Kazauo Ishiguro, Günden Kalanlar adlı eserinde kendini bildi bileli bir İngiliz malikanesinde çalışan Stevens adlı başuşağın İngiliz taşralarında çıktığı yolculuk sırasında zihninde yeniden canlandırdığı geçmişe dönük hatıraları ve yolculuk sırasında yaşadığı olaylardan yola çıkmaktadır. Stevens mesleğine büyük bir tutkuyla bağlıdır. Efendilerine kusursuz bir şekilde hizmet etmek için hayatı boyunca müthiş bir disiplinle çabalamıştır. Kişiliğini adeta üniformasının kalıplarında şekillendirmiş ve hayatında duygularına asla yer vermemiştir. Ne sevdiği biri olmuştur, ne de sevilmesine izin vermiştir. Babasının ölümü sırasında bile Lord Darlington için hizmet etmeye devam etmiştir. Şimdi yaşlılık döneminde ilk defa seyahata çıkmaktadır. Tabi ki bu seyahat kendisi için yaptığı bir şey gibi algılanmasın Amerikalı yeni işvereninin arzu ettiği düzeni kurmak için eski çalışma arkadaşı Bayan Kenton’u ziyaret etmek üzere bir seyahate çıkmıştır. Yol boyunca karşılaştığı şeyleri kendi yaşamıyla bağdaştırıp bizi hem kendi hayatında hem de İngiliz taşralarında bir yolculuğa çıkarmaktadır.
Eski efendisi Lord Darlington malikanenin en ışıltılı günlerinde ülke siyasetinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Malikaneye hem iç hem de dış siyasette tanınan ünlü isimler gelmekte ve Stevens da bu konukları kusursuz bir şekilde ağırlamak için elinden geleni yapmaktadır. Darlington malikanesinin bu hareketli günleri Birinci Dünya Savaşının ardından gelen günlerde yaşanmaktadır. Lord Darlington, Hitler ve Nasyonel Sosyalistlerden yana bir duruş sergilemekte ve ülkenin önemli siyaset insanlarını Hitler ile görüştürmek için çalışmalar yapmaktadır. Lord Darlington’un bu tutumu daha o zamanlar bile pek çok kişi tarafından onaylanmazken daha sonra ülke gündemine oturacak ve Lord Darlington adeta bir vatan haini ilan edilecektir. Stevens, tüm bunlara en yakından şahit olan kişi olmasına rağmen efendisinin tehlikeli sularda yüzdüğünü düşünmek şöyle dursun adeta bir duvar gibi tepkisiz kalmaktadır. Yaşanan pek çok olaydaki tutumu bu yöndedir. Hatta Lord Darlington, Alman dostlarının gözünde kötü görünmemek için evde çalışan Yahudi hizmetçilerin kovulmasına karar vermiştir. Bayan Kenton, bu kararın mantıksızlığı üzerinde durmuş ve kızların gayet iyi çalıştığını Stevens’a iletmiştir. Stevens’ın küntlüğü Bayan Kenton’un sinirine dokunmakta ve bu konuda üzüldüğüne dair ondan bişeyler duymak istemektedir. Stevens ise bu karar üzerine tek kelime etmeyip sorgulamaktan kaçınmıştır çünkü onu ilgilendiren tek şey mükemmel bir uşak olmaktır. Stevens’ın uşak olmak dışında ne bir insan olarak ne bir yurttaş olarak ne de birey olarak hiçbir sıfatla sergilediği başka bir duruş yoktur. Onun bu basmakalıplılığı zaman zaman sinir bozsa da kendinizi onun hikayesini okumaktan ve Stevens’a üzülmekten alıkoyamıyorsunuz. Bayan Kenton ise işini iyi yapan bir kahya olmakla birlikte hala kendi düşünce ve duygularının peşinden gidebilmektedir. Stevens’ın durumuna üzülmekte ve çaresizce onun kendi benliğini reddedip başkaları için yaşamasını izlemektedir. Bayan Kenton adeta bir kaçış olarak gördüğü bir evlilik gerçekleştirerek Darlington Malikanesinden ayrılmıştır. İkinci Dünya Savaşının ardından Lord Darlington tüm gazetelerde bir vatan haini olarak ilan edilmiştir. Böylece bir devrin sonu kapanarak malikane Amerikalı Mr. Bay Farraday’in yönetimine geçmiştir.
Bayan Kenton ile buluştuğunda onun eşi ile barışacağını bu sebeple de malikaneye geri dönmeyeceğini öğrenir. Eski günler yad edilir ve “Her şey daha farklı gelişseydi nasıl olurdu?” diye düşünmeden edemezler. Stevens ve Bayan Kenton geçmişte birbirlerini seviyor olmalarına rağmen Stevens’ın görevine olan bağlılığı yüzünden birbirlerine bu durumu açıklayamamışlardır bile.
“Yaşamımız pek de dilediğimiz gibi çıkmadıysa durmadan geriye bakıp kendimizi suçlayarak ne kazanabilir ki? Şu acı bir gerçek: Gerek sizin gerekse benim gibilerin, yazgımızı, dünya dediğimiz bu tekerleğin göbeğinde yer alan ve bizim hizmetlerimizden yararlanan o büyük beyefendilerin ellerine bırakmaktan başka pek bir seçeneğimiz yok. Yaşamınızın akışını denetim altına alabilmek için ne yapabilirdiniz, ne yapamazdınız, bunları düşünerek kendinizi yiyip bitirmenin ne anlamı var? Bizim gibilerin, hiç değilse doğru ve değerli bir şeye ufak da olsa katkıda bulunmaya çalışmamaız yeterli olacaktır kuşkusuz. Kimilerimiz böylesi yüca amaçlar uğruna yaşamda pek çok şeyi feda etmeye hazırsa, sonuç ne olursa olsun, bu çaba kendi başına bir gurur ve memnuniyet kaynağı olmalıdır.” anlaşılacağı üzere bu sözler Stevens’a aittir ve onun yaşam gayesini vurgulamaktadır.