17 Kasım 2015
00.02
lalettayin bir kasımın lalettayin bir çarşambası
lalettayin bir kasımın
lalettayin bir çarşambası
eskiden severdim çarşambaları
çok eskiden
bugün ses seda yok kimselerden
hatıra ne
hatırsız onlar
kabuğum gençti
geçer saydı oraları
çalmıyor bu telefon
çalmıyor odanın kapısı
benle ben aynı cümle içinde
yetmedi aynı kelimeye sığdık
kumlar kaldırımlar
trafik lambaları
otopark
her şey şikayetçi
bana herkes kızdı
bilmiyorlar
dışımdaki sanıyorlar içimi
içime bir konut versen
sanki öldürecekler içimi
lalettayin bir kasımın
geri kalan kaç çarşambası
bende perşembeler cumalar
cumartesiler pazarlar
dönsün hafta
kırılsın dişlerim
geldiğin gün sekizinci gün
sevgili hafta
şimdi sen düşün
saydım acıyı
sende kalsın
ben onu nasıl harcarım bilemem
geldiğin gün sekizinci gün
ve ben o gün
o balona binip gideceğim
(sayfa 40)
Yukarıda yer alan şiir kitapta başlığı ile ilk dikkatimi çeken şiir oldu. Zaten şarkıları ve sesiyle muazzam bir şarkıcı olan Sıla’nın şiir konusunda da yetenekli olduğunu kitabı okuyunca daha iyi anladım. Kitabının çıktığını duyduğum zaman, şarkılarının kalitesini herkesin az çok bildiği bu sanatçının şiir kitabını çok merak etmiştim. Ve kitabını okuduğum zaman da pişmanlığa uğramadım. Bazı şiirlerde ne demek istediğini anlamak için birkaç kere okumak zorunda kaldım. Sıla, kitabında bize içini açmış, bizimle tüm duygularını paylaşmış. Bu yüzden o duyguyu anlamak için onun gözünden şiirlere bakmalıyız. Kitaba ismini veren şiirde kitapta yer almakta.
(…
anlatsam geçer mi
daha çok anlatsam
daha uzun anlatsam geçer mi
hem yazıyla hem rakamla yazsam
duvarlara çiviyle çaksam
bütün kabiliyetsizliğimle resmini yapsam
….)
164 sayfadan oluşan kitapta Sıla; acısını, yasını, hüznünü, üzüntüsünü ve yalnızlığını tüm içtenliğiyle bizimle paylaşmış. Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm 409, ikinci bölüm mutluluk bir rezalet kadar yakındı, üçüncü bölüm gelincik. Bölümlerin adları aynı zamanda o bölümde yer alan şiirlerin isimleri. Benim dikkatimi ilk bölümün başında “tülbent” şiirinin verilip üzerine 409 yazılması oldu. Özellikle mi yapılmıştı yoksa yanlış mı yazılmıştı bilmiyorum. İkinci dikkatimi çeken şeyse kitabın en uzun şiirinin üçüncü bölümde yazılması ve bölümdeki tek şiir olmasıydı. Kitaptaki hiçbir başlık büyük yazılmamış, şiirler ölçülü yazılmamış, noktalama kullanılmamış. İlk bölüm dışında birçok şiirinin yazıldığı tarih ve saat belirtilmemiş. Aynı zamanda ilk bölüm dışında şiirlerine sayı vermeyi kesmiş, direkt şiir adıyla başlığa başlamış. Sıla, sanki bizimle aklına gelince yazdığı, düzenlemek için çaba sarf etmediği defterini paylaşmış gibi. Sanki üç bölüm farklı zamanlarda yazıldığı için birbirinin devamı gibi değil birbirinden kopuk yazılmış. Tüm samimiyeti satırlarında okunabiliyor. Şiirleri belli bir dönemde yazılmış. Bazı şiirlerinde özellikle geceye vurgu yapılıyor. Belki de Sıla günün bu saatlerinde insanların yalnızlığı ile baş başa kaldığı anlar olduğu için seçmiştir. Kitaptaki birçok cümle o kadar anlamlı ki bir an dalıp gidebiliyorsunuz. Bazı noktalarda ise kitaptan tümüyle kopabiliyorsunuz çünkü ne demek istediğini anlamıyorsunuz. Birçok yerde satırların içinde kendinizi buluyorsunuz.
mutlaka olmuştur biz anlamamışızdır
beyler iyi akşamlar
akşam dondu kapıda sabaha kadar
görüşürüz yine
muhabbetinizi bölmeyeyim
yazacaklarım var
her şey anlatılmıyor
çünkü hep bir bahaneniz var
alın içimden bütün ne varsa
çekmecelerden taşan
yataktan artan
ölümden çok yaşamdan az
oynayacağınız arabaları içinizdeki küçüğe verin
daha tesir eder oyunculuklar
bunu yaparken gözlerinizi gösterin ışıl ışıl
sonra hatırlatın bana
demek isterim ki
çocuk
büyüğünce bana da beni al
(sayfa 99)