Refik Halid Karay’ın istek üzerine yazmaya karar verdiği Nilgün, “Türk Prensesi Nilgün”, “Mapa Melikesi Nilgün” ve Nilgün’ün Sonu” olmak üzere üç ayrı kitaptan oluşur. Bu üç ayrı kitap bir arada verilerek okuyucuya oldukça kalın bir eser ve kapsamlı bir anlatı sunulur.
Birinci kitap olan “Türk Prensesi Nilgün”de ana karakterlerin birbirleriyle karşılaşması anlatılır. Adını çok daha sonra öğreneceğimiz Ömer Selim adlı, gezmeyi oldukça seven bir beyefendi Hindistan’a giden bir İtalyan vapuruna biner. Kamarasında rahatça yolculuğuna devam ederken bir Osmanlı prensesinin de vapurda olduğunu ve onunla görüşmek istediğini öğrenir. Osmanlı prensesi olan Nilgün’ü üçüncü sınıf bir kamarada ve oldukça rahat, bayağı bir halde görünce onun prenses olup olmadığı konusunda şüpheye düşer. Üstüne bir de prensesin kendisine eş bulmak üzere yolculuk yaptığını ve parasız olduğunu öğrenince bir yandan ona acır gibi olur, bir yandan da hâl ve tavırlarını eleştirerek eğitimsiz birisi olduğunu düşünür. Gemide düzenlenen akşam yemekleri ve partilerde Nilgün’ün fazlasıyla zarif ve dikkat çekici olduğunu görünce ondan etkilenmeye başlar. Onun ilgisini fark eden Nilgün de adamın aklını karıştırmaya devam eder. İlişkileri Hindistan’a vardıklarında da kopmaz. Nihayet Seylan Adası’nda aynı köşkte yaşadıkları sırada nişanlanırlar. Ömer Selim, Nilgün Endonezyalı bir prensle evlenmesin diye her şeyini ortaya koyar ve para kazanmak için adadan ayrılır. Ancak kendisi kumara ve kadına düşkün olduğu için çıktığı bu yolculukta zevke dalarak Nilgün’ü unutur. İki yıl sonra Nilgün’ü yeniden bulan karakter onun Melik Ahmet ile evlenip Mapa kraliçesi olduğunu görür.
İkinci kitapta ise Nilgün başta Ömer Selim’e karşı başta kayıtsız dursa da ona yakın olmadan edemez. Yanlarında Melik Ahmet varken de yokken de birlikte gezintiye çıkarlar. Nilgün ona yaşadığı yer olan Mapa’ya gelmesini söyler. Ömer Selim ise bir kadının onu bu derece deli divane etmesini kendisine yediremediğinden teklifi reddeder ve Japonya’ya gitmek üzere bir vapura biner. Tam her şey geride kaldı diye düşünürken Nilgün ve Melik Ahmet’in de aynı vapurda olduğunu öğrenir. Nilgün’ün karaktere karşı oyunları son bulmaz. Ömer Selim ondan uzaklaşmaya karar verdikçe yeniden kendisine bağlar, bir toz içirerek onun hayal görmesini sağlar ve en sonunda da onu bu sayede Cava Adası’na kaçırır. Bu adada Melik Ahmet de yokken baş başa vakit geçirirler. Daha sonrasında Nilgün hamile kalır, çocuğu doğurması için başka bir yere giderler. Gittikleri yerden dönerken Ömer Selim 2. Dünya Savaşı’nın başladığını öğrenir ve maceraya atılmak istediği için Nilgün’ün yanından kaçar. Zaman geçip gider. Ömer Selim Hindistan’dayken Japonların Cava halkına yaptığı zulümleri öğrenir ve Nilgün’ü aramaya başlar. Bu sırada Japonların eline düşer. Onların kampından çıkınca Nilgün’ün Lübnan’da olduğunu öğrenip doğruca oraya gider. Fakat Nilgün’le değil, Nilgün’e çok benzeyen başka bir kadınla karşılaşır. Nilgün’ün asıl adının Fatma Neyzar olduğunu ve gerçekten de karşılaştığı kişinin yani gerçek Prenses Nilgün’ün teyze kızı olduğunu öğrenir.
Üçüncü kitapta da Nilgün’ün Ömer Selim’e oyunları son bulmaz. Karakter onu Nelly adlı hafızasını kaybetmiş bir kadın olarak bulur. Birkaç kez kendisini hatırlatmaya çalışır, nihayet nişan yüzüklerindeki adlarla birbirlerine yeniden kavuşurlar. Daha sonrasında Nilgün ona İspanya’da buluşup Kanarya Adaları’na gitmek için bir tarih verir ve o güne kadar beklemesini söyler. Yeniden bir araya geldiklerinde Ömer Selim hem hafıza kaybetme olayının hem de Nilgün’ün öne sürdüğü bir uçak kazasından dolayı sakat kalma meselesinin numara olduğunu öğrenir. Olaylar iniş çıkışlı olarak devam ederken romanın sonunda nihayet gerçekten evlenirler ve Türkiye’de yaşamaya başlarlar.
Oldukça kapsamlı bu eseri yorumlayacak olursam; açıkçası romanı elime ilk aldığımda beklentim oldukça azdı. Basit bir roman okuyacağımı düşünmüştüm ancak mekânların bu kadar değişmesi ve farklı farklı portrelerde çizilmesi çok güzeldi. Okurken Doğu-Batı sentezini hissettim ve Güneydoğu Asya’dan Avrupa’ya, hatta Afrika’ya uzanan bir yolculuğa çıkmış gibi bir hayale kapıldım. Olayların bir kısmının vapurlarda ve otellerde geçmesi yolculuk hissiyatını daha çok hissetmemi sağladı. Ayrıca kadın karakterin önce bir Türk prensesi, sonra bir Mapa melikesi olarak verilmesi; erkek karakterin de birçok yer ve lisan bilen, kadına çok fazla aşık biri olarak verilmesi hem binbir gece masallarını hem de -anlatıcının kendisinin de bahsettiği gibi- divan edebiyatındaki aşık-sevgili özelliklerini hatırlattı. Bu yönleriyle oldukça sevdiğim bir roman oldu diyebilirim.
Öte yandan, karakterler arasındaki sonu gelmeyen birbirlerini kandırma, bırakmaya niyet etme gibi durumların bir noktadan sonra sıktığını söylemeden edemeyeceğim. Nilgün’ün daima yalan söylemesi, Ömer Selim’in her defasında kolayca teslim olması bir süre sonra bir klişe haline geldi. Bu sebeple, bence romanı kurtaran asıl unsur bu ikisi arasındaki aşk değil, mekânlardaki farklılıklardı. Ayrıca, üç kitap olarak mı ele alınmasından bilmiyorum ama anlatıda bazı boşluklar ve karışıklıklar vardı. Bu durumun biraz da Nilgün’ün dediklerinin de birbirini tutmamasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum, ancak yine de gereğinden fazla soru işareti kaldığı görüşündeyim. Özellikle sonu bir an önce neticeye varmak istercesine gelişti sanki ve bu sebeple basit bir son gibi gözüktü. Yine de Karay’ın diliyle ve anlatısıyla beni ters köşe ettiğini, genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim.
Yazan: Rumeysa Nur Yıldırım
Nilgün Soruları ve Cevapları
Nilgün kimin eseri?
Refik Halid Karay
Nilgün türü nedir?
Yerli Romanlar
Nilgün kaç sayfa?
1032
Nilgün Yorumları
özet için çok teşekkür ederim çok işime yaradı
05-07-2022 18:09
güzel bir roman yalnız burada sayfa sayısı 1032 yazıyor benim okuduğum ince bir kitaptı yanlış olabilir