1910 yılında "Halley" kuyruklu yıldızının Dünya’ya çarpması dedikodusunun yayılmasıyla insanların bilimin bu kötü yönüyle korkutulmasından rahatsız olan Hüseyin Rahmi Gürpınar kaleme aldığı bu eser bir panorama niteliğinde. Ve kısım kısım Hüseyin Rahmi romanı anlatırken, romanın Hüseyin Rahmi’yi anlattığı bölümlere de yer verilmiş. Sonunda ve başında Hüseyin Rahmi’nin anlaşılma gayesiyle kitap hakkında okuyucuyu bilgilendirmesi de iyi niyetinden olduğu şüphe götürmez.
Kokulu mektuplar, sütçüsü, bakkalı, çok odalı evler ve insanları, kurmalı çalar saatler, telgraflar uzak olmadığımız kavramlar çağın göze çarpan nesneleri arasında yer alıyor. Mekân olarak Bursa ve tarih olarak ise Mayıs olduğu romanın bir diğer ayrıntısı olarak bulunuyor.
Romandaki kişiler samimi küçük bir mahalle havasını okuyucuya aktarıyor. İrfan Galip ve Feriha Davud karakterleri arasında ki mektuplaşmalarla gerçekleşen kurguya gelenekçi Ragıp Bey, Bekir, Mebrure, Emeti, Sıtkı, bakkal ve olayların akışında karakterlerden daha fazla yer tutan ‘’Halley’’ kuyruklu yıldızı da renk katıyor.
Olaylar kuyruklu yıldızın çarpmasının mahallenin ağzında yorumlanarak yer veriliyor. Sonrasında İrfan Galip Evrim Kanunu gibi konularda çeşitli gazetelere yazılar hazırlayıp gönderirken neden hala yazılarının yayınlanmadığına ve önemsiz yazılara yer verildiğine fazlaca sinirlenen ve gururlu biri olarak karşımıza çıkıyor. Çarşaflı bir kadının İrfan Galip garip bir şekilde etkilenip onun terslemesi üzerine kadınlara karşı düşmanca bir tavır sergileyen bir karaktere dönüşüyor.
Çarpma ile ilgili konferanslar vermeye başlayan İrfan bir gün tanımadığı bir kadından bir mektup alıyor. Bu mektubu gönderen kişinin çirkinliğini vurgulayan bir takma isimle yazdığı mektuplar sonrasında deliliğini vurgulamaya başlıyor. Bir kadın düşmanı olarak tanınan İrfan Galip ile bilimsel konuları tartışma ve kuyruklu yıldız hakkında mektuplaşan kişinin nedeni ne olabilirdi? İrfan Galip bir kadının terslemesinden sonra insanları dosdoğru Dünya’nın yok oluşuyla ilgili konferanslara başlamışken bu mektuba nasıl cevap verecekti?
İrfan Galip saplantı haline getirdiği bu mektup arkadaşına sevgi dolu mektuplar yazmaya başlamıştı. Bir gün gelmediğinde olumsuz düşüncelere kapılıyor, endişeleniyordu. En sonunda bu gizemli kadının kendisini aramamasını söylemesine rağmen onu bulmaya karar verir. Mektubu getiren kişiyi izleyerek mektupları yazan kişinin Feriha Davud adında kocasını ele geçirmek isteyen birisi olduğunu söyleyen bir kadınla tanışır. Mektupları yazan kişi ve bu söylenen kişi aynı kişiler miydi? Üstelik bu güzelliğinden kendisini alamadığı kadında kimdir?
İrfan Galip bu soruların cevabını çok sonra alacaktır. Mektupları yazan kişiye en kötü ihtimal de bir şey olmaz diyerek evlenme teklif edilir. Feriha Davud son mektubunda takma isim kullanmaz kendi ismini kullanır. İrfan Galip’in teklifine evet der ama yıldızın çarpacağı gün melek gibi bakir olarak ölmek istemektedir. Bundandır ki duvağı yıldız çarpıncaya kadar açılmayacaktır.
Yıldızın çarpacağı gün İrfan Galip’e o takip ettiği çarşaflı kadının kendisi olduğunu ve gerçekten samimiyetle sevip sevmediğini anlamak için bir oyun oynadığını anlatarak sabah ederler, yıldızı da unuturlar.
Kız isteme ve bisiklet binme gibi konularda kadını esir alan pek çok tabuya karşı düşünen, tartışan erkek ve yaşça büyük insanlarla aynı ortam da konuşabilen ve İrfan Galip’e oyun oynayabilecek düzeyde olan Feriha, geleneksel dedikoducu ‘’yıldız çarpsa benim evime bir şey olmaz ‘’ tarzında ki mahalleliden sıyrılan bir karakter. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kadın hayalini ortaya koyuyor. İrfan Galip’in yarattığı kadın portresiyse nerdeyse hiç görmeden âşık olduğu kendi zihninin bir ürünü ve herhangi bir kadın olabiliyor.
İrfan Galip’in bu anlamsız bağlanma ihtiyacı ve kuyruklu yıldızda ki "etek giyme" gibi özelleştirmeler üç yaşında annesini kaybetmiş bir çocuğun kaleminden çıkmış olması şaşırtmıyor.
Halley şimdi olsa yok canım bu kadar da değil! Diyemeyeceğimiz kadar Maya takviminin bitmesiyle kopmaya hazırlanan bir kesimi öngörebilmiş bir çağını aşmış eser. Dönemin şartlarını ve samimiyetini okurken insanlara aktaran, mizahıyla insanları saran bir başyapıt olarak zihnimizde yer buluyor.
Peki ya sonra 2065 yılında bu yıldız eteğiyle hafiften değdirirse Dünya ne olur? Kopmaya hazır mıyız? Hüseyin Rahmi’nin son yazısında ki mesajını süsleyerek "mezarlıklar baki bedenler fani" diyerek bugüne imzamızı atmaya devam edelim.
Yazan: Şeyhzade Bilgin
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç Kitap Özeti
Merhum Defterdar Galip Bey’in yirmi iki- yirmi üç yaşlarındaki oğlu İrfan Galip Bey, öğretimini İstanbul okullarında tamamladıktan sonra felsefe ve fen bilgisi konularındaki kişisel merakı nedeniyle Avrupa’dan getirttiği kitaplarla otodidakt bir yaşam sürmekte ancak şöhret hırsı ve evliliğe duyduğu özlem onu gün geçtikçe hırçın ve memnuniyetsiz bir gence dönüştürmektedir. Makalelerinin yayımlandığı haftalık gazetenin ilgi görmemesi, ağabeyi Ragıp’ın kötü giden evliliği de İrfan’ı umutsuzluğa düşüren önemli olaylardandır. Tanımadığı bir kadına ettiği ilanı aşkın karşılığında gördüğü küçümseyici tavırla mizojinist bir kişiliğe dönüşen İrfan Galip, anti feminist yazılarıyla dikkatlerini üzerine çekse de hızını alamaz ancak imdadına Halley Kuyruklu Yıldızının 5 Mayıs 1910’da dünyaya çarpacağı haberi yetişir. Krizi fırsata çevirmek amacıyla kolları sıvayan genç adam, kıyametin kopacağı düşüncesiyle içlerinde ağlayanların, bayılanların da olduğu kadınlara Aksaray’daki evinde çeşitli konferanslar verecek ve korkularını daha da arttırarak “zayıflıklarıyla” alay edecektir.
İlk konferanstan birkaç gün sonra İrfan Galip Bey’in Babıali’deki kalemine çarşaflı, peçeli, meçhul bir kadın tarafından bir mektup getirilir. “Kadın doğduğuna üzgün bir zavallı” rumuzuyla imzalanmış mektupta yer alan serbest, şuh, şen sözler nedeniyle tanımadığı bu kadının büyüsüne kapılan İrfan, hemen mektuba çoşkulu bir karşılık yazarak ikinci konferansa gelecek olan “ikinci cinsiyetlere” dadısının kızı Rasiha’nın yardımıyla bir oyun hazırlar. Kuyrukluyıldızın çarpması sonucunda olacakları canlandırmak için hazırladığı fişeklerden oluşan düzeneğin patlamasıyla paniğe kapılan kadınların durumuna kısa bir süre üzülse de annesi Ferdane Hanım’dan konferansta çok güzel bir kadının yer aldığını işitince her şeyi unutur. Dinleyicilerinin arasında hayallerinin kadınının yer aldığı düşüncesi İrfan Galip’in merakını daha da artırır ve bir gün mektuplarını taşıyan meçhul kadını takibe başlar. Kadın takipten habersizmişçesine önce kağıtçı dükkanından kokulu mektup kâğıtları alır, ardından da bir sokak arasında genç bir oğlanla buluşur. İrfan Bey, âşık olduğu kadının ahlakça zayıf kişilerle iş birliği yaptığı fikriyle savaşırken meçhul kadını gözden kaçırarak kaleme geri döner. Ertesi gün yeniden mektup getiren kadını Galatasaray’da bir evin kapısına kadar izler ancak bundan sonra ne yapacağı konusunda kararsızdır. O esnada yanına gelen harikulade güzel bir kadın, mektuplaştığı Feriha Hanım’ın, kocasını ayarttığını söyler. İrfan Bey duyduklarıyla beyninden vurulmuşa dönse de iç sesini dinlemeye karar verir ve Feriha Hanım’a onunla evlenmek istediğini söyler. Feriha Hanım teklifi kabul eder ancak bir şartı vardır: Afet saati geçmedikçe duvağı açılmayacaktır. Bu evlilik İrfan Bey’in annesi Ferdane Hanım’ın içine sinmese de gerçekleşir. İç güveysi giden İrfan Galip ve yeni gelin Ferdane Hanım evlerinin çatısında kuyrukluyıldızın çarpmasını beklerken aralarında bilim ve felsefe içerikli konuşmalar gerçekleşir. Kuyrukluyıldız haberinin asparagas olduğunun anlaşıldığı vakit de İrfan Bey’in kadınlar hakkındaki düşüncesini oynadığı oyunlarla değiştiren Feriha ve âşık olduğu kadının Galatasaray’da yanına gelen harikulade güzel kadın olduğunu gören İrfan Galip Bey vuslata ererler.
7 Şubat 1910’da Fransız gökbilimci Camille Flammarion’un her 75 yılda bir dünyaya yaklaşan ve çıplak gözle görülebilen Halley Kuyruklu Yıldızının kuyruğunda tüm gezegeni yok edecek bir zehir olan siyanojenin var olduğunu duyurması tüm dünyayı kasıp kavuran bir paniğe neden olmuştur. Kıyamet habercisi olarak gösterilen bu gökbilimsel olay ülkemizde de gündem olmuş, Kandilli Gözlemevi'nin kurucusu ve ilk müdürü olan Fatin (Gökmen) Bey’in açıklamaları bile halkı sakinleştirmemiştir. Yaşanan panik çeşitli operetlere konu olduğu gibi Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kalemine de ilham vermiştir.