Sene 1949, Reha dayısı Yaşar’ın evine, Ankara’ya misafir olarak gelmiştir. On senedir memleketinden uzakta kalan Reha, Abant’a gitmek istemiştir. Ancak dayısı Yaşar, hava koşullarının ve ulaşım şartlarının buna uygun olmadığını söyler. Fakat ne yaparsa yapsın Reha’yı buna ikna edemez ve kendisini Reha’nın komşudan ödünç aldığı cip ile Abant yoluna düşerken bulur. Yolda Amerikalı bir grubun da Abant’a gittiğini fark ederler. Bu yolculuk sırasında dayısı anlar ki Reha memleketinden uzaktayken zor günler geçirmiştir. Sevgilisi Elvin’in ölümünden bahseder Reha. Fakat detay vermez.
Zorlu bir yolculuğun ardından Abant’a varmışlardır. Göle gittiklerinde Amerikalıların çadırını görürler. Seslerden anlaşılır ki aralarında bir kadın da vardır. Kalacakları yere gidip yemeği yedikten sonra dayısı Yaşar uykuya dalar. Reha derin düşünceleriyle baş başa kalmıştır ve bir ses duyar. Kapıda biri vardır, bir kadın. Yaklaştıkça kalbi hızlanır ve kendini yerde bulur. Çünkü camın ardındaki kadın ölmüş sevgilisinin ta kendisidir. Nihayet kendine gelebildiğinde olanları dayısına anlatsa da dayısı buna ikna olmaz. Zira ölmüş birisi nasıl vücut bulabilir? Kadın arkasında bir mendil de bırakmıştır. Reha mendili alır ve koklar. Onun parfümü kokuyordur. Ancak dayısı ikna olmaz. Buraya gelebilecek tek kadın o Amerikalı gruptaki kadındır. Fakat neden gelsin? Bu sorularla mücadele edilirken kuvvetli bir yağmur başlar. Az sonra bir kadın ve iki erkek kapıyı çalar. O kadın, Elvin’dir, yani Reha böyle düşünür. Fakat konuşmaya başladığında o olmadığını anlar. Nasıl bu kadar benzeyebildiğini düşünür hayretle. Bulundukları yeri sel bastığı için sığınmaya buraya gelmişlerdir. Daha önce gelen kadın siz miydiniz diye sorduğundaysa hayır cevabını alır. Elbette oydu. Peki neden saklıyordu, anlayamamıştı. Kadının adı Pervin’di. Elvin’e ismi bile benziyordu. Yanındaki adamlardan biri eşi, diğeri de dayısı Yaşar’a göre aşığıydı. Pervin, Reha’nın ardındaki gizemi çözmek ister ve bir bahane ile Abant’ta kalır. Eşi ve arkadaşını gönderir. Onlar tekrar dönene kadar ise kaçınılmaz bir yakınlaşma gerçekleşir. Reha, Elvin’e dair her şeyi Pervin’e anlatır. Bu hikaye Pervin’i derinden yaralar. Onun yerini almaya hazır olduğunu söyler Reha’ya. İşte şimdi, ayrılmamak ve her şeyi göze alma kararı verilmiştir. Reha bütün olanları dayısına anlatır. Sıra Elvin meselesini anlatmaya gelmiştir.
Sene 1946. Reha, Elvin’i Durban’da, bir dondurmacıda görmüştür. İlk görüşte aşktı onlarınki. Hızlı bir kararla birlikte yaşamaya karar verirler. Bir akşam Elvin’in isteği üzerine Fransız lokantasına giderler. Oradaki Mösyö Pocher’ın Elvin’i yakından tanıdığını anlar. Bir şeyler öğrenmek istese de Mösyö, yalnız başına geldiğinde konuşabileceğini söyler. Çünkü Elvin’in duyup da üzülmesini istememiştir. Reha ertesi gün lokantaya gider. Elvin bir müddet Durban’da iş bulamayınca borca girmiştir ve bir şeyler öğrenir. Bu sıkıntılı vakitlerinde karşısına Van Hass çıkmıştır. Van Hass senet karşılığında borçlarını kapatmıştır. Ardından da Elvin’e bir şerbetçi dükkanında iş ayarlamıştır. Ancak bu işten kazandığı para ne borcun kendisine ne de faizine yetmemiştir. Elvin’i, Rubert Barı’nda çalışmaya mecbur bırakmıştır. Reha bu olanları öğrenir öğrenmez harekete geçer ve Elvin’in borçlarını öder. Artık senetler Reha’dadır.
Reha eski bir tanıdığı, Arif Paşa’nın oğlu Ruhi ile karşılaşır. Bu sohbette ortaya çıkar ki Elvin Türk’tür. Elvin de buna çok sevinir. Hem soyunu öğrenmiştir hem de sevdiğiyle bir memlekettendir. Hemen Türkçe öğrenmek ister. İlk öğrendiği cümle ise seni seviyorum olur.
Her şey yolunda giderken Reha, Elvin’in bazı hareketlerinden şüphelenmeye başlar ve bir dedektiflik bürosuna başvurur. Elvin’in Karl ile gizli gizli görüştüğünü öğrenir. Eve döndüğünde ise Elvin çoktan kaçıp gitmiştir. Derin bir buhrana kapılan Reha, arkadaşı Tom’un tavsiyesi üzerine bir çiftliğe gidip kafasını dinlemeye çalışır. Bir süre sonra Elvin de buraya gelir. Ancak ardından iki polis Elvin için buraya gelir. Elvin hırsızlıkla suçlanıyordur. Yeterli delil olmadığı için polis gider ve Elvin neden kaçtığını Reha’ya anlatır. Karl’ın onu tehdit ettiğini, bu yüzden gizlice onunla görüştüğünü anlatır. Reha’yı korumak istemiş ancak hasretine dayanamayıp geri dönmüştü. Bir süre Karl’ın geri döneceği korkusu ile yaşadılar. Elvin tekrar kaçmıştı. Ancak bu defa ardından kapıyı bile kapatmadan gitmişti. Reha kaçmadığını, kaçırıldığını düşünüyordu. Hatta polise bile gitmişti. Elvin tekrar geri dönmüştü. Karl’ı tekrar görmüş ve yine tehdit edilmişti. Elvin daha önce bir gemide tecavüze uğramış ve bunu yapan adamı öldürmüştü. Karl adamı denize atmış, olayın üstünü kapatmıştı. Ancak cinayet itirafını yazdırıp Elvin’e imzalatmış ve o kağıtla da Elvin’i tehdit ediyordu. Reha bu olayın peşine düşer ve öğrenir ki böyle bir kağıt yoktur. Çünkü böyle bir cinayet de yoktur. Öldürdüğünü söylediği adam hala yaşıyordur.
Reha, Karl’ın Elvin’i öldürdüğünü söyler. Ardından kendisinin de Karl’ı öldürdüğünü. Dayısı Yaşar, Reha’ya inanmaz ve onun iyi olmadığını düşünür. Reha’yı, Ordinaryüs Profesör Doktor Şerefeddin Selim Bey’e götürür. Ne Karl ölmüştür ne de Reha. Yalnızca Reha’nın yaşadıkları onun ruhunu hasta etmiştir.
DEĞERLENDİRME
İki Cisimli Kadın, başından sonuna kadar gizemini koruyan, soru işaretleriyle dolu bir roman. Reha’nın iç dünyası çok güzel yansıtılmış. Ancak kitabın sonu biraz muallakta kalmış gibiydi. İki ayrı aşk hikayesinin de sonu çok belirsizdi. O sonları daha detaylı okumak isterdim. Yine de güzel bir kurguydu.