Paris ve Londra'da Beş Parasız

Paris ve Londra'da Beş Parasız
Kitabın Yazarı:George Orwell Kitap Türü:Yabancı Romanlar Yayınevi:Can Yayınları Yayınlandığı Yıl:1933 Sayfa Sayısı:248 ISBN:9789750725630 Kitap Puanı:8.4 / 10 | Yorum: 4

Fiyat Listesi / Satın Al

YazarOkur:bedava al D&R:64,20 TL KitapYurdu:65,16 TL e-kitap,pdf,epub: *

8.4
Berbat Sıkıcı Ehh işte Güzel Harika
Güzel
Giriş Yap Üye Ol

Paris ve Londra'da Beş Parasız - George Orwell

Kitap Türü:Yabancı Romanlar Orjinal Adı:Down and Out in Paris and LondonÇeviren:Berrak Göçer

Puan Tablosu

Arka Kapak Bilgisi

Paris ve Londra'da Beş Parasız Özet

Yazarımız bu kitabında her gününü yoksulluk ve açlıkla mücadele ederek geçiren bir yazarın hikayesini anlatır. Hikayedeki ismi belirtilmemiş yazarın, kitabın yazarının kendisi olduğu söylenmekte.

Yazarın kaldığı otel; küçük ve kirli odalardan oluşan, yıkılmaya yüz tutmuş bir yerdi. Her ne kadar temiz bir otel olmasa bile, otelin sahibi olan Madam F. ve kocası sayesinde oteldeki insanlar kendilerini evlerinde gibi hissediyordu. Bu otelde her türden insan kalmaktaydı ve bazıları gerçek anlamda sefalet içinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Buna yakın zamanda yazarımız da dahil olacaktı. Oteldeki bazı insanlar gerçekten tuhaf ve antika yaşamlar sürmekteydi.

Tek bir gelir kaynağı olan yazarımızın geçimi tamamen verdiği İnglizce derslerine bağlıdır. Yazar yoksullukla ilk teması bu şekilde başlar. Parayı doğru şekilde kullanamadığı için günlerce aç kaldığı olur. Günlerce aç kalmasına rağmen ne zaman kendisini aşağılıyormuş gibi hissettiren dev yemek yığınlarıyla dolu dükkan vitrinleriyle karşı karşıya gelse ve bir şeyler aşırmak istese hissettiği korku buna engel olur. Yazarımızın tüm bir hafta boyunca midesine giren tek şey margarinli ekmek olur ve tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de yoksulluğun ayrılmaz bir parçası olan can sıkıntısı ile mücadele etmektedir. Yapacak hiçbir işi olmadığı, elinden bir şey gelmediği zamanlarda -yani her zaman- can sıkıntısı üstün gelir. Yaklaşık 3 haftası bu şekilde geçer ve elindeki kırk yedi frangi de kısa sürede bitirir. Böyle durumlarda giysilerinin bir kısmını eskicilere satıyordu. Yazar tüm bu yoksulluğun kendisine kazandırdığı özellikler şöyle dursun, parası ne kadar az olursa endişelerinin de o kadar azaldığının kanaatine varır.

Havaların soğuduğu günlerde derslere devam etmeye üşenen bir öğrenci İngilizce dersi almayı bırakır, yazarımız da işinden olur ve dolayısıyla elindeki tek gelir kaynağını da kaybeder. Bir buçuk gün süren açlığa ve sigarasızlığa daha fazla katlanamayağını fark eder ve elindeki kıyafetlerle birlikte rehincinin yolunu tutar. Rehinci, değeri on sterlinden fazla eden kıyafetler için yetmiş frank vermek ister. Yazarımız adamla tartışmanın nafile olduğunun, daha önceden tartışan birinin başına gelenlerin farkındadır, bu yüzden tek yaptığı parayı alıp dükkandan çıkmak olur. Artık bir iş bulması gereken yazar, Rus bir garson olan eski dostu Boris’den yardım istemeye karar verir. Kendisine bir iş bulabileceğinden emin olan yazar, kısa bir süre önce arkadaşının kendisine verdiği adrese doğru yola koyulur. Boris ile bir hastane koğuşunda tanışmışlardı. Boris kendisine zor bir durumda kalırsa çekinmeden yardım isteyebileceğini söylemişti.

Yazar, Boris’in kaldığı yere vardığında büyük bir şoka uğrar. Arkadaşının günde yüz frank ile çalışan bir garson olduğunu düşününce bu durumu kaldığı yer ile bağdaştırmakta zorlanır. Odaya varır ve kapıyı açan kimse olmayınca içeri girer. Oda on metrelik bir tavan arasıydı. Boris çırılçıplak bir şekilde uyumaktaydı ve yazar ikinci bir şoka daha uğrar. Arkadaşının açlık çekiyor olduğunu anlaması için fazla düşünmeye gerek yoktu. Arkadaşı başına gelen her şeyi anlatır. Boris artık o otelde çalışmıyordu ve günlerdir açlıkla mücadele ediyordu. Yazarın kira günü yaklaşmaktaydı ve acilen bir iş bulmalılardı. Boris birkaç güne açılacak olan bir Rus lokantasından bahseder ve mutfakta çalışması için yazara bir iş ayarlayabileceğini söyler. Fakat o güne kadar yazar kirasını ödemenin bir yolunu bulmalıdır. İş tecrübesi bulunmadığı ve topal olduğu gerekçesiyle reddedilen yazarımız ve Boris’in başvurmadıkları yer kalmaz.Bu sırada yemeklerini odalarında yiyorlardı ve tek eğlenceleri tahta ve taşlar olmadan kağıt üzerinde satranç oynamaktı.

Boris, karşılığında beş yüz frank ve yemek alacağı, günde 12 saate çalışacağı bir iş bulmuştur. Günlerdir doğru düzgün bir şey yememiş yazar arkadaşı için de çalıştığı yerden yemek aşırmıştır. Hotel X ‘de çalışan bir plongeur işten ayrılır ve bunun üzerine Boris’in tavsiyesi üzerine yazarımız işe alınır.

Çalıştığı bu otelde her zaman alt ve üst sınıf ayrımı yapılmaktaydı ve yazarımız alt sınıfta bulunuyordu. Cafeterie’de bulunuyordu ve oradaki işin düzensiz olduğundan yakınıyordu. Bir gün garsona yardıma gidiyor, bir gün de bulaşıkçı kadının yerine geçiyordu. Hal böyle olunca orada çalışan hiç kimsenin boş vakti olmuyordu.

Günler birbirini kovaladı ama mevzu bahis restorant hala açılmadı. Fakat yazar bu düzene iyice alışmıştı ve başka bir hayatı hayal edemiyordu.

Beş-altı haftadır Hotel X’de çalışıyorlardı. Boris’ten restorantın ertesi gün açılacağını, artık özgür olduklarını öğrenir.Yeni iş yerindeki patronu kendisini mutfağa plongeur olarak işe alır. Çalışma saatleri düzensiz ama aldığı para hala aynıdır. Ne zaman mutfakta bir iş yapmaya kalkışsa aşçı başka bir iş yapması için kendisini çağırır ve o işe başladığında da başka bir iş için çağırılır.

İki hafta bu şekilde devam eder ve yazar vücudunun 17 saat çalışmaya daha fazla dayanamayacağını fark edip Londra’daki arkadaşı B. ye kendisine bir iş bulmasını talep ederek mektup yazar.Restoranttan ayrılır ve yatağa girdiği gibi o yorgunlukla tam yirmi üç saat uyur.

Ertesi gün ise İngiltere’ye yolculuk eder. Arkadaşı B. nin bürosuna gittiğinde kendisine işverenlerin yurtdışına çıktığını ama bir ay içinde geri döneceklerini söyledi. Şimdi yazarın bir ay beklemesi gerekecekti ve Londra’nın yaşam şartlarından bihaberdi. Öncelikle kendine kalacak bir otel bulmalıydı. Her halükarda Londra’da aç kalmayacağı kesindi.

Giysilerini satmak için bir sürü eskici dükkanını dolaştı ve en sonunda kahverengi bir palto,siyah bir tulum, atkı ve kasketten oluşan giysilerini hiçbir şekilde tartışmaksızın düşük bir fiyata eskiciye sattı. Bir sürü pansiyon değiştiren yazarın elinde bir şilin dört peni kalınca bir geceliğine ücreti sekiz peni olan başka bir pansiyona gider.

Ertesi gün yazar Romton’da bir berduş barınağına gider ama tam olarak nerede olduğundan emin değildir.Oraya gittiğinde İrlandalı ihtiyar bir berduş ile tanışırlar ve adam kendisini de berduş zanneder, yazarımız da bunu inkar etmez. Birlikte ettikleri uzun sohbetin ardından yazar, İrlandalı adamın çok sıcakkanlı olduğun kanısına varır.

İlerleyen saatlerde İrlandalı, yazarı bedava çay ve çörek veren bir yere götürür. Birlikte oturup dini konular hakkında sohbet ederler. Yazarın burada bulunan berduşlar hakkındaki izlenimi olumlu yöndeydi. Bedava çay için ödemeleri gereken ücret ise dizlerinin üstüne çöküp tanrıya dua etmekti. Ama yazar kimsenin bedava çaya minnettar kalmadığının farkındaydı,yine de söyleneni yaptılar. İrlandalı berduşun arkadaşlığı, yazara 2 hafta boyunca eşlik eder.

Yazar, Londra’daki yaşamı boyunca berduşlar hakkında çok şey öğrenmiş, bizzat onların hayatına dahil olmuş, hatta bir berduş ile yakın arkadaş olmuştur. İnsanların berduşlara karşı olan ön yargısının farkındadır. Çünkü çocukluklarında berduşların her zaman kötü, hatta birer c anavar olduklarını bilerek büyümüşlerdir. Fakat yazar durumun böyle olmadığını, aksine, çok cana yakın insanlar olduklarını her fırsatta dile getirmiştir.

Paris ve Londra'da Beş Parasız Konusu

Paris’te, yaşamını İngilizce dersleri vererek sürdüren ve sonrasında kaldığı otelde soyularak beş parasız kalan bir yazar yoksullukla ve açlıkla mücadele etmeye başlar. Hastane koğuşunda tanıştığı arkadaşı Boris’ten yardım ister. Arkadaşının yanına gittiğinde kendisinden de kötü durumda olduğunu görerek beraber iş aramaya koyulurlar. Üç hafta Boris’le Paris’i baştan aşağı arşınlayarak açlıkla mücadele ederler. İlk buldukları işte dolandırılırlar ardından Boris’in bulduğu ikinci bir işe girerler. Bulaşıkçı olarak girdikleri işte, resmen karın tokluğuna, kan ter içinde kalarak, yorgun ve klasik bir plongeur’lar ne kadar maaş alırlarsa o maaşa çalışırlar.

Otellerdeki kast sistemi bariz bir şekilde kendisini belli ediyordu. Garsonlara ve bulaşıkçılara bıyık bırakmak yasak olduğundan aşçılar onları hor görmek adına bıyık uzatıyorlardır. Adeta askerlerinki gibi otel çalışanlarının da saygınlığı sert bir şekilde sınıflandırılıyordu. Çalışanlar, açlıktan ve sefillikten yalnızca günü kurtarma peşindelerdir. Hayatını bir nebze de olsa yoluna koyduğunda, sosyal hayata katılabilecek durumdadır. Ardından Boris ile başka bir işe girmek üzere oradan ayrıldılar. Kötü talihleri burada da peşlerini bırakmamıştır ve işe girdikleri lokanta eski işlerini aratıyordur. Bazı günler tütün alacak paraları dahi yoktur. Haftada yedi gün, günde on sekiz saat çalışmak oralarda normal karşılansa da artık buna mecali yoktu ve Londra’daki arkadaşı B.ye yazıp orada bir iş bulmasını rica etmiştir. Böylelikle pek de iyi gitmeyen hayatı Londra’da aynı şekilde devam eder. İşi, doğuştan hasta olan birine bakmaktır ve bu onun için harikulade bir iştir. B.nin bürosuna gittiğinde işverenleri hastayla beraber yurtdışına çıktığını ve bir ay beklemesi gerektiğini söylemiştir. O andan itibaren kalan son parasını kendisine nasıl yeteceğini düşünmeye başlar ve parası artık iyice suyunu çektiği zaman tek çaresi berduşlar barınağına gitmektir. Orada da birkaç dilim bedava margarinli ekmek ve çay için mecbur kalarak kilise ayinlerine giderler. Kaldığı fıçıda hücreler iki kişiliktir ve yatmaya yatakları dahi yoktur. Yaşamını sürdürmek için oradan oraya giden ama asla rahat yüzü göremeyen yazar şansını bu sefer de Selamet Ordu’sundan yana denemek istemiştir. Orada da askeri disiplin sürüyordur ve farklı hiçbir durum yoktur.

Berduşlara gelince romanda, toplum tarafından yanlış bilinen birkaç konuya değinilmiştir. Bunlardan ilki berduşların tehlikeli olduğuydu oysa kaldıkları yerlerde yalnızca üç tane hizmetli olduğundan tehlikeli olsalardı idare edilemez oluşlarıydı. İkincisi ise, ayyaş olmalarıdır. Yemeye ekmeği zor buldukları halde içeceğe fırsat bulmalarına imkân yoktu. Berduşlar tabii ki dört dörtlük denemez fakat bunun son bulması için çalışmalara başlanması gereklidir. En azından kaldıkları yerde kendi yiyeceklerini üretebilir bunun sonucunda boğazlarından yağlı ekmek ve çay harici bir şey geçer, ölümleri azalır, kendilerine faydalı hale gelir böylece durumları iyiye gider, toplumda saygın bir yer edinirlerdi. Yoksulluğun bizden uzak olduğunu ve ne denli tatsız olduğunu tahmin edebiliyoruz. Günün birinde beş parasız kalınırsa bizi bekleyen durum romanda gözler önüne serilmiştir.

Paris ve Londra'da Beş Parasız Soruları ve Cevapları

Paris ve Londra'da Beş Parasız kimin eseri?

George Orwell

Paris ve Londra'da Beş Parasız türü nedir?

Yabancı Romanlar

Paris ve Londra'da Beş Parasız kaç sayfa?

248

Paris ve Londra'da Beş Parasız Yorumları

1984 ve hayvan çiftliğinden sonra biraz sönük kalıyor ama yine de ortalamanın çok üzerinde bir kitap

16-01-2021 15:10

konusu fena değil ama diğer orwell kitapları kadar iyi değil yine de okumaya değer

02-07-2022 19:06

bu yazarın anısını anlattığı bir eser mi?

07-04-2023 22:09

okuyunca öğrencilik dönemine gittim çok gerçekçi yazılmış aynı durama duşen herkesin yaşayabilecekleri öğrenciyken ben de yaşadım

23-01-2024 22:44