1884-1958 yılları arasında yaşayan ve hayattayken hiçbir eseri neşredilmeyen Yahya Kemal’in kimi çeşitli süreli yayınlarda yayımlanan kimi ise el yazısıyla yazılmış notlar şeklinde kalan eserleri, ancak vefatından sonra Nihad Sami Banarlı’nın çalışma ve gayretleri neticesinde kitap şeklinde okurlarla buluşturulur. Yazarın İstanbul hakkındaki yazılarından oluşan Aziz İstanbul da yine Nihad Sami Banarlı ve onun İstanbul Fetih Cemiyeti bünyesinde kurduğu Yahya Kemal Enstitüsü sayesinde okurlara sunulur.
Aziz İstanbul’da yazarın İstanbul’la ilgili yazılarının yanı sıra Kendi Gök Kubbemiz adlı kitabından birkaç şiire de yer verilir. Ayrıca Aziz İstanbul’da neşredilen yazıların ilk kez nerede yayımlandığı ve daha önce yayımlanmadıysa nereden elde edildiği gibi bilgiler de ilgili yazıların sonunda belirtilir. Yazarın notları arasından çıkarılarak okurlarla buluşturulan yazılar hem içerisindeki tekrarlara hem de yarım kalmış cümlelere müdahale edilmeden kitaba alınır. Böylece tüm yazıların orijinalliği korunur ve yazarın hatırasına gereken saygı gösterilir.
Aziz İstanbul, hayattayken Yahya Kemal’in de üyesi olduğu İstanbul Fetih Cemiyeti bünyesindeki Yahya Kemal Enstitüsü tarafından 1964 yılında ilk kez yayımlanır. 100 temel eser arasında yer alan kitap, 1969 yılında da Milli Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları tarafından basılır. 1974 yılından beri ise İstanbul Fetih Cemiyeti tarafından neşredilir.
Genel olarak 15 yaş ve üzeri okurlara hitap eden eserin içerisinde günümüzde pek kullanılmayan kelimeler de bulunur. Özellikle 2000’li yıllarda doğan okurlara fazlasıyla yabancı sayılabilecek bu kelimelerden her sayfada 5-15 adet civarında bulunduğu söylenebilir. Okurlar tarafından tam anlamlarının bilinmemesi, içinde bulundukları cümlelerle metinlerin anlaşılmasında büyük bir olumsuz etki oluşturmasa da bu kelimelerin anlamlarına her sayfanın sonunda dipnot şeklinde yer verilir. Böylece hem kitaptaki tüm cümlelerin tamamen anlaşılması ve okurun zihninde metnin anlam bütünlüğünün korunması sağlanır hem de özellikle genç okurların kelime dağarcıklarına yeni kelimeler eklemelerine fırsat tanınır.
Toplamda 200 civarında sayfadan oluşan kitap, takdim ve indeks dışında 24 bölüme ayrılır. Çoğu farklı zamanlarda ve farklı şekillerde yayımlanmış, bazıları ise hiç yayımlanma fırsatı bulamamış birbirinden bağımsız yazılardan oluşan bölümlerin başlıkları sırasıyla şöyle:
● Türk İstanbul I
● Türk İstanbul II
● İstanbul Fethinin En Esaslı Eseri
● Bir Bir Çalan Saatler
● İstanbul Surlarında
● Hisar'dan Şehitlik'e
● Çamlar Altında Musahabe - I
● Çamlar Altında Musahabe - II
● Gezinti
● Hilafete Yakın Bir Gün
● Ezan ve Kur'an
● Ezansız Semtler
● Bir Rüyada Gördüğümüz Eyüp
● Ya Vedûd
● Gezinti Tahassüsleri
● Yeni Bir Ufuk
● Sayfiyede Payitaht
● Kör Kazma
● İki Rehber
● Tahassüsat
● Hazin Musahabe
● Saatler ve Manzaralar
● Çağlayan Kasrı'nda Bahar
● İstanbul'un İmârı
Aziz İstanbul Özeti
Kitaptaki ilk yazılar olan ve kitabın neredeyse üçte birini oluşturan Türk İstanbul I ve Türk İstanbul II, özellikle fetih öncesi İstanbul’u ve fetih sürecini konu alır. Yazarın 12 Mart 1942’de Beyoğlu Halk Evi’nde verdiği bir konferans olan ve ilk kez Aziz İstanbul’da neşredilen Türk İstanbul I, İstanbul’un Osmanlı öncesi dönemlerini Roma döneminden itibaren başlatıp Peçeneklerden Kumanlara, Oğuzlardan Vardar Türklerine pek çok Türk kavmini anarak detaylıca anlatır.
Türk İstanbul II başlıklı yazısında ise yazar, Hz. Muhammed’in övgüsüne mazhar olmak için asırlar boyunca Araplardan Türklere pek çok komutan ve ordu tarafından fethedilmek istenen İstanbul’un Osmanlı’nın yedinci padişahı olan II. Mehmed’e nasip olduğunu söyleyerek bu sayede şehrin hem Türkleşip hem İslamlaştığına dikkat çeker. İstanbul’un fetih öncesi ve sonrası mimarisi hakkında geniş değerlendirmelerde bulunduğu bu yazıda Rum kelimesinin kökeninden ve Osmanlı mimarisi denince akla gelen ilk isim olan Mimar Sinan’dan da bahseder.
Yazar, ilk iki yazıya göre epey kısa kalan diğer yazılarda da benzer konulara değinir ve en çok da fetihle Türkleşen ve İslamlaşan, böylece özellikle mimaride kendine has bir üslup edinen İstanbul’un zaman içinde hem çeşitliliğini hem özgünlüğünü yitirdiğinden şekva eder. Ayrıca zaman içinde ezansız semtlerin oluşmasıyla Müslüman çocuklarının Müslüman gibi yetiştirilememesinden ve kendisinin böyle bir semtte doğmamasına rağmen İslami hassasiyetinin azlığından duyduğu üzüntüyü dile getirir. Kitaptaki son yazı ise yazarın valilik tarafından düzenlenen bir toplantıda İstanbul’un imarı hakkında yaptığı konuşmayı içerir. Gerçek bir İstanbul sevdalısı olan Yahya Kemal, Aziz İstanbul’daki yazılarıyla geçmişten günümüze İstanbul hakkında pek çok bilgi ve duygu paylaşımında bulunurak adeta okurlarına bir İstanbul ziyafeti verir.