Muzaffer İzgü’nün Bülbül Düdük adlı eseri, Mirza adında bir çocuğun hikâyesini konu alır. Köyde başlayıp kentte biten hikâye, hem köy hayatının güzelliğini ve zorluklarını hem de köyden kente göçün ilk zamanlarındaki kent hayatını oldukça detaylı bir şekilde okurlara sunar. Başkahraman Mirza; annesi Cemo, babası Hasan ve Merze, Pürze, Bağdagül adındaki üç kız kardeşiyle birlikte yaşar. Mirza’nın köydeki en yakın arkadaşı Derviş’tir. Feto, Hamza, Duran ve Nebi ise diğer arkadaşlarıdır. Mirza için köydeki en önemli kişilerden biri de Değirmenci Hayran Emmi’dir. Köyün değirmenini işleten ve ailesi olmadığı için yalnız yaşayan Hayran Emmi, çocuklar için her biri çeşitli sesler çıkaran düdükler yapar. Kitabın ismi de Hayran Emmi’nin yaptığı bülbül sesli düdükten gelir. Mirza’nın kentteki arkadaşları ise Nail ve Mahmut’tur. Ayrıca Mirza’ya kentte iş veren Kerim Emmi ve şoför de önemli karakterlerdir. İlk kez 1980 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayımlanan eser, 1990 yılından itibaren Bilgi Yayınevi tarafından basılır. Cavit Yaren’in çizdiği siyah beyaz resimlerle süslenen kitap, 196 sayfadan oluşur ve 9 yaş üzeri okurlara hitap eder.
Bülbül Düdük Özeti
Hikâye, Gürlüdere ile Nazlıdere arasındaki bir köyde yaşayan Mirza’nın köyünü ve ailesini anlatmasıyla başlar. İki kız kardeşi ve anne babasıyla mutlu bir hayat süren Mirza, bir gün yakacakları tükendiği için babasıyla odun toplayıp getirmek için karda kışta yollara düşer. Buz gibi havada karlar üzerinde yürümenin ve buzlar altında kalan odunları kırıp taşımanın zorluğu bir yana bir de kurtlarla karşı karşıya kalma tehlikesi bulunur. Her türlü tehlike ve zorluğa rağmen Mirza ile babası bir miktar odun bulup eve getirmeyi başarırlar. Odun topladıkları hafta Mirza’nın bir kardeşi daha olur, onun adını da Bağdagül koyarlar. Bağdagül’ün doğduğu gün Mirza ile arkadaşı Derviş, tahtadan bir at yaparlar ve Değirmenci Hayran Emmi’yi ziyaret ederler. Kimi kimsesi olmayan Hayran Emmi, çocukları misafir eder ve ikisine de birer bülbül düdük vererek onları uğurlar.
Mirza ile ailesi bir süre daha ellerindeki odunlarla idare ederler. Ancak hava iyice soğuyup kar evlerin boyunu aşınca tüm köy halkı çaresiz kalır. Bunun üzerine köydeki erkekler hep birlikte oduna gitmeye karar verirler. 17 haneden 17 erkek, odun bulmak üzere yola çıktıktan az sonra tipi başlar. Erkekler tipiyle boğuşurken köyde kalan aileleri de evlerine kapanıp korkuyla onların yolunu gözler. Köyün erkekleri çok tehlikeli bir durumla karşı karşıya kalmalarına rağmen gruba öncülük eden Sefil Dayı sayesinde sağ salim bir şekilde köye dönerler. Ama odun bulamadıkları için köy halkının durumu günden güne kötüleşir. Yemleri tükenen tavuklar, keçiler bir bir ölür. Mirzaların da ancak 2 tavuğuyla 2 keçisi kalır. Onları da evin içine alıp kendi yiyecekleriyle beslerler. Bu sırada Erik adlı keçilerinin bir yavrusu olur, Üzüm adlı keçileri ise hastalanıp ölür.
Erik de Üzüm gibi hastalanmaya başlayınca Mirza ile babası Değirmenci Hayran Emmi’den yem ve ilaç almak için yollara düşerler. Getirdikleri ilaç ve yem sayesinde Erik ile yavrusu hayatta kalmayı başarır. Bir süre sonra karlar erimeye başlar ve bahar gelir. Bahar gelince babalar çalışmak için kente gider. Anneler ile çocuklar ise üzgün bir şekilde köyde kalıp köy işleriyle uğraşırlar. Mirza’nın babası da çalışmak için kente gider ama kısa bir zaman sonra dönüp ailesini de kente götürür. Bir daha dönmemek üzere köyden ayrılmak, Mirza’yı çok üzer. Köyünü çok seven Mirza, kenti bir türlü sevemez ve köyünün hasretini hep içinde taşır. Yine de ailesine destek olmak için elinden geleni yapar. Kâğıt toplayıcısı olarak çalışıp para kazanır. Çöplerde kâğıt ararken bulduğu ayakkabı, defter gibi işe yarar şeyleri de alıp kardeşlerine götürür.
Bir süre sonra Pürze okula kaydolur ve ak yaka ile kara önlüğe ihtiyaç duyar. Mirza, arkadaşı Mahmut’un yardımıyla Pürze’ye lazım olan eşyaları bulur ve satın alır. Merze de kardeşi Pürze gibi okula gitmek ister ancak anneleri de çalıştığı için Merze’nin evde kalıp Bağdagül’e bakması gerekir. Mirza, okulun ilk gününde Pürze’yi okula götürüp bırakır sonra da kâğıt toplama arabasını alıp çöplerde kâğıt aramaya başlar. Çöpün birinde bir gazete parçası bulur. Gazete parçasında bir resim görür ve bu resmi köyüne benzetir. Resmi dikkatle inceler hatta yanından geçen bir adama gösterip köyünü anlatır. Daha sonra resmi koynuna sokup yeniden işe koyulur. Hikâye böylece sona erer.