Zengin Amerikalılar arasında Avrupa’ya seyahat etme ve kültürel birikim kazanma modasının yaygın olduğu 19. yüzyılda aristokrat sınıfının tatil yerlerinden biri olmasıyla ün kazanan İsviçre’nin Vevey kasabasındaki Trois Couronnes Oteli her yıl olduğu gibi o yaz da seçkin konuklara ev sahipliği yapmaktadır. Konuklardan biri de Cenevre'de yaşayan ve Avrupa kültürünü benimsemiş genç bir Amerikalı olan Frederick Winterbourne’dur. Bay Winterbourne sık sık ziyaret ettiği teyzesi Bayan Costello’nun mustarip olduğu baş ağrısı nedeniyle otelin bahçesinde tek başına kahvesini içerken 9 yaşındaki New Yorklu Randolp C. Miller’la, ardından da ablası Annie P. Miller ile (namı diğer Daisy Miller) tanışır. Daisy’nin güzelliğinden, kendinden emin ve cesur konuşma tarzından etkilenen genç adam onu, çok görmek istediği Chillon Şatosu’na götürmeyi teklif eder. Kendisinin güvenilir bir adam olduğunu kanıtlamak için de onu teyzesiyle tanıştırma sözü verir ancak Avrupa’da uzun süre yaşamış, sosyal statüsüne önem veren ve sıkı ahlaki kurallara bağlı bir kadın olan Bayan Costello’nun Miller ailesiyle tanışma niyeti yoktur. Duyduğu kadarıyla Anne Bayan Miller hizmetkârı Eugenio ile oldukça samimidir. Kızı ise serbest tavırlarıyla sosyal kuralları hiçe sayan bir saygısızlık abidesidir. Winterbourne, teyzesinin Miller ailesine yönelik eleştirilerini dinlerken Daisy’ye olan ilgisi hala canlıdır ancak bu düşünceleri tamamen de göz ardı etmez. Chillon Şatosu’na gidişleri sırasında henüz vapurdayken genç kadının heyecansız ve telaşsız tavırları, diğer yolcuların bakışları karşısında hiçbir utanma belirtisi göstermemesi onda hayal kırıklığı yaratsa da bu romantik gezi onun gözünde bir kaçamak, bir maceradır. Dönüş zamanı geldiğinde ertesi gün Cenevre’ye döneceğini bildirmesi Daisy için oldukça sarsıcı olur. Bu kararında ardında bir reddedilme olduğunu düşünen genç Miller, Winterbourne’un ona duyduğu ilgiden emin olamadığından hislerini tamamen açığa vuramaz ve hafif alaycı bir tavır takınarak ondan kışın Roma’da buluşacaklarına dair söz alır.
Winterbourne, ocak ayının sonuna doğru gittiği Roma’da teyzesinden Bayan Daisy Miller’ın pek çok yabancıyla yalnız başına dışarı çıktığını, davet edildiği partilere Romalı servet avcılarıyla gittiğini öğrenince genç kızı görme arzusunu yatıştırarak arkadaşı Bayan Walker’ı ziyaret eder. Bu ziyaret onu henüz hazır olmadığı bir yeniden buluşmayla karşı karşıya getirir çünkü Miller ailesi de Bayan Walker’ın misafirlerindendir ve ev sahibesinin yakında vereceği partiye davetlidirler. Daisy bu partiye İtalyan arkadaşı Giovanelli’yi de davet etmek istediğini söyler. Üstelik oradan çıktıktan sonra onunla Pincio Bahçeleri’nde buluşacaktır. Bu buluşmaya Winterbourne da eşlik eder. Giovanelli’yi görünce kıskançlık ve küçümseme duyguları arasında gidip gelen Winterbourne, arabasıyla gezintiye çıkmış olan Bayan Walker’ın uygunsuzluk uyarılarını dikkate alsa da Daisy, Bayan Walker'ın endişelerini küçümser ve kendi özgür iradesine göre hareket etmeye devam eder. Daisy’nin bu tepkisi Bayan Walker’ın genç kadının davranışlarını kınamak amacıyla onu toplumsal çevresinden dışlamasına sebep olsa da Daisy doğru bildiği şeyleri yapmakta ısrarcıdır ve Giovanelli ile Roma gezilerine devam eder; Winterbourne ise bu başkaldırışı hem endişe hem de kıskançlıkla izler. Bu gezilerin en önemlisi de -ne yazık ki aynı zamanda sonuncusu- gece on bir sularında Colosseum’a yaptıklarıdır. Bir akşam yemeği dönüşü onlara rastlayan Winterbourne’un, Daisy’nin Roma Ateşi (Sıtma) olacağı endişesinde haklı olduğu birkaç gün sonra ortaya çıkar. Winterbourne ona karşı duyduğu karmaşık duygular içinde Daisy'yi ziyaret etmeye devam ederken kaldıkları otelde kendisine sırtını dönmeyen birkaç merhametli insan dışında kimseye rastlamaz. Daisy, annesinin aracılığıyla Winterbourne’a Giovanelli’yle aralarında hiçbir şey olmadığını ilettikten kısa bir süre sonra ölür. Cenaze merasimi sonrası Winterbourne’un yanına yaklaşan Giovanelli onun o zamana kadar tanıdığı kadınların en masumu olduğunu söyleyince Winterbourne yaptığı hatayı anlasa da eski hayatına dönerek kendini yine Avrupa'nın katı sosyal kurallarına teslim eder.
Henry James’in 1877’de Roma’da bir arkadaşın işittiği bir olaydan esinlenerek yazdığı, bireysel özgürlük ile toplumsal normlar arasındaki çatışmayı anlatan bu novella ilk olarak Cornhill Magazine’de Haziran - Temmuz 1878 tarihlerinde iki bölüm hâlinde yayımlandığında Viktorya dönemi okuyucuları tarafından ahlaki açıdan eleştirilmiş ve fazla yüzeysel bulunmuşsa da James’in uluslararası alanda tanınmasını sağlamış, edebi kariyerinde bir dönüm noktası olmuştur. Eserin ayrıca Peter Bogdanovich tarafından yapımcılığı ve yönetimi üstlendiği, başrolde Cybill Shepherd'ın yer aldığı 1974 yapımı bir Amerikan drama filmi de mevcuttur.