İşçi sınıfından bir aile olan Lesur ailesi bir kafe-bar ve dükkan işletmektedirler. Müşterileri de yoksul kesimden olmakla birlikte veresiye hesaplar, ayyaş yaşlı adamlar, sigara izmaritleri, çiş kokusu bu cafe barın akla kazınan sembollerindendir. Dükkan kısmı kısmen daha sakin olmakla birlikte orada da yoksulluk kendini göstermekteydi. Lesurların Denise isminde kızları vardı. Ailenin tek çocuğu olan Denise yokluk görmeden büyümüştü. Dükkandaki kavanozlarca şekerlemeler, reçeller, yağlar ve peynirler hep Denise’in elinin altındaydı. Denise kendisini mahalledeki diğer çocuklardan şanslı görmekteydi. Annesi daha baskın bir kadınken babası işinde gücünde sakin bir adamdı. Denise ile pek ilgilendikleri söylenemezdi. Denise, çiş ve alkol karışımı kokuya sahip adamların mıncırmalarıyla mücadele ettiği masa altlarında oyunlar oynadığı ve mahalle arkadaşlarıyla çeşitli yaramazlıklar yaptığı çocukluk günlerini yavaş yavaş aşarak yetişkinliğe doğru ilerlemekteydi. Denise mutlu bir çocukluk geçirmekteydi. Özel okula başlamasıyla yaşamı derinden sarsılmaya başladı. Burjuvazinin ışıltılı dünyasıyla tanışır ve kendi yaşamı, çevresi, ailesi gibi tüm gerçekliğine öfke duymaya başlar. “Mesafe, içine doğduğum dünya ile sürekli açılan mesafe…” Okuldayken bambaşka bir dünyadadır, evde ise bambaşka. Birbirinden farklı dünyalar arasında kalan Denise kimlik arayışına girer. Denise karakterinde yabancılaşmayı roman boyunca gözlemleriz. Denise, diğerleri gibi olmayı arzular, kendi ailesi ve yaşantısıyla sınıfındaki kızların ailelerini yaşantılarını kıyaslar. Şimdi her şey gözüne olduğundan daha kötü ve pis gelmektedir. Denise şimdi ailesine, evlerine, dükkanlarına ve çevresine hiç bakmadığı bir gözle bakmaktadır. Denise aradaki farkı kapatmak ve diğer kızlara yetişmek hatta onları geride bırakmak için bir yol keşfetmiştir. Derslere yeteneğini olduğunu fark etmesiyle birlikte daha da sıkı çalışıp ışıltılı hayatlara sahip tüm o kızları geride bırakmaktadır. Öğretmeninden sık sık gelen övgüler, yüksek sınav notları ve sınıf birinciliği işte şimdi hepsini alt etmiştir. Dersler evdeki dünyadan da bir kaçış aracıydı Denise’in. Tiksinti duyduğu tüm o şeyler görmezden gelebilmesine yardımcı oluyordu kitaplar. “Edebiyatmış edebiyat da zaten yoksulluğun bir arazı değil mi, geldiğin çevreden kurtulmanın en klasik yolu.” Denise’in annesi ise kızlarıyla aralarına uçurumlar koyan o kitapları farkında olmadan büyük bir zevkle kızlarına alıyordu. Bütün mahalleliye “tek isteği kitap, kitap ver başka hiçbir şey istemez” diye de övünmeyi eksik etmiyordu. Denise, büyük bir başarıyla ortaokula geçti. Ardından da lise. Eğitimi ve yaşı ilerledikçe ailesiyle arasındaki uçurum da açılıyordu. Gittikçe onlardan uzaklaşıyordu. Tabii işleriyle fazlaca meşgul olan anne ve babası bu durumun farkında değildi. Denise eve gitmek bile istemiyordu. Hafta sonu gelip mahalleye girdiğinden yüreğindeki nefret kabarıyor ve hem evleri hem de dükkanları olan binanın önüne geldiğinde bir kusma hissi beliriyordu. Erkeklere olan ilgisi küçüklüğünden beri vardı. Liseyle birlikte bu ilgi arttı ve Denise çevresindeki tüm o havalı tipler tarafından fark edilmek istedi. ‘Kızıl kafa’ olarak isimlendirdiği bir çocukla tanışıp sevgili oldular. Çocuğa herkese yaptığı gibi ailesiyle ilgili hiçbir detay vermiyordu. Çocuğun sevdiği şeyleri öğrenmek için çabalıyordu, Denise. Patika yolda buluşup her gün biraz daha birbirlerinin vücutlarını keşfediyorlardı. Macera mahalleden bir kadının ikiliyi görüp annesine yetiştirmesi ile de son buldu. Denise eve geldiğinde sıkı bir kötek ve türlü hakaretlere maruz kaldı. Üniversitede ise her şey daha farklılaştı. Denise, edebiyat okuyordu. Gönlünü hukuk okuyan bir gence kaptırdı. Çocuğun hayatına oldukça dahil oldu. Annesiyle bile tanıştı. Çocuğun çok bilmiş ve akıllı hallerinden çok etkilendi, Denise. Birlikte oldular. Adetinin gecikmesiyle hamile olduğunu anladı, Denise. Çocuğa söylediğinde beklediği desteği göremedi. Yapayalnızdı. Ailesi hiç olmadığı kadar aklına geliyordu. “Onların içinde doğdum onlar gibi olmak, onlara benzememekten daha kolaydı. Hayır! Orospu olmayı tercih ederim.” Şimdi yurt yatağında hiç de sağlıklı koşullarda olmadığı kürtajın gerçekleşmesini beklerken tüm yaşamını gözden geçirip ölmek ihtimalini de aklından çıkaramıyordu.
Bir genç kızın gerçek benliği ile ideal benliği arasında verdiği savaşın müthiş içten bir anlatımı. Kitabı bir solukta okudum diyebilirim. Özellikle kadınların kendilerinden çok şey bulabileceğini belki Denise gibi bütün hayatlarını çatışmalarla geçirdiklerini ya da kimi anlarını hatırlayacaklarını düşünüyorum. Üstünlük çabası ve ödünlemeye adanmış bir hayata tanık oluyoruz. Denise için söylenecek şeyler sayısız olmakla birlikte bana göre Denise ne olmak istediğinden çok, ne olmak istemediğine göre hayatını inşa eden bir genç kız. Ailesine benzememek için onlara duyduğu öfke yüzünden pek çok şey yapmış ve sonuçlarıyla mücadele etmektedir. “Öldürmedim, hırsızlık yapmadım ama annemin sözünü de dinlemedim.” İtiraflarla dolu cesur ve akıcı bir eser.