Şah İsmail’in Anadolu topraklarında zulüm ve terör estirmesinin ardından yüce divan ona bir elçi göndermek üzere toplanır. Fakat Şah İsmail kendisine gönderilen elçiye hakaretler edip ve hatta eziyetler edip öldürmesi sebebiyle ona gönderilecek cesur elçiyi bir türlü bulamazlar.
Öyle birisi olmalıdır ki, hükümdarına yapılacak hakarete karşı devletini savunabilsin, Şah İsmai’in kurnaz oyunlarına gelmeden dimdik onun karşısında durabilsin. Sadrazamın yanındaki adamlardan biri buna uygun bir isim olduğunu, lakin bu görevi kabul edip etmeyeceğinden şüpheli olduğunu söyler. Bu isim zamanını okumakla geçiren, zengin sayılan, dünya malına, güce tamah etmeyen, doğru yoldan şaşmayan, kendini ölümden sakınmayan, cesur yürekli Muhsin Çelebi’dir.
Sadrazam tez vakitte bu adamla görüşmek istediğini söyler. Ertesi sabah Muhsin Çelebi sadrazamın makamına gelir ve dik başlı, kabarık göğüslü duruşuyla ve ilk andan itibaren sadrazama minnet etmeyen tavrıyla sadrazamın gözüne girer. Tebrize gidecek olan elçi tam da böyle bir adam olmalı diye düşünür. Düşüncelerini ve onu çağırtma sebebini Muhsin Çelebi ile paylaşır. İlk başta kendisinin seçilme sebebini sorgulayan Muhsin Çelebi daha sonra bir şartla bu yüce görevi kabul edebileceğini söyler. Şartı, bu görev karşısında devletten herhangi bir ücret almayacak, her türlü ihtiyacını kendi cebinden karşılayacaktır. bunun için gerekirse bütün servetini devlet için harcayacaktır. Sadrazam gidecek olan elçinin oldukça ihtişamlı görünmesi gerektiğini, bunun için mutlaka ödeme yapılmasını teklif eder fakat Muhsin Çelebi Şah İsmail’e giderken herkesin masallarda dinlediği pembe incili kaftanı alacağını, gerekirse bütün mal varlığını rehin koyacağını, devletine yakışır şekilde Şah İsmail’in karşısına çıkacağını belirtir. Dediğini de yapar.
Aradan altı ay geçer, Muhsin Çelebi bütün varını yoğunu bu gezi için ortaya koyar. Dönüşte pembe incili kaftanı tekrardan sahibine satacak ve bütün borçlarını kapatacaktır. Karısı ve çocuklarını bir yakınına emanet eder ve yanında adamlarıyla yola koyulur. Adı ve ihtişamı kendinden önce ulaşır ve Şah İsmail elçiyi görmeden daha kinlenir ve cellatlarını hazır eder. Kabul edeceği odada elçinin oturacağı bütün seccade ve minderler kaldırılır. Maksat gelecek olan dikbaşlı elçinin Şah İsmail karşısında ayakta hizmet eder durumda olmasını sağlamaktır.
Muhsin Çelebi bütün heybetiyle içeri girer ve koynundan çıkardığı hükümdarının mektubunu şaha uzatır. Ayakları öpülmeyen şah çok sinirlenir fakat bozuntuya vermez. Muhsin Çelebi etrafına bakınır oturacak yer olmadığını görünce herkesin gözünü alamadığı pembe incili kaftanını çıkarıp yere serer ve üzerine bağdaş kurup oturur. Yüksek sesle konuşmaya başlar:
‘’Nâmesini verdiğim büyük pâdişâhım, Oğuz Kara Han neslindendir!, dünya yaratıldığından beri onun ecdâdından kimse kul olmamıştır. Hepsi pâdişâh, hepsi hâkandır. Ecdâdı hilkatten itibaren hükümdâr olan bir pâdişâhın elçisi, hiçbir ecnebî pâdişâh karşısında dîvân durmaz. Çünkü kendi pâdişâhı kadar dünyâda asil bir pâdişâh yoktur.’’
Konuşmasını bitiren elçi şahdan izin istemeden kalkıp kapıya doğru yürür.. Şah İsmail sinirden deliye dönmüştür fakat durumun verdiği şokla elçinin arkasından bakakalmıştır. Herkes şahın bu sakinliğine şaşırıp kalmıştır. Adamlarına yerdeki kaftanı göstererek götürüp verin kaftanı der. Adamları yerden topladıkları kaftanı elçinin arkasından götürürler fakat Muhsin Çelebi gülerek ve şahında duyabileceği yüksek ses tonuyla:
‘’Onu size bırakıyorum. Sarayınızda büyük bir pâdişâh elçisini oturtacak seccâdeniz şilteniz yok... Hem bir Türk yere serdiği şeyi bir daha arkasına koymaz... Bunu bilmiyor musunuz?’’ der.
Devletin verdiği görevi layıkıyla yerine getirmenin verdiği gururla oradan ayrılır. Artık rehine koyduğu mallarını geri alabileceği bir kaftan yoktur. Yanındaki adamlardan helallik isteyip ayrılır. Beş parasız memleketine döner ve sadrazamın karşısına çıkar. Sadrazam büyük bir gururla karşılar elçiyi ve görevi hakkında bilgiler alır. En son ayrılacağı sıra kaftanı sorar fakat Muhsin Çelebi herhangi bir açıklama yapmaz. Gerçekleri söyleyip böbürlenmeyi kendine yakıştırmaz. Muhsin Çelebi mallarını kaybettikten sonra fakir bir hayat sürer. Ölümüne kadar pazarda sebzecilik yaparak hayatını devam ettirir. Tebriz’de pembe incili kaftana neler olduğu hakkında kimse bir şey öğrenemez. Pembe incili kaftan hep bir sır olarak kalmıştır.
Pembe İncili Kaftan Soruları ve Cevapları
Pembe İncili Kaftan kimin eseri?
Ömer Seyfettin
Pembe İncili Kaftan türü nedir?
Öykü/Hikaye
Pembe İncili Kaftan kaç sayfa?
85
Pembe İncili Kaftan Yorumları
bana göre ömer seyfettinin en iyi öyküsü
15-05-2023 21:06
hikayenin özeti çok güzel olmuş ödev halloldu
02-11-2023 20:21
kısa özet neden eklemiyorsunuz sayfada hep uzun özetler var