Sönmüş Yıldızlar, yirmi bir kısa hikayeden oluşuyor. Hikayelerin tamamından bahsetmem sayı çokluğu ve hikayelerin birkaç sayfadan oluşması nedeniyle mümkün görünmüyor. Ancak elimden geldiğince değineceğim. Sönmüş Yıldızlar, Bir Damla Gözyaşı, Bir Hazin Hakikat, Yalan, Bir Hayal Kırıklığı ve Kumandanın Şoförü adlı hikayeler karşılıklı mektuplardan oluşuyor. Bu hikayelerde genel olarak ele alınan konu ise kadın-erkek ilişkileri. Birbirlerini ilk gördükleri anları duygu dolu cümlelerle anlatıyor, iç dünyalarına korkusuzca bizi konuk ediyorlar. Kitaba adını veren ve kitabın ilk hikayesi:
Sönmüş Yıldızlar
İlk olarak Perihan’ın Hüseyin Kenan’a yazdığı mektubu okuyoruz. Perihan Hanım, Kenan Bey’i ilk gördüğü çocukluk zamanlarını anlatır. Kenan Bey’in mahcup bir çocuk olduğundan ve arkadaşlıklarının bir türlü ilerleyememiş olmasından yakınır. Bir süre sonra tamamen bir yabancı gibi olduğunu söyler. Yıllar sonra Perihan Hanım Feridun Bey’le evliyken tekrar karşılaştıklarında eski masumluğunu hala koruduğunu düşünür. Yazdığı yazıları büyük bir dikkatle takip eder. Ancak zamanla bu yazıların değiştiğini, o tatlı hayalperestliğini kaybederek hırçın bir hale geldiğini fark ettiğini söyler. Bu değişimin sebebini sorar.
Kenan Bey, Perihan Hanım’a bir cevap mektubu yazar. Şiirsiz, merhametsiz, zalim, müstehzi bir adama döndüğünü kabul eder. Hayatın ve insanların içyüzünü görecek yaşa geldiğinde, içindeki yıldızların birer birer söndüğünü, nereye baksa yalan ve riyadan, zulüm ve ahlaksızlıktan başka bir şey görmediğini söyler. Hayalindeki tek bir yıldızın kaldığını onun da Perihan Hanım olduğunu itiraf eder. Sevmediği biriyle evlenen ve aldatılan Perihan Hanım’ın büyük bir felakete uğradığını düşünür. Ancak bir gün onu yabancı bir erkekle, kapalı bir arabanın içinde gördüğünü ve orada o tek yıldızın da söndüğünü söyler. Kendini öldürmediğini, onu öldürdüklerini ve son yarayı da Perihan Hanım’ın açtığını söyleyerek mektubunu bitirir.
Yalan
Bölüm Cevdet Bey’in Beria Hanım’a yazdığı mektup ile başlıyor. Beria Hanım’ı ilk görüşünden ve ona olan duygularından bahseder. Söylediği yalanları öğrendiğini ve onu hiç affetmeyeceğini söyler. Ardından Beria Hanım’ın cevap mektubunu okuyoruz. Beria Hanım’ın söylediği yalanların arkasındaki hikayeyi ve hayallerinde yaşadıklarını anlatır. Aslında Cevdet Bey’i değil, kendisini aldattığını ancak pişman olmadığını, bunların onu mesut ettiğini söyler ve affedilmeyi rica ederek mektubunu bitirir.
Bir Yudum Su
Doktor Hamit Bey’in kızı Nevin, birkaç mevsim ömrü kalmış bir misafirdi. Zevcesi vefat ettiğinde henüz kırk yaşındaydı. Yeniden bir aile yuvası kurmak yerine hayatını Nevin’e adamaya karar vermişti. Ancak bütün tedbir ve tedavilere rağmen günden güne ilerleyen bir veremi vardı Nevin’in. Hamit Bey kendine tek bir vazife bulmuştu artık. O da çocuğu ölünceye kadar onu mesut etmekti. Bir gün Nevin’in isteği üzerine yürüyüşe çıkarlar. Yosunlu bir çeşme başında iki fakir kız çocuğu ile karşılaşırlar. Büyüğü on iki, küçüğü yedi yaşlarındaydı. Küçük kız, elindeki teneke maşrapaya çeşmeden su doldurmuş ve korkarak Nevin’e yaklaşmıştı. Hamit Bey küçük çocuğa para uzatıp uzaklaştırmak istese de küçük kız kabul etmiyordu. Hamit Bey bu ısrarın sebebini ablasına sorar. Ablası şöyle der: “Bizim annemiz öldü, şu mezarda yatıyor. Hocanın söylediğine göre, ölüler geceleri mezarlarında susuzluktan yanarlarmış. Ancak dünyada kalan çocukları susamışlara su verirlerse onlar da serinlermiş. Bugün buradan kimse geçmedi. Ben gidelim diyorum ama kardeşim annemiz susuz ne yapar diye ağlıyor.”
Suyu içmeye koyulan Nevin’i Hamit Bey durdurmak ister. Bu pis suyu içmemesi gerektiğini ve serbest fikirli bir kız olduğuna inandığını söyler. Nevin ağlamaya başlar. Hamit Bey artık onu uyarmaz, bu sudan içtikten sonra mesut öleceğini düşünür.
Nevin öldükten sonra Hamit Bey o çeşmeyi tamir ettirir. Her akşam üstü gelip oraya oturur, köylü çocuklarını, seyyah dervişlerini yollarından çevirerek bu çeşmeden bir yudum su içmeleri için yalvarır.
Bilek Saati
Niyazi, cılız hastalıklı bir çocuktu. Çok küçük yaştan beri dayak yiyor ve buna alışamıyordu. Babası Muharrem onu çok sever ancak onu şımartmaz, mum gibi terbiye etmeye çalışırdı. Teyzesi Adile Hanım’ın oğlu Vahit yeni sünnet olmuş, hediye getirilen oyuncakların bir kısmını kutuya doldurup getirmişti. Bu hediyelerin içindeki bilek saati Niyazi’yi ağlatacak kadar mahzun etmişti. Dünyada en sevdiği şey saatlerdi. Bir sene evvel sünnet olduğunda hayalleri suya düşmüş, ona saat getiren kimse olmamıştı. Sabahleyin babasının bilek saatini evde unuttuğunu hatırlayıp heyecanla saati bileğine bağladı ve Vahit’le birlikte gezmeye çıktılar. Ezan okunduğunu işitip kolundaki saate baktı Niyazi. Ancak saat durmuştu. Anlayabilmek için saati kulağına götürdü. Ne olduğunu anlayamadan saat suya düştü. Saat suyun dibinde görünüyordu ama ulaşmak mümkün görünmüyordu. Vahit ağabeyine saati aldıracağını söyleyerek Niyazi’yi zor da olsa eve götürdü. O gece Muharrem Efendi yemekten sonra saatinin kaybolduğunu fark etti. Bu defa içinden oğlunu dövmek gelmemişti. Yalandan tehditler savurup saati çıkartmasını bekledi ancak gelen giden yoktu. İki saat sonra Niyazi yabancılar tarafından perişan bir halde eve getirildi. Suyun içinde çırpındığını gören tütün kolcuları onun hayatını kurtarmışlardı ama vaziyeti pek iyi değildi. Ne yapmış etmiş, saati almıştı ve sıkı sıkı tutuyordu elinde. Niyazi beş gün sonra zatürreden vefat etti ve son sözleri şunlar oldu:
Yirmi bir hikayenin yirmi birinden de bahsedebilmek isterdim. Yalnızca birkaç sayfa süren hikayeler o kadar duygu doluydu ki ara vererek okumak zorunda kaldım. Sayfalar bitiyor ama hikaye sanki bitmiyor gibiydi. Karşılıklı aşk mektuplarının olduğu bölümler o kadar samimiydi ki her bir cümlenin altındaki o derin duyguları hissedebiliyordunuz. Beni en çok duygulandıran “Bilek Saati” hikayesinin kahramanı Niyazi sanki, her an yanı başımdaymış gibi. Okuyucuyu yormayan bir dille, toplumun her kesiminden insanın yaşayabilecekleri ele alınmış hikayelerde. Özellikle de kadın-erkek ilişkilerinin konu olduğu bölümlerde, çok güzel mesajlar vardı. Her yaştan okuyucuya hitap edebileceğini düşündüğüm bu güzel eser, kütüphanenizde yerini almalı.
Yazan: Ceren Kurban
Sönmüş Yıldızlar Soruları ve Cevapları
Sönmüş Yıldızlar kimin eseri?
Reşat Nuri Güntekin
Sönmüş Yıldızlar türü nedir?
Yerli Romanlar
Sönmüş Yıldızlar kaç sayfa?
174
Sönmüş Yıldızlar Yorumları
bu kitaptan sınav olacağız hoca okuma ödevi verdi okurken sıkıldım hangi sorular çıkacak onu merak ediyorum
22-10-2021 00:25
bilek saati hikayesi tahlili lazımdı eklemişisiniz çok sağolun