Yazar, romanın başında çocukluğunu geçirdiği İstanbul’un Boğaziçi semtinde kendine has kişiliğiyle hafızasında yer etmiş bir karakter olan Fehim Bey’i anlatmaya başlar. Bu anlatım, yalnızca bir bireyin öyküsü değil, aynı zamanda bir dönemin değişen toplumsal yapısının ve değer kaymalarının İstanbul’un kaybolan zarafetinin hikâyesidir.
Fehim Bey, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Kültürlü, kibar, entelektüel merakı olan bir gençtir. Ailesi ona iyi bir eğitim verir, genç yaşta Fransızca öğrenir ve Batı kültürüne yakınlık duymaya başlar. Zaten tüm hayatı boyunca bu Batı hayranlığı onu hem hayatta hem de toplumla ilişkilerinde yönlendirecektir. Ancak, bu bilgi ve görgü birikimi, onu hayata karşı donanımlı kılsa da gerçeklikten kopuk bir hayal dünyasında yaşamaya iter.
İlk gençlik yıllarında çevresindeki insanlar Fehim Bey’in zekâsını ve donanımını fark eder. Herkes ondan büyük başarılar bekler. Fehim Bey ise, bu beklentileri karşılamaktan çok uzak bir çizgide ilerler. Babasından kalan servetle rahat bir hayat sürmeye başlar. Günlerini kahvelerde, kıraathanelerde geçirir. İstanbul’un seçkin ailelerinin davetlerine katılır, buralarda görgüsü ve zarif konuşmalarıyla ilgi toplar. Fakat hiçbir işte kalıcı olamaz. Devlet dairelerinde kısa süreli memuriyetler yapar, ama her seferinde hayal kırıklığı yaşar.
Zamanla, ailesinden kalan servet de tükenmeye başlar. Ancak Fehim Bey bunu kabul etmez. Geçmişin zenginliğine, nezaketine ve görkemine saplantılı şekilde bağlıdır. Elinde kalan birkaç değerli eşyayı satmak zorunda kalır ama yaşam tarzından ödün vermez. İnsanlar onun artık zor durumda olduğunu fark etmeye başlar. Buna rağmen o, dışarıya karşı daima soğukkanlı bir tavırla yaklaşır.
Bir gün, Avrupa’ya gitmek istediğini, orada fikir hayatına katılmak gibi bir amacı olduğunu söyler. Bu, onun hayal dünyasının ne kadar geniş ve gerçeklikten uzak olduğunu gösteren başka bir örnektir. Elinde bu yolculuk için para yoktur, üstelik işsizdir. Ama insanlara uzun uzun Paris’te neler yapacağını anlatır. Sanki her şey planlanmış gibidir. Bu konuşmalar çevresindekileri ilk başta etkiler ama zamanla onun hayalperestliğini fark ederler.
Bu süreçte bir evlilik yapmayı da düşünür, ama seçtiği kadınlar hep toplumun üst sınıfından olur. Kendi ekonomik durumu buna uygun olmasa da, bu kadınlarla evlenirse eski zenginliğini ve itibarını geri kazanacağını düşünür. Fakat bu planları da sonuçsuz kalır. Hiçbir kadın onunla ciddi şekilde ilgilenmez, çünkü herkes onun düşüşünü görmektedir.
Giderek yalnızlaşır. Etrafındaki insanlar, onun hayallerine, sahte kibarlığına ve boş vaatlerine tahammül edemez hâle gelir. Önceleri ona saygı duyanlar artık onu ciddiye almaz. Fehim Bey ise bu ilgisizliğe rağmen hâlâ büyük işler başaracağını söyleyerek kendini avutmaya devam eder.
Bir süre sonra, hayali iş girişimlerine başlar. Fransızca tercümeler yapacağını, bir dergi çıkaracağını ya da bir kitap yazacağını dile getirir. Ancak bu projelerden hiçbiri hayata geçmez. Elinde birikmiş ne varsa satar, geçimini sağlamak için oradan buradan küçük borçlar alır. Buna rağmen hâlâ eskiden kim olduğunu anlatmaya çalışır. Eski günlere dönme arzusu, onu gerçek dünyadan tamamen koparır.
Yazar, bu süreçte Fehim Bey’in yaşadığı düşüşü acı bir gözlemle izler. Eskiden mahallede saygı gören, bilgisiyle hayranlık uyandıran bu adam artık alay konusu olur. Onunla eskisi gibi kimse ilgilenmez. Hâlâ eski püskü takım elbiselerle dolaşır, kahvehanelerde büyük meseleler üzerine konuşmalar yapar. Fakat kimse onu dinlemez.
Fehim Bey’in hayatındaki en dramatik kırılma, artık borç bulamaz hâle gelmesidir. Yakın çevresi ondan uzaklaşır. Bazı akşamlar aç kaldığı bile olur. Ama o hâlâ soylu bir görünüm sergilemeye, zarafetini korumaya çalışır. Bu yönü, onu trajik bir karaktere dönüştürür. Herkes onun düştüğünü bilir, ama o hâlâ çıktığı yüksek noktada durduğunu sanır.
Romanın sonlarına doğru, Fehim Bey tamamen silikleşir. Artık bir gölge gibidir. Hayatının son dönemini yalnızlık içinde geçirir. Zaman zaman anlatıcı ile karşılaşır, geçmişten konuşurlar. Fehim Bey’in konuşmalarında hep eski İstanbul’un zarafeti, kaybolan değerler, Batı medeniyeti üzerine fikirler vardır. Ama bu sözler artık kimseye ulaşmaz. O sadece kendi geçmişinde yaşamaktadır.
Sonunda, Fehim Bey’in öldüğü haberi gelir. Ölümü sessiz olur, tıpkı hayatının son yılları gibi. Ne bir cenaze kalabalığı ne de ardından yazılmış methiyeler vardır. Onunla birlikte bir dönem, bir zihniyet ve bir hayal dünyası da kapanır. Anlatıcı, Fehim Bey’in ölümünü büyük bir hüzünle karşılar. Çünkü onun şahsında sadece bir birey değil, kaybolan bir İstanbul da veda etmiştir.
Değerlendirme:
Fehim Bey’in hayatı, bir dönemin değişimini ve bireyin bu değişime ayak uyduramamasının sonucunda nasıl yalnızlaşıp yok olduğunu gösteren çarpıcı bir örnektir. Hayal ile gerçek arasındaki çizgiyi hiçbir zaman tam olarak ayırt edememiş, geçmişin zarafetinde saplanıp kalmış bir adamın trajik öyküsüdür.