaz Selim ile arkadaş olduğu için bunu yapmaz. Fazıl onun da kan davası olduğunu bilmez ancak Yılmaz sık sık kendi içinde bunun savaşını verir.
Bir gün Fazıl kasaba gazetesinde yayımlattığı yazılarının başkalarının dikkatini çekmesi üzerine İstanbul'a davet edilir. Bab-ı Ali denen büyük yerde yazarlık yapacaktır bu gelişmeyi hemen yakın arkadaşıyla paylaşır ancak Yılmaz onun değişeceğinden endişelenir. Ünün paranın düşüncelerini değiştireceğinden korkar ve onu yolcu edeceği sırada söyler. Fazıl değişmeyeceğine söz vererek İstanbul'a yeni hayatına gider.
Aylarca mektuplaşarak haberleşirler ancak Yılmaz başlarda hevesle arkadaşının yazdıklarını okusa da sonraları mektupların ardı arkası kesilince yabancılaştıklarını düşünür.
Doktor arkadaşı Cavit açacağı kliniğe ortak olmasını istediğinde Yılmaz teklifi kabul eder ve İstanbul'a gider. Önce bir otele yerleşir ardından da Fazıl ile görüşür. Birbirlerine yabancılardır. Fazıl eski Fazıl gibi değildir. Dostu bunu hissetse de ses etmez. Onun tüm yazar arkadaşları ile tanışır. Bazılarını sever bazılarının fikirlerine katılmaz. Ancak Fazıl'ın yazar arkadaşları Yılmaz'ı çok sever. Fazıl bu durumdan hoşnut olmaz ve Yılmaz'ı evine davet ettiğinde ona son yazdığı yazıyı verir. Ardından da evden çıkar. Yılmaz yazıyı okurken Fazıl'ın ne kadar değiştiğini düşüncelerinin artık eskisi gibi olmadığına emin olarak öfkeyle evi terk eder.
Kendini işine verir. Elif adı verilen bir mahalleye taşınır. Hatta Dünyanın en pis sokağı diye isim verdiği caddeye sık sık uğrayarak yeni insanlar tanır. Deli Zühre, emekli subay Nedim, Yılmaz Hoca, Cevdet, Sezai, Anasının Gözü Kaptan...
Onları gözlemler bazen kötü olduklarını düşündükleri iyi çıkar bazense tam tersi olur. Yılmaz onların değişimlerini hayretle gözlemlerken Fazıl ile bir daha görüşmez. Doktor arkadaşı Cavit ile birlikte Selim'in evine gidecekleri bir günde abisinin sözlerini onu kurtaran Reşo'nun yüzünü kafasından atar. Arkadaşı Selim ile de onun ailesi ile de ilgilenir. Tüm baskılarından kurtulduğunu hisseder artık daha mutludur.