Baki Nurlu 18 yaşındayken babası Kazasker Malkaralızade Ahmet Münib Efendi’yi kaybetmiş, bu ölüm onu üç sene süren bir mirasyedilik, hovardalık hayatına sürüklemiştir. Müsrifliği sonucu elinde kalan tek serveti olan Zeyrek’teki konağı halası, ölümünden sonra varisi olan yeğenine devredilmesi kaidesiyle kendi tasarrufu altına alır. Baki elinde avucunda bir şey kalmadığını anlayınca dadısının Karagümrük’teki evinde inzivaya çekilir. Bu inziva esnasında Doğu’ya ve Batı’ya ait eserleri gerekli-gereksiz demeden mütemadiyen okur, namaz kılar, zikir çeker. Sırtına geçirdiği derviş hırkası ile saçı sakalı birbirine karışmış bir halde, yarı aç yarı tok sürdürdüğü bu hayat bir buçuk sene sürer. Ardından ani bir değişim yaşar ve misyonerliğe özenir. İncil’i elinden düşürmez, elindeki avucundaki fukaraya dağıtır, karşısına çıkan kadınları görmemek için gözlerini kapatır. Kısa bir müddet sonra da dargın olduğu halası tarafından bir Fransız akıl hastanesine yatırılır. Buradan kısa sürede taburcu olur ve bir aile dostu sayesinde tayin edildiği tahrirat katipliğiyle başka vilayetlere gitmeye mecbur kalır. Bağdat’ta görev yapan eski ordu komutanlarından Müşir Osman Kevkeb Paşa’nın mektupçuluğunu yaparken Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle Paşa sürgün olarak İstanbul’a gönderilince hususi kâtibi olarak onunla şehre döner. Sık sık gittiği Paşa’nın Tarabya’daki konağında kızı Bersad Hanım’la bir yakınlaşma yaşar. Mektuplarla başlayan bu yakınlaşma 20 yaşındaki Bersad’ın aşkın verdiği cesaretle bir akşam genç kâtibin odasına girmesiyle sona erer. Üç aydır bir Melami şeyhi olan Saraç Feyzullah Efendi’nin etkisinde olan Baki büyük bir korkuya kapılarak aniden ortadan kaybolur. Tam üç sene boyunca perişan kıyafetlerle Anadolu’yu, Suriye’yi, Mısır’ı, Fas’ı ve Avrupa’yı ilahiler, nefesler okuyarak, tekkelerde, kahve köşelerinde, han odalarında yatıp kalkarak gezer. İstibdadın son yıllarına doğru şeyh kıyafetiyle İstanbul’a döner. Bir tekkeye giremeyince eski velinimeti Kevkeb Paşa’yı ziyaret eder. Ondan kızının bir hariciyeciyle evlendiğini ve Avrupa’da yaşadığını öğrenir. Vaktiyle Enver Paşa’ya hocalık etmiş olan Kevkeb Paşa, nüfuzundan yararlanarak Baki’yi uzak bir vilayete mektupçu yapar. Burada amirinin kızı Ferhunde Hanım’la evlenen Baki, kısa bir süre sonra görevinden istifa ederek İstanbul’a yerleşir ve Kıztaşı civarlarında ahşap bir konak kiralayarak kendini Kıztaşı Şeyhi Baki Efendi olarak tanıtır. Kıztaşı Tekkesi adı verilen konağı kısa sürede orta tabakanın uğrak yeri haline gelir. Göbeğine kadar uzamış sakalıyla, Cuma akşamı yaptığı zikirlerle ünlenen Şeyh Baki Efendi’nin sadık mürit ve müridelerinden bazıları merhum kayınvalidesi bir yosma olan ve eski İstanbul kabadayıları olan Onikiler tarafından öldürülen Fitnat Hanım, bir vakadan sonra Şeyh Baki’nin müritlerinden biriyle evlendirilmiş, adam müritliği kaldıramayarak, işi azıtmış ve aklını oynatarak tımarhaneye girmiş, burada başka bir din delisi tarafından boğularak öldürülmüş dul kızı Samiye, belediye memurluk yapan oğlu İrfan, Baki’ye durmadan yağan erzak, zahire, hediye, adak ve paraları idare eden Hırvat dönmesi kripto bir Hristiyan olan Vekilharç Şaban Efendidir. Kıztaşı Şeyhi Baki Efendi’nin bu saltanatı, tekke ve zaviyelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar sürer. O tarihlerde halasının ölüm haberini alan Baki, Zeyrek’teki konağa yerleşir. Sakalını kesip sivrilterek, ecnebi kıyafetler içinde yeniden doğan Şeyh artık sabık mektupçu ve irfan sahibi Baki Bey’dir. Medeni Kanun’un ilan edilmesinden kısa bir süre önce kendisinden 30 yaş küçük olan Afitap Hanım’la evlenen Baki Bey konağın idaresini ona bırakarak kendine yakıştırdığı Aşk Peygamberi unvanıyla çevresine, paranın elde edebileceği her şeye sahip olmuş ancak hala bir arayışta olan zengin, dul kadınları toplar. Onları kimi zaman ezberden okuduğu ve mistik manaları olduğunu iddia ettiği Fransızca ve İngilizce şiirlerle, kimi zaman Doğu dillerinde manası lastikli manzumelerle kendine bağlayan Baki Bey, kıskançlığın en büyük günah olduğunu aşıladığı bu kadınlarla bir eli yağda bir eli balda bir hayat sürmektedir. Son birkaç yılda milyonlar vuran Müteahhit Rifat Yapıcı’nın kız kardeşi Melal; kocası kokain tesiri altında otomobil sürerken dağ yolunda uçuruma yuvarlanarak ölen ve saralı oğluyla dul kalan Prenses Peryal; Partinin kalburüstü adamlarından Alım Satım Ofisi Genel Müdürü Emced Erçin’in kız kardeşi olan ve traktör kullanıldığından beri geliri oldukça artmış, Çukurova’daki iki çiftliğin sahibi “Şen Dul” lakaplı Memhure, ilk aşkı Bersad Hanım Baki Bey’in sadık takipçileridir. Ancak Baki Bey’in aklı uzun zamandır Melal’in 18 yaşındaki Gürcü komşusu Neşide’dedir. Sırf genç kızı daha fazla görebilmek için onu sadık müritlerinden İrfan’la evlendirmeyi başaran Baki, Neşide’yi diğer kadınların üzerinde kullandığı yöntemlerle etkilemeye çalışsa da Neşide, 60 yaşındaki bu “sakallı sihirbazdan” mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışır. Ancak kocasının gönlünü hoş tutmak için kayınvalidesinin ve görümcesinin de desteğiyle Zeyrek’teki konakta vakit geçirmeye razı olur. Şeyhin albenisinden ve ona olan aşkını ifade etme biçiminden hoşlandığını fark edince de büyük bir utanca kapılır. Bersad Hanım’ın çalışanı Sadberk Kalfa’nın da uyarısıyla oradan kaçarak uzaklaşır ve kocasından boşanmak üzere Erenköy’deki aile evine döner. Neşide’yi kaybetmek istemeyen İrfan, Zeyrek’le bağlantısını kesip Erenköy’e yerleşmeyi kabul etse de Neşide, ablası Hediye’ye ve Hediye’nin merhum eşi Sudi Bey’in küçük kardeşi, ailenin tek erkek hamisi olan savaş gazisi Bomba Kadri’ye olanları anlatmış, Avukat Burhan Hakkı vasıtasıyla İrfan’a boşanma davası açmıştır. Üstelik bunları duyan Baki’nin okul arkadaşı, yıllarca can ciğer kuzu sarması olup sonradan bozuştuğu Vezizeci Süha Kalenderoğlu da gazeteci arkadaşı Fethi Balkaya vasıtasıyla Kadınlar Tekkesinde aslında neler olduğunu anlattırmak için İrfan’ı dairesinde sıkıştırmıştır. Baki Bey’in mürideleri Neşide’nin de tıpkı 4 yıl önce “Gördüklerimi hükümete söylerim” diyerek konaktan kaçan, ardından da kendi ayağıyla tekrar tekkeye gelen İsmet gibi davranacağını düşünse de Neşide’nin kararı kesindir. Onu kocasından ayrılma kararından İrfan’ın müdürü Ayetullah Bey de döndüremez. Baki’ye hala delicesine âşık olan eski metresi Samiye, Neşide’nin aşkıyla içine kapanan Baki’nin ve Neşide için şeyhine arkasına dönmeyi kafasına koyan İrfan’ın durumuna sinirlenip Neşide’nin yüzünü tuzruhuyla yakmayı planlar. Ancak planı Ayetullah Bey tarafından sezilip engellenince Samiye kendini denize atmak suretiyle intihar eder. İrfan da bir hastanede tedavi altına alınır. Baki tüm bu olanların ardından 80 gün boyunca, Saraç Feyzullah Efendi’nin mezarının olduğu güney sınırına yakın bir çöl kasabasında inzivaya çekilir. Neşide de Baki’nin yokluğunda Bomba Kadri’nin vasıtasıyla tanıştığı, vaktiyle babası merhum Hoca Süleyman Efendi’den ders almış emekli binbaşı, Gürcü milyoner, Değirmenci Yahya Harun Unal’ın desteğiyle Sinir ve Ruh Hekimi Doktor Şükrü Şakir’den psikolojik destek alır. Ardından da onun tebdil-i hava önerisi üzerine Harun Bey’in Yakacık’taki villasında bir buçuk ay geçirir. Karısının şoförüyle kaçtığı, kızı Rahşan’ın ise kendisinden kilometrelerce uzakta, Antibes’te yaşadığı 55 yaşındaki bu yalnız milyonerin amacı Neşide’yle evlenmektir. Neşide bu evliliğe sıcak bakmasa da başta annesi Gülnar Hanım olmak üzere tüm ailesi müstakbel kocasının sağlayacağı imkanlar sayesinde rahat edecektir. Şeyh Baki’ye kendi ayağıyla geri dönme korkusundan bir türlü sıyrılamayan Neşide, Ayetullah Bey’in hocası Darülfünun müderrislerinden Profesör Fikri Can’ın manevi desteğine başvurur. Fikri Bey daha önce de İrfan’a destekte bulunmuş, onu İzmir’e göndererek iyi bir maaşla bir tütün şirketinde çalışmasını sağlamıştır. Neşide iç açıcı bir konuşmadan sonra kararını verir, Yahya Unal ile evlenecektir. Neşide’yi parlak bir izdivacın beklediğini öğrenen mürideler bu haberin, çekildiği uzlete Prenses Peryal’in Şişli’deki konağında devam eden Şeyh Baki’yi oldukça etkilediğini görürler. Beş vakit namaz kılan, evrâd ü ezkârla meşgul olan, hıfz-ı Kur’an’a başlayan Şeyh Baki, 50 yıllık dostu Süha Kalenderoğlu ile de barışmıştır. Artık tek arzusu Neşide’yi son kez görebilmektir çünkü kısa bir süre sonra öleceğini düşünmektedir. Neşide, dört buçuk ay süren balayı dönüşünde Baki’nin bu ricasını kırmaz ve onunla Hazreti Halid Türbesinin önünde buluşmayı kabul eder. Baki görüşmede Neşide’ye onu önce delicesine, sonra da tam bir saffet ve şefkatle sevdiğini, ona karşı kusurları olsa da kimsenin onu kendisi gibi sevmeyeceğini, sırf bu sebeple öldükten sonra onu tiksinerek değil mazur görerek, merhametle anmasını umduğunu söyler ve hemen ardından fenalaşarak hayatını kaybeder.
Tüm bu olayların üzerinden iki yıl geçmiş, Neşide bütün sevgisini bir buçuk yaşındaki oğluna vermiş ise de onu o kadar seven erkeğin yokluğunu kalbinin derinliklerinde hissetmeye devam eder.
İlk kez 1956’da iki cilt halinde yayımlanan Kadınlar Tekkesi’nde Karay biz okurlara, kültürel yozlaşmaya, toplumsal alanda bölünme ve gruplaşmalara sebep olan tekke ve zaviyelerin, kapatılmasının ardından şekil değiştirerek nasıl varlığını sürdürdüğünü, arka planda nasıl korunup desteklendiğini etraflıca anlatır.
Refik Halid 12 Haziran 1941 Cumartesi günü çalıştığı gazeteye pazarları çıkan yazısını vermek üzere gittiğinde okuduğu bir röportajın İkinci Dünya Savaşı bahane edilerek 1931 Matbuat Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca engellendiğini öğrenir. Anlaşılan söz konusu haber, nüfuzlu bir adam tarafından engellenmektedir. Savaşın ardından bir emniyet teşkilatının belli başlı kişilerinden biri ile sohbetinde konuyu hatırlayan yazar, okuduklarını ve işittiklerini romana dökmeye karar verir. Karay romanın başlangıcında bu bilgiyi verse de yine de olayların doğru olup olmadığını okura bırakır.
bu tarz kitapları seviyorum adam daha o zamanlar yazmış ve okudukça bugünleri görüyorsunuz yıllardır okumayan zihniyetin nasıl aynı sorunlar ile uğraşmak zorunda olduğunu görüyorsunuz
18-01-2022 18:10
kitabın karakterleri lazım yazacak birileri var mı acil lazım
14-08-2022 21:33
enver paşaya aşık olan prenses kim
14-05-2023 21:41
konusu nedir sorusunun cevabını tek paragraf ile yazmamız isteniyor ne yazıcam