Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Refik Halid Karay Guguklu Saat eserini, güçlü gözlem yeteneği ve zengin dili ile oluşturmuştur. Bireysel ilişkileri yaratıcılığıyla ele alan yazar, okuru ile birlikte sohbet havasında yazmıştır. Özgün anlatımını korumak amacıyla yazarın kendine özgü dili değiştirilmemiş ve yeni kuşak için yabancı gelen her kelime dipnotlarda açıklanmıştır. Günümüz için kullanılan kelimeler açısından ağır kalsa da yine de olayların akıcılığı yönünden fazla zorluk yaratmamaktadır.
Refik Halid Karay, guguklu saatin azizliğinden başlar. Bir evin salonunda toplanan farklı karakterlerdeki kişileri oldukça eğlenceli bir dille tiye alarak anlatır. Burada kendisine destek olan şey ise kişileştirdiği guguklu saattir.
Hemen mütareke devrine geçer. Bu zamanı çeşitli başlıklar altında hikâyelendirip anlatır. İstanbullu olan bir memurun günlüğü, ahlanıp vahlanan, üşengeç, kocasından şikâyetçi bir hanımın günlüğü, geçkin fakat zengin ve güzel bir hanımın günlüğü şeklinde devam eder. Dördüncüsü olan müflis yani iflas etmiş bir harp zengininin günlüğüne geçer. Eski günlerini hatırlamadan edemez. Yaptığı kahvaltıdan yürüdüğü yollara her şey değişmiştir. Otomobilli zamanlarında burun kıvırdığı tramvaylara kalmıştır. Bildik lokantalara da gidemez. Tabi hala süksesinden ödün vermek istemez eşe dosta karşı yine de onun hikâyesi ‘’neydim değil ne olacağım demeli’’ ye güzel bir örnektir.
Bence en deli dolu hikâyelerinden biri bir mahalle bakkalının gördükleri kısmıdır. Yazar bakkal karakterini öyle güzel yaratmış ki o da ‘’atsan atılmaz satsan satılmaz’’ tarzı bir adamdır. Tüm mahalleli hakkında bir fikrinin var olması öyle olmasa bile uydurarak, yakıştırarak gönlünü avutması traji komik bir bölümdür. Yazar da bu beyi sevmiş olmalı ki kendisine iki bölüm ayırmıştır.
Sonra konudan konuya geçer yazarımız. Eski Ramazanları yâd ederek başlar. ‘’Ağla çeşmim, ağla durma,’’ türküsünü duyması ile başlar eskiye özlemi. Mezarlıklardan, türbelerden bahsederken eskiyle yeniyi karşılaştırmadan edemez. Mesela arife günleri gittikleri bir türbeye yıllar sonra gittiğinde bomboş olduğunu görür. Oysa onların tertemiz hazırlanıp, yola gönüllerinde zikir ve ibadetle dolmuş bir şekilde, kar fırtınalarında dahi koşa koşa gittiklerini söyler. Eski İstanbul’un cami ve ramazanlarını iç geçirerek yâd eder.
Yazarımız için, gazetelerde okunmaya değer, eğlendirmeye en müsait, derinlemesine araştırmaya en muhtaç, önemi en fazla olan haberler zabıtalarınkilerdir. O yüzden ‘’Zabıta Haberleri’’ başlığında bir bölüme de yer verir. Burada yine kendi hayal sinemasından yararlanarak çeşitli olaylara değinir.
‘’Doğrusu Hangisi?’’ diye sorarken Anadolu hakkında yapılan yorumları karşılaştırmalı olarak ele alır. Mesela bir yoruma göre, Anadolu bolluk bereket ve tokluk memleketidir. Bacaları gece gündüz tüter, kazanlar, tencereler daima kaynar, baklava, börek tepsileri dizilmiş, hindi, kuzu dolmaları yığılmış, halk midesinden başka birey düşünmez. Bir başka yoruma göreyse, illetli ve hastalıklıdır. Benizler sapsarı, dalaklar şiş, gözler çukurda, inlemeler, ahlamalar, tabutlar, mezarlar… Buna benzer karşılaştırmalar yapılırken yazar ‘’Bunun hangisi doğru? Hangisine inanmak gerek? Bilen, anlayan yok…’’ diyerek aslında kimsenin Anadolu için aslıyla ilgilenmediğine dert yanar.
Köpekleri çok sevdiğinden bahsederken Sinop’ta ki bir anısına da uzanarak, zehirlenen köpekler hakkında ‘’Bir Küçük Facia’’ bölümüyle de değinir.
‘’Sıhhatle içilen bir bardak su, sıhhatle uyunan bir saat uyku, sıhhatle çekilen bir nefes hava ne büyük nimettir,’’ deyip sıhhatli bir insanla sıhhatsizi karşılaştırarak bu bölüme de yer verir.
‘’Yaz Hakkında’’ konuşurken şu cümlelerle değişik bir tanımlama yapar:
‘’Yazı ya pek alaturka ya pek alafranga yaşamak lazım geldiğini söylemiştim… Alaturkası hiç giyinmeden entari ile yaşanan hayattı, alafrangası günde beş kat elbise ve bir kat çamaşır değiştirerek yaşanılan hayat…’’ der.
‘’Ölüme dair’’ diye yer verdiği bir bölüm vardır. Her kim ‘’isterim, bekliyorum!’’ dese de bu söyleme inanmadığını belirtir. Afrika ve Amerika kabilelerine değinerek örnekler anlatır. Ve Çinliler hakkında değişik bir bilgisi vardır. Kendisine ölümünün türü hakkında soru sorulmuş olsa bir kaza, bir patlama sonucunda yok olmak istediğini dile getirir…
Kır gezintileri, yeni şairlere dair serzenişlerini ayrı bölümlerde dile getirdikten sonra ‘’Gezintilerim’’ diye yeni bir bölüme başlar ve saz faslı, caz faslı, ramazan faslı, koşu faslı şeklinde anlatımına geçer. Tekrar İstanbul sokaklarına ve bolca çocukluğundaki ramazanlara yer vererek devam eder.
Yazan: Pınar Çağlayan
Guguklu Saat Soruları ve Cevapları
Guguklu Saat kimin eseri?
Refik Halid Karay
Guguklu Saat türü nedir?
Öykü/Hikaye, Komik
Guguklu Saat kaç sayfa?
192
Guguklu Saat Yorumları
bir kitabını okudum anadolu insanını düşük ve görgüsüz gösterdiği için pek tercih etmiyorum