Giovanna ve Sergio, Testaccio’daki bir apartmanın beşinci katındaki evlerinde geleneksel hale gelen pazar yemeği için arkadaşları Annamaria, Leonardo, Giulio ve Elena’yı beklemektedirler. Son hazırlıklarını yaptığı esnada çalan kapıyı konuklarını karşılama telaşıyla açan Sergio’nun karşısına, şaşkın bakışları ve kusursuz giyimiyle 74 yaşındaki Elsa Corti çıkar. Yaşlı kadın 50 yıl önce yaşadığı bu evi görme dürtüsüne karşı koyamamıştır ancak verdiği rahatsızlıktan da çekinmektedir. Kadının halinden etkilenen ve merak duygusuna yenik düşen Sergio bu sürpriz konuğunu içeri davet eder. Giovanna da kadına, iki yıl önce onlara bu evi satan Adele Conforti’den bahsedince Elsa gözlerinden okunan pişmanlıkla aslında onu, ablasını aradığını itiraf eder. Çiftten, eşini kaybettikten sonra ona büyük gelen bu evi satarak oğluna yakın olmak için Roma’dan uzaktaki bir kasabaya yerleşen evin bu eski sahibinin telefon numarasını sakladıklarını da öğrenen Elsa, Giovanna’dan ablasını aramasını rica eder. Bu esnada gelen misafirler de içinde bulundukları bu esrarengiz durumun sonucunu öğrenmek için kulak kesilmişlerdir. Giovanna, Adele Conforti’ye kardeşinin yanlarında olduğunu ve huzursuz, dalgın bir şekilde sürekli mutfak penceresinden baktığını açıklayınca telaşa kapılan Adele, bir buçuk saat sonra orada olacağını söyleyerek telefonu kapatır. İçinde bulundukları gergin havayı yumuşatmak için ortaya attığı dedikoduyla dikkatleri üzerine çeken Elena’ya kısa sürede katılan grup çok geçmeden Elsa Corti’nin öldüğünü fark ederler. Cesedi almak için gelen sağlık görevlilerinin ve ifade verdikleri polislerin ardından oraya gelmekte olan ablasına bu kötü haberi vermeyi üstlenen Sergio’yu gözden uzakta, delicesine tutkun olduğu Leonardo öperek sakinleştirir. Aniden çalan zille toparlanan Sergio, karısının görmezden gelen bakışları eşliğinde Adele Conforti’yi karşılar. Duyduğu haberle sarsılan kadın, kardeşiyle arasındaki ayrılığın nedeni sormaya cesaret eden Annamaria’ya ve diğerlerine hikayesini anlatmaya başlar:
Sorunlu aile yaşantıları nedeniyle birbirlerine oldukça bağlı olan Elsa ve Adele genç kızlık dönemlerinde katıldıkları davetlerin birinde bir avukat olan Vittorio De Pascale ile tanışırlar. Kısa bir süre sonra Adele, otuz bir yaşındaki bu çekici ama tehlikeli adamla evlenir ve Viterbo’dan ayrılarak Roma’ya, Tescaccio’ya yerleşir. Kendini mutlu sonla biten bir aşk masalının kahramanı olarak gören genç kadın, bir sabah alışveriş için çıktığı pazar yolunda eşini Elsa ile bir cafede otururken görür. Her ne kadar durumu garipsese de Vittorio’nun sakinleştirici tavrı sayesinde manik depresif mağduru anneleriyle kavga ettiğini sandığı kız kardeşini belli bir süre onlarda kalması için ikna eder. Çok geçmeden bu üçlü yaşayış Adele’nin Vittorio’nun kız kardeşiyle bir ilişki yaşadığını anlamasıyla her an patlamaya hazır bir bombaya dönüşür. Tepkisizliğe, yok sayılmaya daha fazla tahammül edemeyen Vittiorio iki kardeşi kışkırtmaya çalışırken bir anlık bir dikkatsizlikle henüz korkuluğu takılmamış mutfak balkonundan düşerek ölür. Olayın üzerinden iki ay geçtikten sonra Elsa, hiç kimseye haber vermeden İstanbul’a gider. Burada İtalyan Konsolosluğunda kültür ataşesi olan Dario ile iletişim kurarak bir çevre edinir. Çok zengin ve nüfuzlu bir adam olan Ender’le iki yıl evli kaldıktan sonra Aynaların Sultan Hamamını satın alarak iş hayatına atılır. Uzun süre burayı işlettikten sonra sağlık durumunun daha da kötüleşeceğini ve hayatını tamamlamakta olduğunu fark ederek son kez kız kardeşini görmek üzere İtalya’ya dönmek üzere yola çıkar.
Adele ise olayın ardından mutfak balkonunu iptal ettirerek aynı evde yaşamaya devam eder. Ardından evlenir, eşini kaybedene kadar sakin, huzurlu bir hayat sürer.
Fersan Özpetek’in yayımlanmış üçüncü kitabı olan Bir Nefes Gibi, aynı erkeğe aşık iki kız kardeşin öyküsünü merkeze alarak Roma ile İstanbul arasındaki hayatı adeta bir film havasında anlatır. Filmografisinden de ortak motifler taşıyan kitap Mine Vagandi (2010) adlı filmindeki bir replikle başlar: “İmkânsız aşklar asla bitmez”.
istanbul kırmızısı kadar güzel değil biraz hayal kırıklığı yaratıyor
24-11-2020 17:49
yukarıdaki yorumda güzel değil demiş arkadaş ancak ben çok beğendim. ferzan ozpetek filmi izlemiş gibi hissettim ve bir solukta okudum. en başta yazara karşı bir önyargım vardı. özellikle italyanca yazması ve bu topraklara ait olmayan hikayeler yazması biraz okurken beni sogutmustu ama sonra hayır iki kültür sentezini kendi oznelligiyle çok güzel yansıtmış dedim. ben çok beğendim kitabı. tavsiye ederim.