Adalet, yirmi dokuz yaşında genç bir kadındır. Kendisini hastane yatağında yatarken ve ölümcül bir hastalıkla mücadele ederken tanımaya başlıyoruz. Bir de ona, Hülya adında yakın bir arkadaşı refakat ediyor. Adalet’in babası trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Annesi ise genç yaşta babasının acısından olacak ki hayatını kaybediyor. Çok sevdiği babaannesini de kaybediyor, Adalet. Yani biricik arkadaşı Hülya’dan başka kimsesi yok. Hülya’nın yüzünde yanık izi olan bir peluş ayı olduğunu çok geçmeden öğreniyoruz.
Adalet hastane odasında ölümü beklerken doktoru mucizevi bir şekilde iyileştiğibni söylüyor. Adalet, evine dönüyor ve kendisine bahşedilen bu ikinci hayatın bir anlamı olması gerektiğini düşünüyor. Yaşamının bu kadar yolunda gitmemesinin nedenini araştırırken geçmişten gelen bir suçluluk duygusu yeniden alevleniyor. İlk günahı neydi acaba? İlk günahın ta kendisinin biricik arkadaşı Hülya olduğunu anımsıyor. Hülya’yı yan apartmanın kapıcısının oğlu akli dengesi yerinde olmayan Mahsun’dan (babaannesinin deyimiyle masum) alışını hatırlıyor. Mahsun’un ağlayışını, yere düşüşünü, gariban annesinin sonradan gelip Mahsun’un çok üzüldüğünü söyleyip ayıyı istemesine rağmen geri vermeyişini anımsıyor.
Hülya ne kadar onaylamasa ve doktoru bu yolculuğun ona uygun olmadığını söylese de Mahsun’a emanetini vermek ve ondan bir özür dilemek için yollara düşmeye karar veriyor. Tüm bu iç sıkıntısına ilk günahını temizleyerek son vermeyi umuyor.
Kahramanızın Mahsun’u bulmak için sayısız seyahatine, sayısız şehre gidişine kitap boyunca tanık oluyoruz. Tabi bu yolculuklar yalnızca bir şehirden bir şehire değil, Adalet’in iç dünyasına da uzanan katmanlı bir yapıya sahipler. Adalet’in bir özelliği de gazetelerde gördüğü cinayet haberlerini biriktirmesi hatta bunun için bir defteri bile var.
Yolculuklar sırasında Sadi Seber isminde bir adamla tanışıyor. Hülya’dan başka kimseye yakın olmayan Adalet, Sadi Seber’e ilk başta uzak dursa da beraber kat ettikleri mesafe artıkça aralarındaki mesafe de kısalıyor.
Şehirlerden şehirlere, bir adresten başka bir adrese yolculuk ederlerken Adalet’in hastalığı nüks ediyor. Tabi bunda Hülya ile yani aslında kendi iç sesiyle yaptığı konuşmanın da etkisi var. İlk günahının Mahsun olmadığını babasını bir erkek arkadaşını dudağından öperken gördüğünü ve bu sırrı mahalleye tebeşirle kazıdığını bunun üzerine de ailesinin yaşadığı zorlukları anımsıyor. Babasının ölümünün muhtemel bir intihar olduğunu, annesinin tüm bunlar üstüne aklını yitirişini ve babaannesinin türbe türbe dolaşıp çaresizce çözüm aradığını hatırlıyor. Bu noktada Adalet’in kanser değil akıl hastalığı sebebiyle hastaneye yattığını öğreniyoruz. Sadi Seber’in gerçek olmadığını düşünüp olay çıkarıyor. Sadi Seber, Adalet’in durumunun kötüleşmesinden korkup yanından ayrılıyor ve ona bir mektup bırakıyor.
Hülya, Mahsun’u bulacağı son adrese doğru yolculuk ederken Sadi Seber’in kendisine yazdığı mektubu okuyor. Tabi bir yandan da Sadi Seber’in gerçek olmasını yürekten diliyor. Mektupta Hülya’nın doktorunun kardeşi olduğunu, onu ilk kez hastanede uyurken gördüğünü, Adalet’i gördüğü bir kabustan uyandırdığını ve Adalet’in kendisine “gitme” dediği için bütün geceyi onun başında geçiridiğini yazıyor. Yolculuk rotasını öğrenmek için de abisine sık sık kendisini arattığını açıklayınca Adaler doktorunun aşırı ilgisine mantıklı bir açıklama buluyor. Dönünce Sadi Seber’i aramaya karar veren Hülya, Mahsun’un kapısını çalıyor. Mahsun yine aynı hatta daha da kötüleşmiş durumda yaşlı annesiyle yaşıyor. Ne annesi ne Mahsun kendini hatırlamıyor. Adalet yıllardır planladığı bu buluşmanın kendisi için bir hayalkırıklığına dönüştüğünü fark ediyor. Mahsun, Hülya’yı hatırlıyor. Adalet’in elinden söküp almaya çalışırken yaşanan boğuşmada Adalet düşüp kafasını vuruyor ve geçirdiği kafa travması nedeniyle ölüyor.
Eserde sık sık toplumsal yaralarımıza değinen yazar, kitabın adıyla da dokunmadığımız ve içimizde bir yerlerde suçluluk duygusuyla bizi kemirip duran çürüten unsurlara parmak basıyor. Ülkemizde yaşanan olaylara baktığımızda belki de kendimizi en çaresiz ve öfkeli hissettiğimiz günlerden bazılarını yaşıyoruz. Adalet’in kendisini kanser sanmasına şaşırmamalı çünkü ben, içinde yaşadığımız tüm bu gerçekliğin tıpkı bir kanser gibi bizi günden güne öldürdüğünü düşünüyorum. Kimimizi bedenen, ruhen ve akıl sağlığı açısından; kimimizi de insani açıdan çürütüyor. Yazarın tanıştığım ilk eseri olmakla birlikte çok övülen diğer eserlerini de okumaya kararlıyım. Sadece bu kitabın bende bıraktığı hüznü dağıtmak için zamana ihtiyacım var. Kesinlikle ruhumda iz bırakan bir eser olduğunu söylemek istiyorum.