Kitap Türü:DenemeOrjinal Adı:Livro do desassossegoÇeviren:Saadet Özen
Puan Tablosu
Arka Kapak Bilgisi
Huzursuzluğun Kitabı Özet
Lizbon’da bir şirkette muhasebe bölümünde çalışan Bernardo Soares yaşamının büyük bölümünü kasvetli işyeri ve kiralık odasında geçirir. Yaşamı bu iki mekânda geçmekte olan Soares sembolik olarak bir zemine oturtturur, Rua dos Douradores’teki büro ve yaşadığı dördüncü katı. Büro yaşamı temsil ederken dördüncü kat sanatı temsil ediyor. Evet, aynı caddede ama başka bir yerde. Hayatla birlikte ikamet eden sanat. Soares’i yaşamdan kurtarmadan yaşam yükünü hafifleten sanat da yaşam kadar monoton ama başka bir yerde. Patronu Vasgues’i de yaşamın bir sembolü olarak görüyor. Tıpkı yaşamın kedisi gibi monoton, gerekli, hükmeden ve bilinmeyen. Bernardo Soares, yaşamındaki monotonluğu, hiç yaşamadığı aşkların anılarına ve hiç kazanmadığı zaferlere benzetirdi.
Gündüz adeta teslim olduğu işyerinden sonra evine geldiğinde bedensel olarak olmasa da düşünsel olarak canlanır, varoluşuyla bir araya gelir ve zihninden geçenleri karşısında duran bir ayna gibi işlev gören kâğıda döker. Bu hissi “Hiçbir şey olmadan büyük olmak geceleri kazanılan bir zafer! Görkemin müthiş gizemini kimse bilemez…” Bu kendisinin de belirttiği gibi yaşam yükünü hafifleten monoton bir davranış biçimidir.
Kitabın yazarı Fernando Pessoa daha kırk yedi yaşında hayatını kaybettiğinde çok az bir üne sahipti. Kendisi Portekizli olmakla birlikte daha beş yaşındayken babasını kaybedip annesiyle beraber Lizbon’a taşındı. Hayatı boyunca da yaşamını burada sürdürdü. Geçimini ise Fransızca ve İngilizce iş mektupları yazarak sağladı. Yaşamını da hep yalnız geçirdi. Kırk yedi yaşında hayatını kaybettiğinde yirmi beş yirmi yedi bin civarında el yazısı fragmana ulaşıldı. Huzursuzluğun Kitabı da bu fragmanlardan oluşturulmuş ve yazarın hayatını kaybettikten sonra asıl ününe ulaşmasını sağlamıştır. Huzursuzluğun Kitabı bir roman değildir fakat Pessoa’nın yaşamına biraz hâkim olan biri bu eserin onun yaşamından pek çok iz taşıdığını kavrayabilir. Deneme tarzında yazılmış olması da eseri özetlemeyi zorlaştırıyor fakat bunun da anlamı her cümlenin her paragrafın her bir okuyucuya yeni anlamlar vaat etmesidir.
Huzursuzluğun Kitabı, 481 tane kısa ve uzun bölümlerden oluşmakta ve kitabın sonunda yeni basımıyla birlikte ortaya çıkan ek kısımları içermektedir.
Eserinde yazım biçimiyle ilgili de çeşitli ifadelere yer vermiştir. Hissettiğini hissettiği gibi ifade ettiğini yani açıksa açık kapalıysa kapalı karmaşıksa karmaşık ve gramerin yasa değil, araç olduğunu belirtmiştir.
Eserde en yoğun bahsedilen durum eylemsizliktir. Pessoa, insanları ikiye ayırır: Yükseltiye çıkıp harekete geçip yükseldiğini zannedenler ve yükselmek için kaslarında güç olan ama bilinçli olarak tırmanmayı reddedenler. Reddedenlerin yani eylemsizlerin bakışının erdemiyle tüm tepeler, pozisyonunun erdemiyle tüm vadiler onundur. Dünyaya, yaşama dair amaçsızlık ve hiçlik duyguları Pessoa’nın benliğini sarmıştır, o en ufak bir çabayı bile gereksiz görmüş ve hayalci olmayı seçmiştir. Yaşamdan beklediği tek şey onu hissetmeden sürdürebilmektir. Ayrıca “Çaba sarf etmek bir suçtur çünkü her eylemde bir düş ölür.” şeklinde de ifadesi mevcuttur.
Özellikle eylemsizlikle ilgili kısımları okurken bu aralar sık sık düşündüğüm bir konuyla bağlantı kurdum. Başarılı olma, aktif olma, çabalayan durmayan koşan insan olma, kişisel gelişim vs. vs. bu aralar özellikle de sosyal medyanın da büyük etkisiyle hepimizin hayatında bu fikirler dayatmalar etkili. Tabi ki hayatımızı dolu dolu yaşayalım, kendimizi gerçekleştirelim ama neden başkalarının ulaştığı o standartlar belki de hiç adil olmayan şartlarda sahip oldukları tüm o yaşam bizim için de doğru olsun ki. Hem bu örnek aldığımız kişilerin bizlere yansıttıkları gibi çok mutlu olduğunu kim söyledi. Bir de işi bıraktım, köye taşındım, dünyayı geziyorum kesimi var. Bunların hiçbirinin parasız yapılamayacağı ve sürdürülemeyeceği bir gerçekse ve bu yüzden de harekete geçemediğimiz için mutsuzsak bu “cici kötülüğe” neden aldanıyoruz. Belki de motivasyon adı altında zehirleniyoruz. Belki de Pesseo’nun dediği gibi, bizi darmadağın eden ve bunalımlara sürükleyen, olabileceğimizi düşündüğümüz o öteki kişiye duyduğumuz özlemdir.
Varoluşsal sorgulamalar yapanlar ve kendini yine varoluşçuların deyimiyle dünyaya fırlatılmış hisseden herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği ve evrensellik duygusunu pekiştirebileceği bir eserdir. Fikir olarak çok yoğun olsa da anlaşılması oldukça mümkündür. İyi okumalar.