Poyraz Musa’nın peşini inzivaya çekildiği bu adada bile bırakmayan ağanın adamlarından biri Poyraz’ı yaşadığı kabuslara geri döndürür. Poyraz, tehlikenin daha büyük bir şekilde geri döneceği endişesiyle cebelleşirken adaya üç tekne dolusu mübadil gelir. Bu insanlar Yunanistan’da tütün ekip biçtiklerini, bunun dışında başka bir şeyden anlamadıklarını, adanın da tütün tarımına elverişli olmadığını öne sürerek adadan kısa sürede ayrılır. Adayı benzer sebeplerle terk edenleri her seferinde sevinçleri kursaklarında kalarak uğurlayan dörtlüyü bu halet-i ruhiyeden sıyıran Melek Hatun olur. İçinde bulundukları umutsuzluktan silkinip kendine gelen ada halkı birkaç gün sonra adaya gelen sekiz kişilik bir aileyle karşılaşır. Bu aile daha önce adaya gelip ayrılanlar arasındadır. Hüsmen, başka yerleri gezmiş görmüş, ailesi için bu adadan daha uygun bir yer olamayacağına kanaat getirmiştir.
Adaya olan göç bununla bitmez. Osmanlı’yla savaşan devletlerin ve Rusların zalimliklerinden kaçan Anadolu göçmenleri de soluğu adada alır. Bunların arasında en çok göze çarpanı Nişancı Veli lakaplı yaşlı bir balıkçıdır. Nişancı Veli üç oğlunu savaşta yitirmiş ve torunlarının selameti için yollara düşmüştür. Çok sevdiği eşi ise oğullarının künyelerini teslim almış olmasına rağmen memleketinde kalıp onları umutla beklemeye devam etmektedir.
Kaymakam adadakilerin misafirperverliği nedeniyle adaya zor durumdaki insanları göndermeye devam eder. Bunlardan biri de Sarıkamış’ta savaşmış Baytar Cemil’dir. Cemil, Rusların esaretinden kaçıp memleketi Van’a dönmüş ancak şehrin toplu halde boşaltılmış olduğunu görmüştür. Cemil savaş mağdurlarının içinde bulunduğu acı durumu anlatırken Kadri Kaptan adaya Giritli Musa Kazım Efendi ve ailesini getirir. Poyraz, Musa Kazım Efendinin büyük kızı Zehra’ya ilk görüşte âşık olur. Zehra’nın gönlünün de Poyraz’da olduğu hareketlerinden açıkça belli olmaktadır.
Savaşın doğu illerinde yarattığı yıkımın bir diğer tanığı da Şehmuz’dur. Şehmuz bir asker kaçağı olarak şahit olduğu vahşet ve yıkımdan kaçmak için adaya sığınmıştır. Adada herkes birbirine kucak açmış, birbirlerinin yarasına sararken adaya Kavlakzade Hacı Remzi adlı fırsatçı gelir ve Rumların evlerini, okul ve kilisesini yıkarak değerli malzemeleri talan eder. Bu fırsatçılık Poyraz’ı çok kızdırsa da işin ucunun Vasili’ye dayanacağı endişesiyle sessiz kalır. Mal müdürü Abdülvahap Beyin bu fırsatçıya bir yandan imkân tanıması bir yandan da savaşın sillesini yemiş insanları adaya göndermesi iyiliğin ve kötülüğün birbiriyle çatışmasının en büyük örneklerindendir. Gönderdikleri arasında bir dengbej olan Uso da vardır. Uso’nun kavalından dökülenler hem Poyraz’ı hem de Zehra’yı yakmaktadır.
Kavlak Remzinin fırsatçılığı bu kadarla da sınırlı değildir. Çorbacı Elia’nın ve Çorbacı Dimitri’nin emaneten çalışanlarına bıraktığı mal ve mülkleri devletin de desteğiyle eminlerinin ellerinden almıştır. Musa Kazım Efendi kendi emanetlerinin de böyle bir yıkıma uğrayacağını düşünüp büyük bir kedere sürüklenir. En sonunda kader arkadaşı Elia’nın çiftliğini vediaya sahip çıkma arzusuyla satın alır.
Adını bir Karadeniz balıkçı deyiminden alan Karıncanın Su İçtiği’nde artık anlatılanlar sadece mübadiller değildir. Fransızlar ve Rusların zulmünden kaçanlar, Enver Paşanın acımasız kurallarından canını kurtarmak isteyen asker kaçakları, savaşın getirdiği yıkımla aç ve açıkta kalan Anadolu insanları da Bir Ada Hikayesi dörtlemesinin ikinci kitabında kendine yer bulur. Her şeylerini masa başında alan kararlarla kaybedenlerin yaralarını saracağı tek yer yine bir ütopya adası olan Karınca Adasıdır. Karınca Adası yaşanılanlar ne olursa olsun umudu yeniden yeşerten bir simgedir.