Bir ailenin, üç farklı kadının gözünden aktarılması üzerine kurulan bir kitap Kabuk. Kitabın en yaşlısı Sabiha’dır. Sabiha, genç yaşta gönlünü yakışıklı Mürsel’e kaptırmış ve onunla evlenmiştir. İki tane de çocuğu olmuştur: Sezin ve Muhsin. Mürsel iyi bir eş iyi bir baba olmasa da arada bir uğrarmış eve ta ki o güne kadar. Sonradan Sezin’den duyacağımız gibi Muhsin çıkarmış yangını. İki kardeşi anneleri Sabiha kurtarmış alevlerin ortasından. Yangında Sabiha’nın sol tarafı yüzü de dahil olmak üzere yanmış. Sabiha kabul edememiş bunu sanki bu elim olay kız kardeşi Saliha’nın başına gelmiş gibi inkar etmiş. En çok ona yakıştırmış yüzündeki yanıkları. İyi kızmış Saliha yüzü yanık olsa da korur kollarmış onları hatta Mürsel başka bir kadına gittiğinde en çok o sahip çıkmış yeğenlerine. Sabiha kendini kumaşlara vermiş. Dikmiş gece gündüz demeden dikmiş. Kendi bahtını bedenini güzelleştiremedikçe kumaşları güzelleştirmiş. Bir gün Muhsin’i görmüş kuytuda. Yanında mahalleden Engin varmış. Sabiha kendi canını oğlunu kabul edememiş, görmezden gelmiş. Muhsin almış başını gitmiş. Sanki dünyanın en kötü kabahatiymiş gibi toplumun sana biçtiği kumaşı sevmemek.
Sezin, annesiyle kalmış bir başına. Sabiha, Mürsel’in o kadından on yaşında kızı olduğunu duyunca iyice delirmiş. Bir gün o reddettiği her şeyi gerçekten arkasında bırakıp uyumuş, hiç uyanmamak üzere.
Sezin hayatına bir başına devam etmiş. Kimya okumuş okurken Haluk’la tanışmış. Aradığı hep beklediği mutluluk sonunda bulmuş onu. Evlenmişler çok mutlu olmuşlar bir kızları olmuş adını Semiha koymuşlar. Hatta çok mutlu, neşeli olsun diye Semiş demişler. Öyle de olmuş Semiş, büyümüş kocaman olmuş. O kaza olana kadar büyümeye devam etmiş Semiş. Daha sonra da bir tek annesi Sezin’in gözünde büyümüş. Sezin ne kadar ölmek istese de bedeni yaşatmış onu nefes alıp vermeyi hiç bırakmamış hatta içinde kızı Füsun’u da yaşatmış, doğurmuş. Sezin, ablasını tanıştırmış Füsun’la. Babaları Haluk hariç evdeki herkes kabul etmiş Semiş’in hayali varlığını. Füsun, çok tatlı ve akıllı bir kızmış ama annesi bir türlü sevememiş onu, kabullenememiş. Çünkü kalbi yokmuş artık, Semişle beraber kalbi de gitmiş. İşte Füsun böyle bir cehennemde büyümüş. Kendini yemek yapmaya vermiş deli bir anne, hayali bir abla… Füsun, büyüyene kadar beklemiş Sezin. Füsun, 18 yaşına bastıktan iki gün sonra kullandığı arabayı ölüme sürmüş, kocası Haluk’u da yanında götürmüş.
Füsun çok kilo almış, gövdesi kocaman olmuş. Büyük teyzesi Saliha yanına almış onu. Beraber korkunç bir hayatı yaşayıp giderlerken Efsun çıkagelmiş. Elinden tutmuş Füsun’un. Yanına almış iş öğretmiş, diyet yaptırmış kilo verdirmiş Füsun’a. Tam anlamıyla yeniden hayat vermiş. Füsun teyzesi Efsun’u çok seviyormuş, annesinden bile çok. Bu zamana kadar neden tanımamış onu anlam verememiş. Meriç, girmiş hayatlarına. Teyzesinin biricik aşkı Meriç… Olmayacak şey olmuş, olmaması gereken şey. Meriç’le Füsun âşık olmuş birbirine. Uzak dursalar da birbirlerinden Efsun anlamış. Onları mutlu olmaları için bırakmış gitmiş. Füsun günlerce gecelerce teyzesini aramış, kendini çok suçlamış. Yememiş, içmemiş bir deri bir kemiğe dönmüş. Dayanamamış Meriç’e sığınmış. Önce anneannesi sonra Saliha teyzesi ölmüş Füsun’un. Ona bir kutuyla birazda miras kalmış. Kutudan ailesinin tüm geçmişi çıkmış ortaya. Babasının yasak ilişkisinden olan kızı sanmış Efsun’u. Araştırmış soruşturmuş. O değilmiş. Peki kimmiş bu Efsun, bir yabancı mıymış? Neden yalan söylemiş? Füsun bu sorularla boğuşurken Efsun’un ölüm haberi gelmiş. Geriye bir veda mektubu bırakmış. Efsun aslında Muhsinmiş. Adını kendisi seçmiş, dayısı değil teyzesi olmak istemiş Füsun’un. Kardeşinin emanetine sahip çıkmış. Çok sevdiği iki insan olan Meriç ve Füsun’u da birbirine emanet etmiş. Zaten ne zamandır aklındaymış kendini öldürmek. O yangından beri aklındaymış.
Füsun, hastane de öğrenmiş bir bebeği olacağını.
Çok da uzak olmadığımız içimizde, yanımızda, hayatın bir alanında, anında yaşadığımız, tanık olduğumuz şeyleri anlatmış bize bu üç kadın. Kabuklar değişiyor, farklılaşıyor fakat hikayeler hep aynı kalıyor. Hayatın, insanların acımasızlığından kendini soyutlamaya çalışmış, inkâr etmiş, hatta deliliğe vurmuş kadınların hikayesi. Birisi dikmiş birisi pişirmiş birisi de yemiş, meşgul etmiş zihnini toplumun kendileri için çizdiği sınırlar içinde. Bir de Efsun var ki. Onların içinden ötekileştirdiklerimizin… aslında bir o kadar yakınlar içimizdenler bizdenler kanımızdan canımızdanlar. Kimimizin teyzesi kimimizin kardeşi kimimizin en yakın dostular.
Zeynep Kaçar, kısa ve net cümlelerle anlaşılır bir dille aktarmış hikâyeyi. Kimin kim olduğunu anlamak için zihninizi epey zorlamanız gerekecek fakat kitabın ilk 30 sayfasında dayanıp kendinizi o muhteşem akışa bırakmanızı tavsiye ediyorum. Zaten hikâye sizi içine çekecek ve karakterler size içlerini birer birer dökecektir.
çok merak ettiğim bir kitap şimdiye kadar beğenmeyene rastlamadım
17-09-2018 02:25
kitap çok güzeldi. okumayı kolaylaştırmak için şu söylenebilir. ilkönce anneannenin hikayesi, sonra kızın, sonra torunun. bu sırayla gidiyor. böylece kolayca anlaşılabilir. sonunu tahmin edebilirim diye düşündüm ama edemedim. bence okunması gereken bir kitap. insana dair yazılanlar çok yürek burkucu bir yandan. tadı damağımda kaldı diyebilirim.
01-10-2018 11:14
bu kitapların puanları neden düştü ki bu kitabın puanı önceden daha yüksekti hatta hepsi hemen hemen düşmüş niye
11-10-2018 03:09
daha önce zeynep kaçar kitabı okumamıştım kabuk ilk oldu ve oldukça beğendim yazarın diğer kitaplarını merak ediyorum